Bugünkü Okulların Durumu
Aslında on iki yıllık kesintili zorunlu eğitim her derde deva olacak sihirli bir uygulama değildir. Bu sistemle eğitime pozitif bir ivme kazandırılmak isteniyor. Liberal Düşünce Topluluğu Eğitim Politikaları Araştırma Merkez Koordinatörü Ufuk Coşkun’un yeni eğitim sistemine özgü görüşleri kayda değer: “Sekiz yıllık kesintisiz eğitimle meslek liseleri bütün işlevini kaybetti. Okullar sâdece diploma alma amacı güden gençlerle dolduruldu. Bu İmam-hatiplerin orta kısımlarını kapatmak için yapıldı . Eğitim pedagojisiyle uzaktan yakından ilişkisi olmayan politik ve ideolojik bir tutumla hareket eden insanlar yaptı bunu. Yeni gelen sistemle bu mağduriyet giderilecek. TÜSİAD’ın, MEB’le koordine olarak yürüttükleri 'Meslek lisesi memleket meselesi' adlı bir proje vardı. Sanayi için vasıflı ara eleman bulma sorunu yaşadılar haklı olarak. Çünkü o alan bitirilmişti. O zaman bu projeyi yürütenlerin şimdi bu sisteme sert bir tavırla yaklaşması anlaşılır gibi değil. Bana kalırsa yanlış bilgilendirildiler. Bazıları kız çocuklarının okuması konusunda hassas oldukları izlenimi veriyorlar. Aslında ben bu kişileri samimiyetsiz ve tutarsız buluyorum. Seçkinci, bürokratik ve tepeden bakan bir bakış açısı söz konusu. Bu konuya bu kadar sert tepki gösterenler aynı kızlar büyüdüğünde inançları gereği başörtüsü taktıkları için eğitim hakları elinden alındığında neredeydiler? Neden aynı hassasiyeti göstermediler. 28 Şubat döneminde binlerce öğrenci, öğretmen okuldan atıldı. Ayrıca, ‘Bütün çocuklar doktor, öğretmen, mühendis’ olacak şeklinde kurgulanmış bir eğitim kurgusuna sâhibiz. Bu anlamda yeni sistemle öğrencilerin ilgi duyduğu alanlara yönlendirilmesi pedagojik bir yaklaşım oldu. Ayrıca devletin eğitimde rolü olmalı ama bu, tekelleştirerek yapılmamalı. Farklı kesimlere tek tip eğitim yaklaşımı eğitimde kaliteyi düşürüyor. Sekiz yıllık kesintisiz eğitim yalnızca 3. dünya ülkelerinde uygulanan bir sistemdir. 4+4+4 modeli bu anlamda belki ileriye dönük bir umut ışığı olarak değerlendirilebilir. Bu yüzden yapılması gereken, mevcut darbe ürünü olan 8 yıllık kesintisiz eğitimin kaldırılmasını savunmak ve devleti yeni uygulamayla alternatif eğitim modelleri noktasında zorlamak olmalıdır.”
Bugüne kadar yeni yetişen nesle hitap edici bir eğitim profili sergilenemeyince aradaki boşluğu ne yazık ki revaçtaki mevcut popülist kültür doldurmuştur. Liseli gençler arasında (buna orta öğretim kesiminin bir kısmını da dâhil edebiliriz) okullarımızda şiddet, çeteleşme, müzik, cinsellik, fanatik futbol hastalığı, internet, eğlence ve marka merâkı hâkim. Okullara getirilen kesici âletler hatta tabancalarla hem öğretmenler hem öğrenciler tehdit ediliyor. Okul çıkışı erkekler ya kız meselesi ya da başka nedenli sebeplerden adam dövüyorlar, kavga ediyorlar, bıçak çekiyorlar, birbirlerinin değerli eşyâları gasp ediyorlar vermeyenleri kurdukları çetelerle perişan ediyorlar. Şahsiyet gelişimi nerede? Gençler son model telefonlarla, marka giysilerle birbirlerine hava atıyorlar. Sigara, nargile artık normal görülürken içki ve uyuşturucu yaygınlaşıyor. Ortaokullara kadar inen tiner ve bally çekenler, seks ve uyuşturucu partileri düzenleyenler çok yaygın. Okul çıkışları dürüm tipi yiyeceklerin içinde satılan uyuşturucuları bilmeyen yok. Bâzı müzik gruplarının yönlendirmesiyle de iyice artan Satanizm gibi hayâtı tehdit eden sapık akımlar gençler arasında hızla yayılıyor. İşte böylesine bir korkunç tablo karşısında yoksul aile çocukları kötü yola düşerken, zengin çocukları seks, uyuşturucu ve içki partileri gibi farklı arayışlarla ömürlerini heba ediyorlar.
