Muzaffer Dereli

Muzaffer Dereli

Allah Dostlarının Güzel Halleri

Allah Dostlarının Güzel Halleri

Allah Dostlarının güzel halleri bir başkadır gerçekten. Onlarla beraber olmak sanki cennet bahçelerinde olmak gibi haz ve lezzet verir insana. “Onlar Allah'ı; Allah da onları sever” (Maide Suresi, 54), ayet-i kerimesi bu gerçeği ne de güzel açıklar. İnsan, insan olmanın güzelliğini onların meclisinde anlar. Zira onlar çilelerle dolu hayatlarını Allah için yaşamışlar, kul olmanın sırrına ermişler, Allah ve Rasûl’ünün muhabbetiyle yanmışlardır. İşte Allah da (celle celâlühü), onların mekânlarını güzelleştirmiş, mü’min gönüllere onlar vasıtasıyla muhabbet iksirlerini sunmuş ve inananlara o kullarını sevdirmiştir.
Yüce Rabbimiz bir kulunu sevdiği zaman bakın ne oluyor. Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:
"-Allah bir kulu sevdiği zaman Cebrail (a.s.)'a şöyle seslenir:
"- Allah falanı seviyor, onu sen de sev!" Onu Cebrail de sever. Sonra O, sema ehline şöyle nidâ eder:
"Allah falanı seviyor, onu siz de sevin!" derken bütün sema ehli de onu sevmeye başlar.
Sonra onun için halk arasında (ilgi ve) kabul konur." Buhari, Tevhid 33.
Bunlara ilâveten Müslim’de şöyle devam eder:
"-Allah (c.c.) bir kula da buğzetti mi Cebrail (a.s.)'a:
"Ben falancaya buğzettim, sen de buğzet," diye nida eder. Ona Cebrail de buğzeder.
Sonra Cebrail sema ehline nidâ eder:
Allah (c.c.) falan kimseye buğzetti, siz de buğzedin". Sonra yeryüzüne onun için buğz konulur. (İnsanlar da o kimseye buğzeder.)” Müslim, birr 157.
Gönülleri Hak aşkı ile yanan bu kulları sevmek bir mü’min için ne güzel kazançtır. Ama onlara buğzetmek ya da düşmanlık beslemek ise ne büyük bir acı ve ıstıraptır. Bakınız şu hadis-i şerife:
"-Yüce Allah şöyle buyurdu: Kim benim velilerimden birine düşmanlık ederse ona harp ilan ederim. Kulum kendisine farz kıldıklarımdan Bana göre daha sevimli hiçbir şeyle Bana yaklaşamamıştır. Kulum nafile (ibadet)lerle Bana yaklaşmaya devam eder; nihayet Ben de onu severim.
Onu sevdiğim zaman işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden bir şey dilerse onu veririm. Bana sığınacak olursa onu elbette korurum." Buhari, rikâk 38.
Bir Allah dostunu sevmek ve onunla Allah ve Rasûlü muhabbeti etmek, bir insan için ne güzel bir haz ve lezzettir. Çünkü Yâr’den bahsetmek kadar eşsiz bir kazanç olamaz. Zaten yaratılış maksadımız da bu değil midir? Yüce Halık’ımız böylesi bir durumdan razı olmaz mı? Hani Alvarlı M. Lütfi Efendi’nin şu şiirinde olduğu gibi:
Sen Allah’ı seversen,
Allah seni sevmez mi?
Emrince hizmet etsen,
Hakk ecrini vermez mi?
Sen rıza kapısında,
Aman Allah’ım dersen,
O alemler sultanı,
Lebbeyk kulum demez mi?
İsterseniz Asr-ı Saadet’e bir yolculuk yapın gönül yolunuzdan. Varın da “Alemlere Rahmet” olarak gönderilen güzeller güzeli Efendimiz Sallallahü Aleyhi ve Sellem’in Mescid’lerine girin ve mübarek dizlerinin önüne oturun. Acaba bakmaya kıyabilecek misiniz o mübarek sîmaya. Dayanabilecek misiniz o mübarek cemali seyretmeye? Ve doyabilecek misiniz O’nun sohbetine?
Şimdi düşünün; o maddesi kumluk ama manası yakutlar olan mescidde Ebe Bekir, Ömer, Osman ve Ali’leri! Ve diğer sahabîleri… (R.anh.) Acaba hangi mana ufuklarına daldılar beraberce ve nasıl yaşadılar o lezzet ve aşk ummanlarını? İşte sahabîyi Sahabî yapan hakîkat!
Bugün o eşsiz saadeti nasıl yaşayalım ki? Çünkü O yok dünyada. Onun için, sadece o asra dendi “Saadet Asrı” diye.
