Sultan Fatih'e İhanet
Güncel olaylar yazı serisi
Peygamberimizin çağlar ötesinden bildirdiği bir Hadis-i Şeriflerinde, “İstanbul bir gün mutlaka feth olunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutandır. Onu fetheden asker ne güzel askerdir” buyurmaktaydı.
İşte Fatih Sultan Mehmet, Peygamberimizin bu methine mazhar olabilmek için 21 yaş gibi çok genç yaşta İstanbul fethederek, onu milletin istifadesine vermişti.
Fatih bu savaşı sadece İstanbul’daki Rumlarla değil, bütün Batı âlemiyle yapmış, hepsini dize getirerek İstanbul’u almıştı. Tarihi kaynaklar bu olayı gayet net bir şekilde açıklamaktadırlar.
Fatih Sultan Mehmet savaşın galibi olarak dileseydi, bütün İstanbul üzerinde tasarrufta bulunur, istediği gayr-i menkul’ü alır, istediği insanı idama götürebilirdi. Ancak Sultan Fatih bu yolu benimsemedi ve sadece Ayasofya Kilisesini kendi mülkiyeti üzerine alarak onu bütün insanlığın istifadesine arz etti. Ayasofya’yı önce camiye çevirdi ve sonra da onu vakfetti.
Meşhur Ayasofya vakfiyesinde, Ayasofya’yı cami olarak kıyamete kadar vakfettiğini belirten Sultan Fatih; “Kim benim bu vakfiyemi bozar, onu camilikten çıkartırsa, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun” diyerek, vakfının geleceğini de garantiye aldı.
VAKIF VE VAKFİYE
Yasalarımız her vakfın, vakfiyesi olan vakıf senedinde belirtilen şartlar ve esaslar içerisinde kullanılmasına amirdir.
Bir devlet, “tabii insan haklarından olan mülkiyet hakkını” ve hele bu mülk kamunun hizmetine sunulmuş bir vakıf eseriyse, onu her halükarda korumak, boynunun borcudur.
Vakıflar genel Müdürlüğü ülkemizde bulunan bütün vakıfların vakfiyesine uygun kullanılıp kullanılmadığını devamlı olarak denetler ve vakıf senedi gayesi dışına çıkma temayülü gösteren vakıf mütevelli heyetini (idarecilerini) önce uyarır. Bu halin devam ettiğini ve vakfın gayesi dışında çalıştığını tespit ederse yöneticiler aleyhine dava açarak onların azlini ister.
Mahkeme, azli uygun görmesi ile vakıf yöneticileri azleder ve yerlerine yeni yöneticiler seçilinceye kadar kayyum tayin eder. Sonra da yeni belirlenen yöneticiler vakfı senedinde ki gayelerine uygun olarak vakfı yönetmeye başlarlar.
Yazının başında da belirttiğim gibi Ayasofya camiside bir vakıftır ve hem de bunu, bizim kendisiyle iftihar ettiğimiz ve o zamanlar Osmanlı devletinin devlet başkanı olan Fatih Sultan Mehmet Han vakfetmiştir. Bu vakfın korunmasına her şeyden fazla önem vermek gerekirdi.
AYASOFYA VAKFİYESİ ÇİĞNENİYOR
500 sene kadar cami olarak vakıf senedinde ki gayeleri yerine getirmiş olan Ayasofya, maalesef son dönemlerde camilikten çıkartılmış ve müze olarak tutulmaya başlanmıştır. Caminin vakfiyesi kanuna dayandığı halde, camilikten müzeliğe geçiş bakanlar kurulunun bir kararnamesi ile yapılmıştır.
Bu haksız olay, aynı zamanda bir kararnamenin (Bakanlar kurulu kararının), bir kanunun (TBMM’den çıkar) önüne geçirilmiş olması gibi bir hukuksuzluğu da bünyesinde barındırmaktadır.
Milletimiz, baştan aşağıya kanunsuz ve hukuksuz bir işleme tabi tutulan Ayasofya’nın, vakfiyesinde belirtilen amacına döndürülmesi ve bunu “Hakk’a tabi milletimizin…” yürekli bir iktidarın sağlayacağı umuduyla beklerken, bugün “bu beklentinin üzerine tüy dikildiğini” hayretle ve esefle görmekteyiz.
YENİ İHANET ÇALIŞMASI
Bütün televizyon kanallarının haftalardır vikiliks belgeleriyle halkımızı meşgul ettiği, Başbakan Sayın Recep Tayip Erdoğan’ın Konya’da Mevlana festivallerinin “Şeb’i Aruz” günü yaptığı o coşkulu konuşmasında; “Biz hakkı tutar kaldırırız(!)” dediği bir günde, Ayasofya camisinin yine büyük bir haksızlığa uğradığının haberini, televizyonlardan sadece ikisi (biri TV 5) vermekteydi.
Sultan Fatih Ayasofya kilisesini camiye çevirirken, bina içindeki Hıristiyanlık putlarını ve resimlerini kapattırmış, onların önüne de Allah lafzayı celilini, Muhammed ismi şerifini ve Hülafa-i Raşidinin isimlerini havi büyük levhalar koydurmuştu.