Yıllardır ‘cinsel eğitim’ verilmeli anlayışıyla yola çıkılan faaliyetler nihâyet semeresini verdi. Gençler arasında her çeşit cinsel ilişki yaygın hâle geldi. Herkes mümkün olduğunca çabuk özgürleşme isteğinde. Bu sebeple öğretim kurumlarında kürtaj sıradan bir hâdise oldu. Bu korkunç bir olay!
Bu arada TV dizileri gençleri ve aileleri ahlâki savrulmaya doğru sürüklemeye devam ediyor. Dizilerde işlenen her çeşit sapık ve yoz ilişkiler önceleri hayretle izleniyor, eleştiriliyor sonra normalleşiyor ardından bu da olabilirmişçesine kabulleniliyor. TV, gazeteler, magazin, pop kültürü, sinema, eğlence, yarışma programları herkesin ağzında ve hayallerinde. Oradaki sözüm ona sanatçılar, şarkıcılar, artistler, mankenler gençlere de ailelerine de rol model oluyor. Anne babalar kızlarının âşıklarıyla çıkmalarını normal görebiliyorlar. Yine gençler internet, facebook, twitter gibi sosyal medyayla birçok tuzaklara düşebiliyor. Bu işlerden anlamayan anne ve babalar evlatlarını bu bilinmeyen sanal âlemde hangi mahrem şeylerini kimlerle paylaştıklarını bilmiyorlar. Zâten gençler ailelerini câhil buluyor. Bir şey yapamayan ebeveynler ya çocuklarını kendi hallerine terk ediyorlar ya da ekonomik durumu yerinde olanlar çocuklarını güvendikleri okullara yatılı vererek sorumluluğu başlarından atıyorlar.
Bütün bu olumsuz tabloda eğitim sisteminin eksikliklerinin pek tabi ailenin de temeldeki eksikliklerinin büyük katkıları var. Mevcut popülist kültürün etkisiyle savrulan büyük bir ahlâki erozyona uğrayan nesiller ne yazık ki sorumluluk duygusundan uzak, her türlü etkiye kucak açan, saygısız, bencil, tüketici, duyarsız ve en önemlisi mânevi değer yoksunu olarak yetişiyor. Tam da vâr olan küresel piyasanın istediği gibi bir nesil.
Yıllardır böylesi sıkıntılı bir tablonun içinde bunalan veliler, çocuklarını maddi tuzaklardan kurtarabilmek mânevi atmosferde okumasını istemesinden daha doğal ne olabilir? Aslında din eğitime seçmeli değil her öğretim kurumunda mecbûri verilmeli. Kimse aksini iddia etmesin, işte yeni yetişen nesil ortada. Bunun bedelini kim ödeyecek?