Ama şükredelim ki O’nun sünnetlerini hayata geçirmeye çalışarak O’nun davâsını yaşatmaya çalışan güzel kullar var dünyada. Allah (c.c.) onların ardını kesmesin! Zira o alim, salih dostlar bitince ilim ve hikmet de bitecek ve kıyamet kopacaktır.
İşte mü’min kimselerin, böylesi Allah Dostlarıyla yakınlık kurması ve muhabbet alemleri yaşaması gerekir. Zira bu yakınlık, Allah ve Rasûlüne yakınlık sağlar.
***
O güzel insanlardan birisi olan Osman Karabulut Hocaefendi’yi Hakk’a uğurladık yakında. Allah mekânını cennet eylesin! Otuz yılı aşan bir muhabbetimiz vardı. Medine-i Münevvere’de bizleri misafir eder, o cennet bahçesi Cennetü’l-Bakî’yi ziyaret ettirirdi. Ramazan sofralarında mü’minleri ağırlardı.
Türkiye’nin çeşitli yerlerinden ve diğer İslâm Beldelerinden gelen kimselere de bu rehberliği yapardı. Edebi, tatlı ve hoş sohbeti, güler yüzü ve samimi haliyle insanlara yakınlık gösterirdi. Hayatında pek çok çileleri göğüslemiş, acılar çekmiş bir insandı. Bu yolun imtihan ve iptila yolu olduğunu defaatle dile getiren Hocaefendi, yine büyük bir imtihanının ardından gözyaşları içerisinde Rabbine yalvarırken, tanımadığı bir zat karşısına çıkar ve şöyle der: “Haydi mübarek olsun! Dünyayı aldılar, ahireti verdiler.” Ama o zat, gözden hemen kaybolur. Rahmetli Hocaefendi onun kim olduğunu bilmediğini ifade ederdi. Kim bilir, belki Hızır, belki bir başka Allah dostu idi. Zaten Hızır (a.s.) ile birkaç defa görüştüğünü ifade ederdi. Çünkü Ladik’li Hacı Ahmed Ağa ile çok yakınlığı vardı. Yıllarca süren bir dostluğuna şahid olmaktayız. Rahmetli Ahmed Ağa (rh. al.), kendisini onun yıkamasını vasiyet etmiş, o da yıkamıştı.
Yaşı doksanlara varmış bir tarihti. Daha 16-17 yaşlarında iken Sami Efendimize intisab etmiş, askerlik yıllarında Adana’da kendisine ve misafirlerine hizmet etmiştir. Türkiye’de yaşayan pek çok büyüklerle de görüştüğünü dile getirir ve isimlerini zikrederek hatıralarını naklederdi. Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi (rh.al.)ile de yakın bir dostluğu vardı. Sarı Emmi, Dişçi Mehmed Efendi, Yahyalı’lı Hacı Hasan Efendi ve daha niceleriyle yıllarca beraber olmuştu. Kendilerinin çok zor günler yaşadığını, hocalarının yediği dayakları anlatır ve bu günlerin kıymetinin bilinmesini sıklıkla tavsiye ederdi.
İnsana yakın, müşfik ve cömertti. Hanesi, sabahın sekizinden itibaren gecenin geç saatlerine kadar her gün açıktı. Kapıya gelene “kim o?” diye sorulmaz, hemen düğmeye basılırdı. Az da olsa rahatsız olduğu günlerde bile asla kapatmamıştı. Gerçi hamdolsun ki, önemli bir rahatsızlığı olmamış, aksine bu yıl herkes daha iyi olduğunu dile getirmişti. Büyük küçük demeden herkesin ziyaretine gider, dualar ederdi. O tevazulu haliyle gittiği evlerde adeta bir muhabbet ve sevinç halesi oluşurdu.
Peygamber Efendimizin davetleriyle 1980 yılında Medine-i Münevvere’ye hicret eden Hocaefendi, 03/05/2013 günü çok sevdiği Mevlâ’sına kavuştu. Kabri, Hacı Veyis Zade ve Tahir Hocalarımızın yakınındadır. Evet, Allah’ın salih kullarından birisi olduğuna hüsn-ü zannımız vardır. Derdi-tasası Müslümanlar ve İslâm Dünyası olan Hocaefendi, yıllarca sohbet etmiş, bunun yanında otuzdan fazla da eser yazmıştır. Allah mekânını cennet eylesin. Onu da, bizleri de sevdikleriyle beraber haşreylesin!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Muzaffer Dereli Arşivi