Muzaffer Dereli

Muzaffer Dereli

Arakan ve Diğerleri

Arakan ve Diğerleri

Yüce Allah’ın (c.c.) "Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla, Allah'ın düşmanı ve sizin de düşmanınız ve bunların dışında sizin bilmeyip de Allah'ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz, size eksiksiz olarak ödenir ve siz haksızlığa uğratılmazsınız," (el-Enfal, 8/60) ayet-i kerimesinin hikmeti bir kat daha anlaşılmakta herhalde.
Dünya Müslümanlarının çektiği acılar nasıl da ortada. Ne kadar da hüzün ve ızdırap verici. Yüreklerimiz parçalanıyor adeta. İslâm coğrafyasının neresine bakarsanız bakın hep hüzün. Rabbimize nasıl hesap vereceğiz bilemiyorum.
Yeniden bir Osmanlı gerekli bu insanlığa. İnsanlığa diyorum çünkü onlar din ayırımı gözetmeden hak ve adaletin temsilcisi oldular. Dünya insanlığını zulümden kurtarmanın çabası içerisinde oldular.
Saadet asrının nur aydınlığına gidecek olursak, Alemler Efendisinin o kutlu ikliminden nice bahar ve yazları taşıyacağız ufkumuza. Bize düşen yaşamak ve çalışmaktır. Fertlerimizin her biriminden bu gayrete yönelik önemli adımlar gerekli. Güçlü olmak ama İslâm’la beraber olmak!
Eğer asırlar öncesi birikimlerimizi uygulama safhasına biz koyabilmiş olsaydık, bugünün ne Avrupa’sı ve ne de Amerika’sı olacaktı. Daha düne kadar bizden ferman alanlar maalesef kardeşlik akdimizi zedelememizden faydalanarak darmadağın bir Müslüman dünyası olmamıza sebep oldular. Halbuki Allah (c.c.); “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin,” (3 Al-i İmran103) diye emir buyurmuştu.
Bir canın yakılmasını düşünebiliyor musunuz? Nasıl bir acıdır acaba o? Elimiz yanan sobaya değince nasıl da çekiyoruz birden. Ya işkenceler! Topyekün bir soykırım. İnanan insanlar bu ve benzeri bir zulmü yapabilirler mi? Çünkü iman demek şefkat demektir. İman demek merhamet demektir. İman demek hesap vereceğini düşünmektir. Ama imandan yoksun olanlar için bu mana ve ruh dünyası yoktur. Onlar dünya sevdasıyla hayatlarını idame ettirirler. Ahiret endişeleri olmaz.
Biz, Mekke Fethinde yol üzerinde yavrularıyla duran köpeğin rahatı bozulmasın diye ordunun yolunu değiştirerek başlarına bir de nöbetçi koyan “Raûf ve Rahîm” bir Peygamberin ümmetiyiz.
Biz, kendisini görünce ağlayan devenin şikâyetini dinleyip, sahibini “onu doyur ve çok çalıştırma” diye tembih eden eşsiz bir Peygamberin ümmetiyiz.
Biz, bir koyun kestikleri zaman ev halkına “Yahudi komşumuza da verdiniz mi” diye soran bir Sevgili’nin ümmetiyiz.
Biz, “kardeşimin daha çok ihtiyacı var” diyerek gönderdiği bir koyun başının kapı kapı dolaşarak yedinci kapıda kendisine geldiğini görünce ağlayan ve bu kardeşliğe hayran kalan bir ashabın tabileriyiz. Çünkü onları yetiştiren bir “insanlık örneğiydi.”
Tabii ki böyle bir mirasın güzel ve hayranlık verici tabloları çıkacak ömür duraklarımıza… Çünkü hayat pınarlarımız paha biçilmez bir servettir.
Onlardan aldıkları bu eşsiz mirası hayata geçirenlerin imrenilecek nice tabloları vardır. Meselâ İstanbul’un fethinde zindandan çıkmak istemeyen Papazları mahkemelerini gezmeye gönderen Fatih; -Sizler İslâm adaletinin tatbik edildiği memleketimi geziniz, müslüman hakimlerin ve müslüman halkımın davalarını dinleyiniz. Bizde de sizdeki gibi adaletsizlik ve zulüm görürseniz, hemen gelip bana bildiriniz, demişti. Onlar gördükleri iki davadan sonra hayranlıklarını gizleyememişler ve;
-Bizler artık inandık ki, bu kadar adalet ve birbirinin hakkına saygı ancak İslâm dininde vardır. Böyle bir dinin tabileri başka dinden olanlara bile bir kötülük yapamazlar. Dolayısıyla biz zindana dönme fikrimizden vazgeçtik, sizin idarenizde hiç kimsenin zulme uğramayacağına inanmış bulunuyoruz, derler.
Acaba şimdi Arakan’da zulmedenler bu gerçekleri görebilirler mi?
Ya Suriye! Müslüman bir ülkenin Müslüman (!) idarecisi öyle mi? Hem de Ramazan Ayında…
Filistin ve daha niceleri…
Evet, çalışmak, birlik ve beraberlik içerisinde dayanışmak bizlere düşüyor.
İyi bir siyasetle birlikte, canavarca ağzını açmış zulüm dünyasına karşı koymak yine bizim insanımıza düşüyor sanki.
Dünyanın dört bir yanında müslüman mazlumların yardımına koşan kardeşlerimize ne mutlu! Onlar getiriyorlar bunca haberi ve onlar duygulandırıyorlar bizleri. Yine onlar ulaştırıyorlar yardımları. Adını duymadığımız ülkeleri onlar tanıtıyorlar.
Evet, gönül dünyamız yaralı ama bir o kadar da ümit yüklü. Yeter ki O’na dayanıp O’na güvenelim:
“Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz, üstün olan sizlersiniz.” (3 Âl-i İmrân 139)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muzaffer Dereli Arşivi