Belediyeler ve Kamu Yararı
Yerel yönetimler yani mahalli idare kuruluşları Anayasanın “Mahalli idareler; il, belediye veya köy halkının mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları gene kanunda gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzelkişileridir. Mahalli idarelerin kuruluş ve görevleri ile yetkileri, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir” hükmüne göre kurulurlar ve çalışmalarını yukarıdaki tanım sınırlaması içinde kamu yararına göre sürdürmek zorundadırlar.
Hemen her fırsatta açıklama yapan kamu görevlilerinin en sık ve yaygın kullandıkları kelimelerden biri olan kamu yararı ifadesi çoğu zaman toplum yararı ifadesi ile eş anlamda kullanılmasına veya anlaşılmasına rağmen bu iki ifadenin aynı yada benzer manalar ifade edip etmediği sürekli tartışılmış ve iki kelimenin aynı olduğunu iddia edenler olduğu gibi farklı farklı anlamlar yüklendiğini söyleyenlerde olmuştur.
Bu iki kelimenin dikkat çekici ortak bir özellikleri daha vardır ki o da kapsamları oldukça genmiş tutulmasına rağmen ifade ettikleri mananın idarede hasbelkader bulunan kişilere bağlı olarak açıklık ve şeffaflık yerine belirsizliği ve bulanıklığı ifade etmek veya onların önünde bir çeşit örtü olmalarıdır.
Kamu idareleri ile hangi neviden olursa olsun bir işi veya sıkıntısı olan kişiler öncelikle kendi isteklerinin yapılıvermesini istemelerine rağmen onlarda kabul ederler ki kişisel yararları ile toplumsal yararlar her zaman çakışmak ve hatta aynı olmak zorunda değildir.
Çünkü kişisel yarar toplumsal yarar anlamına gelmeyeceği gibi, toplumsal yarar da kişisel yararların toplamı değildir.
Toplumsal yarar bütün kişisel yararların dışında ve üzerinde kendine has özelliği olan ve toplumun her kesimi tarafından olmasa bile büyük bir çoğunluğu tarafından gerekli ve faydalı olduğu kabul elden ayrı bir olgudur.
Bu nedenle anayasa ve kanunlardaki kamu yararı ilkesi ile ilgili yargılamalarda yüksek mahkeme bir kararında “kamu yararı, bireysel, özel çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yarardır.” ifadesini kullanmıştır.
Merkezi idareye ait iş ve işlemler gibi, yerel yönetim işlemlerinin de kişisel yararlar için değil, kamusal yarar ve çıkarlar gözetilerek yapılması gerekmekte olmasına rağmen özellikle belediyelerin başta kamulaştırma, kültür-sanat, otopark, çay bahçesi, lokanta ve kahvehane işletme, kentsel dönüşümler ile kooperatif kurup dolaylı olarak inşaat müteahhitliği yapma işlemlerinin kamu yararı amacıyla mı, yoksa buna tamamen aykırı birtakım sebep ve saiklerle mi yapıldığı sürekli olarak sorgulanmaktadır.
Kamu yararı adı altında yapılan iş ve işlemlerin özellikle parasal maddi sonuçlarının her bütçe yılı veya dönem sonlarında tam ve anlaşılır bir biçimde açıklanmaması veya neyin açıklandığı belli olmayan ifadelerden görülebileceği üzere, kamu yararı kavramının kişisel ve siyasal çıkarlar ile amaçların gerçekleştirilebilmesi için zaman zaman ilgililerce bir Truva Atı gibi kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Başka bir ifade ile siyasetçilerin ve idarenin başında olan kişilerin, siyasi saik ve amaçlardan hareketle yaptıkları iş ve işlemleri bir kısım basın-yayın organlarını da yanlarına alarak kamu yararı adı altında topluma sunmaya çalışmaları ve hatta kabul ettirmeleri her zaman imkân dâhilindedir.
Bundan dolayıdır ki hiçbir belediyenin hiçbir projesinin taslak aşamasından itibaren ne zaman başlayacağını, hangi zaman zarfında hangi plan ve projeye bağlı olarak yapılacağını ve hangi zamanda bitirileceğini öğrenemezsiniz. Çünkü çoğunlukla projeler ya merkezi hükümette- idarede yer alan bakanlar ve milletvekilleri tarafından, ya da yerel siyasetçilerin etkisiyle düzenlenir, değişikliğe uğrar veya onların çıkarlarına feda edilir.
Bunun son örneği geçen seçimlerde “Çankaya’yı, İzmir’i, Kadıköy’ü, Diyarbakır’ı istiyorum” diyen Başbakan’ın isteğinin dün yapılan il başkanları toplantısında basına yansıdığı şekliyle bu defa "Diyarbakır, Mardin, Van'ı istiyorum" şekline dönüşen siyasi isteğin büründürülebileceği bir kamu yararı kılıfı olmaması dileğimizdir.
Bütün olumsuzluklara rağmen Müslüman Milletimiz tarafından "Mübarek Üç Aylar" olarak isimlendirilen ve rabbimizin Rahmetinin sağanak sağanak üzerimize yağacağı yeni bir manevî mevsime bu günlerde girmek üzereyiz.
Siyasetçilerin tavırları başta olmak üzere milletimizin içte ve dışta karşılaştığı iç açıcı olamayan olaylar nedeniyle sarsılan ruhî dünyamızı tamir etmeye çalışacağımız, maddi manevi hayatımızı yeniden gözden geçireceğimiz, Kur’an’la, oruçlarla, tövbelerle, namazlarla ve infaklarla dolu dolu geçirilecek bu dönemin başta hemşerilerimiz, milletimiz, memleketimiz ve tüm İslam âlemi için hayırlar getirmesini temenni ederiz.
