Yeni nafaka kanun tasarısı
Yeni nafaka kanun tasarısı üzerinde çalışıldığını biliyoruz. Bu çalışmaya katkıda bulunmak için görüşlerimizi yazmayı bir vazife addediyoruz. İnşallah faydalı olur. Bir katkıda bulunursak kendimizi bahtiyar hissederiz.
Evvela bir kanun tasarısı hazırlanırken, tasarının bir mesnedi olması lazım. Yani tasarı ya Roma hukukuna veya İslam hukukuna dayandırılması gerekir. Roma hukuku, aslı tahrif edilmiş semai dinlerden Yahudiliğe, Hıristiyanlığa, beşeri dinlerden putperestlik dinine dayanmaktadır.
Bu bağlamda bu iki hukuku dikkate almadan kanun tasarısı hazırlayıp yürürlüğe koymak, toplumda büyük yaralar açar. Nitekim pozitif ayrılık adı altında tedavülde olan nafaka kanun tasarısı toplum da büyük yaralar açmış, çekilmez hale gelmiştir. Tedavüldeki kanun tasarısı ile boşanmalar sınırı açmış, evlenenlerden çok boşanmalar olmaktadır. Hatta tedavüldeki nafaka kanun tasarısı, boşanmayı teşvik etmiş ve hızlandırmıştır.
Ömür boyu nafaka olur mu? İslam hukukuna göre, kadının nafakasını temin etmek kocasının üzerine vaciptir. Çocuklarının nafakasını temin etmek de babanın görevidir. Anne evin gelirine katkıda bulunabilir. Kadın boşandığı zaman iddet müddetince kadının nafakasını temin etmek boşandığı kocaya aittir. İddet müddeti üç ay on gündür. Prof. Dr. Orhan Çeker diyor ki, “Çeşitli durumlara göre bu süre birkaç ay daha uzatılabilir.” Roma hukukunda üç yüz gün idi. Medeni kanun bu süreyi kabul etmiştir. Çocukların nafakası, çocuklar, ister annenin yanında kalsın, ister babanın yanında kalsın babaya aittir.
İkinci bir mesele erkeğin evden uzaklaştırılma meselesi, İstanbul sözleşmesine dayanan 6284 nolu kanuna göre kadının beyanı ile erkeğin cezalandırılmasıdır. T.C. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt SELÇUK, “Kadının beyanı bizim için esastır.” demiştir. Doğruysa bu söz, çok yazık. Somut delil esastır. Şahit esastır. Somut delil olmadan, şahit olmadan, hâkimin kararı olmadan kadının beyanıyla erkeği evden uzaklaştırırsanız, erkeğe zulmetmiş olursunuz ve boşanmaları hızlandırırsınız. Nitekim günden güne boşanmalar hızlı bir şekilde artmaktadır.
Size bir anekdot anlatayım: Gençliğimde bir köyde zalim biri vardı, istediğini döverdi, istediğine söverdi, bazı aileleri haraca bağlamıştı. Ona kimse bir şey diyemezdi. Herkes onun önünde el pençe dururdu. Birine canı sıkılmış, Cumhurbaşkanı’na küfretti diye karakola şikayet etmiş ve beş tane de şahit göstermiş. Gariban bir ay yatmış o dönemin Cumhurbaşkanı şahsıma sövmüşse affediyorum, demiş.
Kadın kocasına iftira edemez mi? Nitekim kocasından boşanmak isteyen kadın eşim beni dövdü diye şikayet etmiş beş gün kocaya evden uzaklaştırma cezası verilmiş, o zaman zarfında kadın evi tamamen boşaltmıştır.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.” (Hucurât,49/6).
Kadının, kocası tarafından dövülmesine, hakaret edilmesine, küçümsenmesine karşıyız. Kadın topumdaki saygın yerini almalı. Lakin bu feminizm anlayışla olmaz. Bir hukuka dayandırılması gerekir. Biz laik bir ülkeyiz. İslam hukukunu ölçü alamayız, diyorsanız, Roma hukukunu mendi hukuku esas alın. O hukukta nafaka müddeti yukarıda açıkladığım şekildedir.
Kocanın gelirine göre boşanmış kadına nafaka verilmesi de doğru değil, geçineceği kadar verilmesi gerekir. Nitekim bu konu da istismar edilmektedir. Bazı kadınlar varlıklı biriyle evleniyor, birkaç sene evli kalıyor, ondan sonra boşanıyor, erkeğin malının yarısını alıyor, yüksek bir de nafaka alıyor, bazısı sevgili adı altında nikahsız yaşıyor’ Bu anlayış bizim aile anlayışımıza aykırıdır.
Yanlıştan dönmek erdemliktir. Hoşça kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.