Âl-i İmrân Sûresi 189194. Ayetlerin Tefsiri
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlıyorum
Kâinatın yaratılışındaki delilleri kavrayanların kimlerin olduğunu ve bunların Yaratıcıya karşı sorumluluklarını nasıl yerine getirdiklerini söz konusu ayeti kerimelerde veciz bir şekilde açıklanmaktadır. Toplum olarak içine düşmüş olduğumuz bunalımlardan çıkışımıza katkıda bulunur düşüncesiyle söz konusu ayeti kerimeleri gücümüz yettiği kadar açıklamaya çalıştık. İnşallah faydalı olur. Bizden çalışmak, Tevfik Allah’tandır.
Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır ve Allah her şeye kadirdir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah her şeye kadirdir. Bir şeye ol dediği zaman o da oluverir.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri yalnızca: “Ol” demesidir; o da hemen oluverir. (1)
İnsan, bu durum karşısında kimin zengin kimin fakir, kimin güç ve kudret sahibi olduğunu düşünmeli ve ona göre konuşmalı ve ona göre hareket etmelidir.
Muhammed Ali es- Sâbûnî şöyle der: “Bu, “Allah fakir, biz zenginiz” (2) diyenleri reddeder.” (3) Bunu söyleyenler Yahudilerdir. Demek ki insan, kâinatın yaratılışındaki delilleri kavramayınca ve Rabbinden gafil olunca bu şekilde zavallı durumuna düşmektedir.
Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde akıl sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır. Yani kâinatın yaratılışında temiz akıl sahipleri için gerçekten açık deliller vardır. Çünkü bunun kendi kendine olması mümkün değil. Bunun bir sahibi vardır; o da Allah’tır. Gökyüzüne bir bakalım, bir noksanlık görmek mümkün mü?
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “O biri diğeriyle tam bir uyum (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman olan Allah’ın yaratmasında hiçbir çelişki ve uygunsuzluk göremezsin. İşte gözünü çevirip- gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?” (4)
Biz âcizane kardeşinize göre, insanın kâinatın yaratılışındaki açık delilleri görebilmesi için iki şart vardır: Birincisi, beşikten itibaren Allah ve Resul’ünün terbiyesi ile yetişmesi gerekir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurur: “Rabbim beni terbiye etti, terbiyem ne güzel oldu.” İkincisi, helal lokma ile beslenmesi gerekir. Çünkü bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur: “Cehenneme layık olan vücut haram ile beslenen vücuttur.”
Allah (c.c.), vicdanları temiz insanlara hitaben şöyle buyurur: Bunlar ayakta, oturarak ve yanları üzerine yatarak Allah’ı anan; göklerin ve yerin yaratılışını düşünerek: “Ey Rabbimiz! Bunları boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru” diye dua edenlerdir.
Yani temiz akıl sahipleri, Allah’ı ayakta, buna gücü yetmediği zaman oturarak, ona da gücü yetmediği zaman yanları üzerine yatarak zikrederler. Zikir, kalp ve lisan ile olur. Zikir, yalnız tesbih çekmekten ibaret değil, namaz kılmak, Kur’an-ı Kerim okumak, Allah ve Resul’ünün rızasına uygun ders vermek ve ders almak da bir zikirdir.
Bu insanlar, kâinatın ve yerin yaratılışını düşünerek, Ey Rabbimiz bunları, imtihan için yarattın, seni noksan sıfatlardan beri kılarız. Biz cehennem azabından koru, diye dua ederler.
Ey Rabbimiz! Doğrusu sen, kimi cehenneme koyarsan, artık onu rüsvay etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcısı yoktur.
Ey Rabbimiz, bizi ahirette cehenneme düşürme, kimi düşürürsen onu rezil ve rüsvay etmiş olursun. Burada şunu hatırlatalım: Kötü arkadaş, kötü kadın da bir ateştir, dolaysıyla onlar da birer cehennemdir. Bunlardan korunmayan dünyada cehennemi yaşamış olur. Burada zalimlerden maksat, kâfirlerdir. Onların o gün hiçbir yardımcısı yoktur.
Ey Rabbimiz! Gerçek şu ki biz, “Rabbinize iman edin! Diye seslenen bir davetçiyi işittik, hemen iman ettik. Bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, ruhumuzu iyilerle beraber al, ey Rabbimiz!
Davetçi, Resul-i Ekrem (s.a.v.) Efendimizdir. Ey Rabbimiz gerçek şu ki biz, bu davetçi bizi Rabbimize iman etmeye çağırdı, biz de hemen icap ettik. Bizim büyük ve küçük günahlarımızı bağışla, ört, organlarımızdan, işlediğimiz mekânlardan ve amel defterlerimizden sil. “Zünûb,” büyük günah, “seyyiât” ise küçük günahtır.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin kusurlarınızı örteriz ve sizi onurlu üstün bir makama sokarız.”(5)
Rabbimiz! Bize peygamberlerin vasıtasıyla va’dettiklerini de ikram et ve kıyamet gününde bizi perişan etme; şüphesiz sen, vaadinden caymazsın!
Rabbimiz! Bize peygamberlerin diliyle vaat ettiğin cenneti ikram et ve kıyamet gününde kâfirleri rezil ettiğini gibi, günahlarımızı ortaya koyarak, bizi rezil etme. Sen vaadinden dönmezsin, bize cenneti vaat etmiştin.
Allah’ın selamı ve bereketi üzerinize olsun.
