15 Temmuz’dan kalanlar
Bir önceki yazımızda 15 Temmuz ile ilgili 3 yıldır olduğu gibi yine asıl söylenmesi gerekenler söylenmeyecek ve gelecek yılki 15 Temmuz günü de bir şey değişmeyeceği için her şey eskisi gibi olacak demiştik.
Kaldığımız yerden devam ediyoruz.
15 Temmuz bizim birlik ve beraberliğe her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olduğunu bir kez daha ispatladı ya.
Ama nerede nasıl birlik olacağımız konusu muallakta bırakıldı bu yıl da.
15 Temmuz nedeniyle Fetö başta olmak üzere Pkk da dâhil olmak üzere adı her kim tarafından konulmuş olursa olsun silahlı veya silahsız tüm terör örgütlerinin sadece bir kukla olduğu konusunda hem fikir olduk.
Ama bu kuklaları oynatan kuklacı ve azmettiricilerin ise emperyalist siyonizm’in hâkim olduğu ABD, İsrail, ABD, AB ve bilumum sömürgeci zihniyete sahip güç odakları olduğu konusunda hem fikir olamadık henüz.
Bu sebepledir ki 15 Temmuz günü yeniden bağımsızlığımız kazandık diyenler ABD ve İsrail elçilikleri ve 15 Temmuz ihanetinin kotarıldığı artık herkes tarafından bilinen gerçeklere yürümek yani İncirlik üssüne gitmek yerine geçmiş dönemdeki yaptıkları diz boyu israf sebebiyle parasızlıktan hizmet yapamayacak hale gelmiş belediyelerin milyonlarca lira harcayarak düzenledikleri İslami kılıf giydirilmiş konserlere gittiler.
15 Temmuz akşamı şehirlerin meydanlarında toplanan kalabalıklar sebebiyle bir kere daha görüldü ki;
Daha düne kadar adı hizmet kendisi ihanet olan şebekeye övgüler yağdıranlar tabir caiz ise kendilerini İslamcı, muhafazakâr, liberal, sağcı, solcu, Kemalist, ulusalcı, Türkçü veya Kürtçü olarak tanımlayan ve kendini aydın falan kabul eden okumuş yazmış kesimden başka bir şey değildir.
Bunların aydın(!) olmalarının en açık delili ise dün övgü yağdırdıkları FETÖ ye bugün en ön saflarda yer alabilmek adına küfür yağdırıyor olmalarıdır.
Türkiye'nin İslami cephesinde ulema, laik cephede ise aydın olarak tanınan bu güruh ile bir daha FETÖ gibi bir ihanet ile karşılaşmamak için mutlaka ve en kısa sürede yüzleşmesi ve hesaplaşması gerekmektedir.
Aksi durumda bu ulema ve aydın güruh varlığını koruyabilmek amacıyla eninde sonunda kendisine FETÖ de olduğu gibi köleliğini yapacağı bir hizmet(!) kapısı bulmakta tereddüt etmeyecektir.
BU sözümüzün en büyük delili bu günlerde toplumun hemen her kesimi tarafından şiddetle karşı konulmasına rağmen ulema ve aydın kesiminden yeterli ve gerekli itirazı göremediğimiz AB' ye uyum adına çıkarılan yasa ve sözleşmelerin halen yürürlükte olmasıdır.
AB istedi diye 2000'in üzerinde uyum yasası çıkarılmasına ses çıkarmadıktan sonra üstüne üstlük adına İstanbul sözleşmesi ve ETCEP denilen ifsat projelerinin hayata geçirilmesine karşı ses etmeyen ulema ve aydınların Lût kavminin sapkınlığını pervasızca meydanlara taşıyacak kadar ahlaksızlaşan topluluğa sessiz kalmaları gelecekte de kendilerinden ümitli olmamamız sonucunu çıkarmaktadır.
Bu düşüncemizde yanılmış olmayı çok istemekle beraber konu buraya gelince şu tespitleri yapmak yerinde olacaktır.
İslam ümmetinin öncüsü olması gereken ulema maalesef geçmiş iktidarlar döneminde olduğu gibi bu gün de Müslümanlar iktidardalar diye dün açıkça tenkit ettikleri hatta yıkılması için fetva verdikleri laik devleti kutsamakta ve iktidardakilerin davranışlarını sanki bir şekilde itikatlaştırmaktadırlar.
Bunun sonucu olarak da iktidar dolayısıyla elde ettikleri kârlarını muhafaza etmek isteyen İslamcı geçinen güruh kemalist devletin aşınan temellerini güçlendiren bir istinat noktası haline gelmiştir.
Diğer taraftan aydın geçinen kemalist güruhta bu yapıya dayanak olma konusunda İslamcılardan çok farklı değildir.
Daha dün denecek bir zaman öncesine kadar özellikle milliyetçi gençliği öne sürerek devlete biat edip kutsamayan Müslümanları “ya sev ya terk et” söylemiyle yok etmekle tehdit eden sözde aydın geçinen Kemalistler bu günlerde az da olsa içselleştirdikleri Kemalizm’in dinselleştirilmiş versiyonu ile iktidarsızlıklarına merhem bulmuş gibidirler.
15 Temmuz akşamında meydanlarda atılan nutuklara, yapılan dualara ve tasavvuf musikisi konserlerine baktıkça sormadan edemiyoruz.
Kemalistlerin milliyetçi, maneviyatçı ve muhafazakâr bedenleri mi 15 Temmuz nedeni ile İslamcı olmuştur yoksa iktidarı kaybetme korkusu içine düşen İslamcılar mı kendilerine yüzde yüz zıt ve karşıt gördükleri kemalist muhaliflerine benzemeyi başarmışlardır.
O kadar da değil diyebilecekler için 15 Temmuz akşamı meydanlardaki başı örtülü olmaktan başka bir özelliği olmayan tesettürlü Müslümanların varlığını düşüncelerimizin ispatı olarak göstererek Mehmed Zahid Kotku’ nun (rha) bir tespiti ile bitirelim.
"Kadının iki örtüsü vardır. Biri evi, biri de kocasıdır. Bu iki örtüyü terk edince sokak sokak, vitrin vitrin dolaşan bir kadını değil çarşaf, yetmiş kat demir parmaklık içine koysanız zabtedemezsiniz."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.