Hemen her fırsatta açıklama yapan kamu görevlilerinin en sık ve yaygın kullandıkları kelimelerden biri olan kamu yararı ifadesi çoğu zaman toplum yararı ifadesi ile eş anlamda kullanılmasına veya anlaşılmasına rağmen bu iki ifadenin aynı yada benzer manalar ifade edip etmediği sürekli tartışılmış ve iki kelimenin aynı olduğunu iddia edenler olduğu gibi farklı farklı anlamlar yüklendiğini söyleyenlerde olmuştur.
Bu iki kelimenin dikkat çekici ortak bir özellikleri daha vardır ki o da kapsamları oldukça genmiş tutulmasına rağmen ifade ettikleri mananın idarede hasbelkader bulunan kişilere bağlı olarak açıklık ve şeffaflık yerine belirsizliği ve bulanıklığı ifade etmek veya onların önünde bir çeşit örtü olmalarıdır.
Kamu idareleri ile hangi neviden olursa olsun bir işi veya sıkıntısı olan kişiler öncelikle kendi isteklerinin yapılıvermesini istemelerine rağmen onlarda kabul ederler ki kişisel yararları ile toplumsal yararlar her zaman çakışmak ve hatta aynı olmak zorunda değildir.
Çünkü kişisel yarar toplumsal yarar anlamına gelmeyeceği gibi, toplumsal yarar da kişisel yararların toplamı değildir.
Toplumsal yarar bütün kişisel yararların dışında ve üzerinde kendine has özelliği olan ve toplumun her kesimi tarafından olmasa bile büyük bir çoğunluğu tarafından gerekli ve faydalı olduğu kabul elden ayrı bir olgudur.
Bu nedenle anayasa ve kanunlardaki kamu yararı ilkesi ile ilgili yargılamalarda yüksek mahkeme bir kararında “kamu yararı, bireysel, özel çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yarardır.” ifadesini kullanmıştır.
Merkezi idareye ait iş ve işlemler gibi, yerel yönetim işlemlerinin de kişisel yararlar için değil, kamusal yarar ve çıkarlar gözetilerek yapılması gerekmekte olmasına rağmen özellikle belediyelerin başta kamulaştırma, kültür-sanat, otopark, çay bahçesi, lokanta ve kahvehane işletme, kentsel dönüşümler ile kooperatif kurup dolaylı olarak inşaat müteahhitliği yapma işlemlerinin kamu yararı amacıyla mı, yoksa buna tamamen aykırı birtakım sebep ve saiklerle mi yapıldığı sürekli olarak sorgulanmaktadır.
Kamu yararı adı altında yapılan iş ve işlemlerin özellikle parasal maddi sonuçlarının her bütçe yılı veya dönem sonlarında tam ve anlaşılır bir biçimde açıklanmaması veya neyin açıklandığı belli olmayan ifadelerden görülebileceği üzere, kamu yararı kavramının kişisel ve siyasal çıkarlar ile amaçların gerçekleştirilebilmesi için zaman zaman ilgililerce bir Truva Atı gibi kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Başka bir ifade ile siyasetçilerin ve idarenin başında olan kişilerin, siyasi saik ve amaçlardan hareketle yaptıkları iş ve işlemleri bir kısım basın-yayın organlarını da yanlarına alarak kamu yararı adı altında topluma sunmaya çalışmaları ve hatta kabul ettirmeleri her zaman imkân dâhilindedir.
Bundan dolayıdır ki hiçbir belediyenin hiçbir projesinin taslak aşamasından itibaren ne zaman başlayacağını, hangi zaman zarfında hangi plan ve projeye bağlı olarak yapılacağını ve hangi zamanda bitirileceğini öğrenemezsiniz. Çünkü çoğunlukla projeler ya merkezi hükümette- idarede yer alan bakanlar ve milletvekilleri tarafından, ya da yerel siyasetçilerin etkisiyle düzenlenir, değişikliğe uğrar veya onların çıkarlarına feda edilir.
Bunun son örneği geçen seçimlerde “Çankaya’yı, İzmir’i, Kadıköy’ü, Diyarbakır’ı istiyorum” diyen Başbakan’ın isteğinin dün yapılan il başkanları toplantısında basına yansıdığı şekliyle bu defa "Diyarbakır, Mardin, Van'ı istiyorum" şekline dönüşen siyasi isteğin büründürülebileceği bir kamu yararı kılıfı olmaması dileğimizdir.
Bütün olumsuzluklara rağmen Müslüman Milletimiz tarafından "Mübarek Üç Aylar" olarak isimlendirilen ve rabbimizin Rahmetinin sağanak sağanak üzerimize yağacağı yeni bir manevî mevsime bu günlerde girmek üzereyiz.
Siyasetçilerin tavırları başta olmak üzere milletimizin içte ve dışta karşılaştığı iç açıcı olamayan olaylar nedeniyle sarsılan ruhî dünyamızı tamir etmeye çalışacağımız, maddi manevi hayatımızı yeniden gözden geçireceğimiz, Kur’an’la, oruçlarla, tövbelerle, namazlarla ve infaklarla dolu dolu geçirilecek bu dönemin başta hemşerilerimiz, milletimiz, memleketimiz ve tüm İslam âlemi için hayırlar getirmesini temenni ederiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.