----------------------
Kaynaklar
1- Yâsin:82
2- Âl-i İmrân.181
3- Safvetü’ttefasir, C:1,s. 471
4- Mülk:3
5- Nisâ:31
Kâinatın yaratılışındaki delilleri kavrayanların kimlerin olduğunu ve bunların Yaratıcıya karşı sorumluluklarını nasıl yerine getirdiklerini söz konusu ayeti kerimelerde veciz bir şekilde açıklanmaktadır. Toplum olarak içine düşmüş olduğumuz bunalımlardan çıkışımıza katkıda bulunur düşüncesiyle söz konusu ayeti kerimeleri gücümüz yettiği kadar açıklamaya çalıştık. İnşallah faydalı olur. Bizden çalışmak, Tevfik Allah’tandır.
Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır ve Allah her şeye kadirdir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah her şeye kadirdir. Bir şeye ol dediği zaman o da oluverir.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri yalnızca: “Ol” demesidir; o da hemen oluverir. (1)
İnsan, bu durum karşısında kimin zengin kimin fakir, kimin güç ve kudret sahibi olduğunu düşünmeli ve ona göre konuşmalı ve ona göre hareket etmelidir.
Muhammed Ali es- Sâbûnî şöyle der: “Bu, “Allah fakir, biz zenginiz” (2) diyenleri reddeder.” (3) Bunu söyleyenler Yahudilerdir. Demek ki insan, kâinatın yaratılışındaki delilleri kavramayınca ve Rabbinden gafil olunca bu şekilde zavallı durumuna düşmektedir.
Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde akıl sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır. Yani kâinatın yaratılışında temiz akıl sahipleri için gerçekten açık deliller vardır. Çünkü bunun kendi kendine olması mümkün değil. Bunun bir sahibi vardır; o da Allah’tır. Gökyüzüne bir bakalım, bir noksanlık görmek mümkün mü?
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “O biri diğeriyle tam bir uyum (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman olan Allah’ın yaratmasında hiçbir çelişki ve uygunsuzluk göremezsin. İşte gözünü çevirip- gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?” (4)
Biz âcizane kardeşinize göre, insanın kâinatın yaratılışındaki açık delilleri görebilmesi için iki şart vardır: Birincisi, beşikten itibaren Allah ve Resul’ünün terbiyesi ile yetişmesi gerekir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurur: “Rabbim beni terbiye etti, terbiyem ne güzel oldu.” İkincisi, helal lokma ile beslenmesi gerekir. Çünkü bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur: “Cehenneme layık olan vücut haram ile beslenen vücuttur.”
Allah (c.c.), vicdanları temiz insanlara hitaben şöyle buyurur: Bunlar ayakta, oturarak ve yanları üzerine yatarak Allah’ı anan; göklerin ve yerin yaratılışını düşünerek: “Ey Rabbimiz! Bunları boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru” diye dua edenlerdir.
Yani temiz akıl sahipleri, Allah’ı ayakta, buna gücü yetmediği zaman oturarak, ona da gücü yetmediği zaman yanları üzerine yatarak zikrederler. Zikir, kalp ve lisan ile olur. Zikir, yalnız tesbih çekmekten ibaret değil, namaz kılmak, Kur’an-ı Kerim okumak, Allah ve Resul’ünün rızasına uygun ders vermek ve ders almak da bir zikirdir.
Bu insanlar, kâinatın ve yerin yaratılışını düşünerek, Ey Rabbimiz bunları, imtihan için yarattın, seni noksan sıfatlardan beri kılarız. Biz cehennem azabından koru, diye dua ederler.
Ey Rabbimiz! Doğrusu sen, kimi cehenneme koyarsan, artık onu rüsvay etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcısı yoktur.
Ey Rabbimiz, bizi ahirette cehenneme düşürme, kimi düşürürsen onu rezil ve rüsvay etmiş olursun. Burada şunu hatırlatalım: Kötü arkadaş, kötü kadın da bir ateştir, dolaysıyla onlar da birer cehennemdir. Bunlardan korunmayan dünyada cehennemi yaşamış olur. Burada zalimlerden maksat, kâfirlerdir. Onların o gün hiçbir yardımcısı yoktur.
Ey Rabbimiz! Gerçek şu ki biz, “Rabbinize iman edin! Diye seslenen bir davetçiyi işittik, hemen iman ettik. Bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, ruhumuzu iyilerle beraber al, ey Rabbimiz!
Davetçi, Resul-i Ekrem (s.a.v.) Efendimizdir. Ey Rabbimiz gerçek şu ki biz, bu davetçi bizi Rabbimize iman etmeye çağırdı, biz de hemen icap ettik. Bizim büyük ve küçük günahlarımızı bağışla, ört, organlarımızdan, işlediğimiz mekânlardan ve amel defterlerimizden sil. “Zünûb,” büyük günah, “seyyiât” ise küçük günahtır.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin kusurlarınızı örteriz ve sizi onurlu üstün bir makama sokarız.”(5)
Rabbimiz! Bize peygamberlerin vasıtasıyla va’dettiklerini de ikram et ve kıyamet gününde bizi perişan etme; şüphesiz sen, vaadinden caymazsın!
Rabbimiz! Bize peygamberlerin diliyle vaat ettiğin cenneti ikram et ve kıyamet gününde kâfirleri rezil ettiğini gibi, günahlarımızı ortaya koyarak, bizi rezil etme. Sen vaadinden dönmezsin, bize cenneti vaat etmiştin.
Allah’ın selamı ve bereketi üzerinize olsun.
----------------------
Kaynaklar
1- Yâsin:82
2- Âl-i İmrân.181
3- Safvetü’ttefasir, C:1,s. 471
4- Mülk:3
5- Nisâ:31
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.