Bugüne kadar yeni yetişen nesle hitap edici bir eğitim profili sergilenemeyince aradaki boşluğu ne yazık ki revaçtaki mevcut popülist kültür doldurmuştur. Liseli gençler arasında (buna orta öğretim kesiminin bir kısmını da dâhil edebiliriz) okullarımızda şiddet, çeteleşme, müzik, cinsellik, fanatik futbol hastalığı, internet, eğlence ve marka merâkı hâkim. Okullara getirilen kesici âletler hatta tabancalarla hem öğretmenler hem öğrenciler tehdit ediliyor. Okul çıkışı erkekler ya kız meselesi ya da başka nedenli sebeplerden adam dövüyorlar, kavga ediyorlar, bıçak çekiyorlar, birbirlerinin değerli eşyâları gasp ediyorlar vermeyenleri kurdukları çetelerle perişan ediyorlar. Şahsiyet gelişimi nerede? Gençler son model telefonlarla, marka giysilerle birbirlerine hava atıyorlar. Sigara, nargile artık normal görülürken içki ve uyuşturucu yaygınlaşıyor. Ortaokullara kadar inen tiner ve bally çekenler, seks ve uyuşturucu partileri düzenleyenler çok yaygın. Okul çıkışları dürüm tipi yiyeceklerin içinde satılan uyuşturucuları bilmeyen yok. Bâzı müzik gruplarının yönlendirmesiyle de iyice artan Satanizm gibi hayâtı tehdit eden sapık akımlar gençler arasında hızla yayılıyor. İşte böylesine bir korkunç tablo karşısında yoksul aile çocukları kötü yola düşerken, zengin çocukları seks, uyuşturucu ve içki partileri gibi farklı arayışlarla ömürlerini heba ediyorlar.
Yıllardır ‘cinsel eğitim’ verilmeli anlayışıyla yola çıkılan faaliyetler nihâyet semeresini verdi. Gençler arasında her çeşit cinsel ilişki yaygın hâle geldi. Herkes mümkün olduğunca çabuk özgürleşme isteğinde. Bu sebeple öğretim kurumlarında kürtaj sıradan bir hâdise oldu. Bu korkunç bir olay!
Bu arada TV dizileri gençleri ve aileleri ahlâki savrulmaya doğru sürüklemeye devam ediyor. Dizilerde işlenen her çeşit sapık ve yoz ilişkiler önceleri hayretle izleniyor, eleştiriliyor sonra normalleşiyor ardından bu da olabilirmişçesine kabulleniliyor. TV, gazeteler, magazin, pop kültürü, sinema, eğlence, yarışma programları herkesin ağzında ve hayallerinde. Oradaki sözüm ona sanatçılar, şarkıcılar, artistler, mankenler gençlere de ailelerine de rol model oluyor. Anne babalar kızlarının âşıklarıyla çıkmalarını normal görebiliyorlar. Yine gençler internet, facebook, twitter gibi sosyal medyayla birçok tuzaklara düşebiliyor. Bu işlerden anlamayan anne ve babalar evlatlarını bu bilinmeyen sanal âlemde hangi mahrem şeylerini kimlerle paylaştıklarını bilmiyorlar. Zâten gençler ailelerini câhil buluyor. Bir şey yapamayan ebeveynler ya çocuklarını kendi hallerine terk ediyorlar ya da ekonomik durumu yerinde olanlar çocuklarını güvendikleri okullara yatılı vererek sorumluluğu başlarından atıyorlar.
Bütün bu olumsuz tabloda eğitim sisteminin eksikliklerinin pek tabi ailenin de temeldeki eksikliklerinin büyük katkıları var. Mevcut popülist kültürün etkisiyle savrulan büyük bir ahlâki erozyona uğrayan nesiller ne yazık ki sorumluluk duygusundan uzak, her türlü etkiye kucak açan, saygısız, bencil, tüketici, duyarsız ve en önemlisi mânevi değer yoksunu olarak yetişiyor. Tam da vâr olan küresel piyasanın istediği gibi bir nesil.
Yıllardır böylesi sıkıntılı bir tablonun içinde bunalan veliler, çocuklarını maddi tuzaklardan kurtarabilmek mânevi atmosferde okumasını istemesinden daha doğal ne olabilir? Aslında din eğitime seçmeli değil her öğretim kurumunda mecbûri verilmeli. Kimse aksini iddia etmesin, işte yeni yetişen nesil ortada. Bunun bedelini kim ödeyecek?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.