Fetihten 558 sene bu gün, Ayasofya camisinin duvarları kazınarak üzerleri kapatılmış bulunan Hıristiyan resim v e figürleri, yeniden ortaya çıkarılmış bulunmaktadır. Şimdi o büyük Allah ve İslam büyükleri levhalarının üstlerinde Hıristiyan put ve resimleri yer almaktadır.
Hatta haberin bir yerinde “600 yıllık vaftiz havuzu bulundu” gibi bir açıklama ile söz konusu havuzun görüntüleri ekrana getirilmekteydi.
Ayasofya camisine yapılan bu son hakaret, bundan böyle hakka ve hukuka vurulan yeni bir darbe olduğu kadar, milletimizin beklentisi hiçe sayıp Hıristiyanlığa yine büyük bir tavizin verilmesi olarak değerlendirilecektir.
Her 29.Mayıs tarihi büyük coşkularla kutladığımız “İstanbul’un fethi ve gençlik günü” kutlamaları bakalım bu 29. Mayısta da geçen senelerde olduğu gibi aynen kutlanabilecek mi? Siyasiler ve resmi zevat, bu kutlamalarda milletimize neler anlatacaklar(!)
Gerçekten çok merak edilecek bir şey bu.
Peygamberimizin çağlar ötesinden bildirdiği bir Hadis-i Şeriflerinde, “İstanbul bir gün mutlaka feth olunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutandır. Onu fetheden asker ne güzel askerdir” buyurmaktaydı.
İşte Fatih Sultan Mehmet, Peygamberimizin bu methine mazhar olabilmek için 21 yaş gibi çok genç yaşta İstanbul fethederek, onu milletin istifadesine vermişti.
Fatih bu savaşı sadece İstanbul’daki Rumlarla değil, bütün Batı âlemiyle yapmış, hepsini dize getirerek İstanbul’u almıştı. Tarihi kaynaklar bu olayı gayet net bir şekilde açıklamaktadırlar.
Fatih Sultan Mehmet savaşın galibi olarak dileseydi, bütün İstanbul üzerinde tasarrufta bulunur, istediği gayr-i menkul’ü alır, istediği insanı idama götürebilirdi. Ancak Sultan Fatih bu yolu benimsemedi ve sadece Ayasofya Kilisesini kendi mülkiyeti üzerine alarak onu bütün insanlığın istifadesine arz etti. Ayasofya’yı önce camiye çevirdi ve sonra da onu vakfetti.
Meşhur Ayasofya vakfiyesinde, Ayasofya’yı cami olarak kıyamete kadar vakfettiğini belirten Sultan Fatih; “Kim benim bu vakfiyemi bozar, onu camilikten çıkartırsa, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun” diyerek, vakfının geleceğini de garantiye aldı.
VAKIF VE VAKFİYE
Yasalarımız her vakfın, vakfiyesi olan vakıf senedinde belirtilen şartlar ve esaslar içerisinde kullanılmasına amirdir.
Bir devlet, “tabii insan haklarından olan mülkiyet hakkını” ve hele bu mülk kamunun hizmetine sunulmuş bir vakıf eseriyse, onu her halükarda korumak, boynunun borcudur.
Vakıflar genel Müdürlüğü ülkemizde bulunan bütün vakıfların vakfiyesine uygun kullanılıp kullanılmadığını devamlı olarak denetler ve vakıf senedi gayesi dışına çıkma temayülü gösteren vakıf mütevelli heyetini (idarecilerini) önce uyarır. Bu halin devam ettiğini ve vakfın gayesi dışında çalıştığını tespit ederse yöneticiler aleyhine dava açarak onların azlini ister.
Mahkeme, azli uygun görmesi ile vakıf yöneticileri azleder ve yerlerine yeni yöneticiler seçilinceye kadar kayyum tayin eder. Sonra da yeni belirlenen yöneticiler vakfı senedinde ki gayelerine uygun olarak vakfı yönetmeye başlarlar.
Yazının başında da belirttiğim gibi Ayasofya camiside bir vakıftır ve hem de bunu, bizim kendisiyle iftihar ettiğimiz ve o zamanlar Osmanlı devletinin devlet başkanı olan Fatih Sultan Mehmet Han vakfetmiştir. Bu vakfın korunmasına her şeyden fazla önem vermek gerekirdi.
AYASOFYA VAKFİYESİ ÇİĞNENİYOR
500 sene kadar cami olarak vakıf senedinde ki gayeleri yerine getirmiş olan Ayasofya, maalesef son dönemlerde camilikten çıkartılmış ve müze olarak tutulmaya başlanmıştır. Caminin vakfiyesi kanuna dayandığı halde, camilikten müzeliğe geçiş bakanlar kurulunun bir kararnamesi ile yapılmıştır.
Bu haksız olay, aynı zamanda bir kararnamenin (Bakanlar kurulu kararının), bir kanunun (TBMM’den çıkar) önüne geçirilmiş olması gibi bir hukuksuzluğu da bünyesinde barındırmaktadır.
Milletimiz, baştan aşağıya kanunsuz ve hukuksuz bir işleme tabi tutulan Ayasofya’nın, vakfiyesinde belirtilen amacına döndürülmesi ve bunu “Hakk’a tabi milletimizin…” yürekli bir iktidarın sağlayacağı umuduyla beklerken, bugün “bu beklentinin üzerine tüy dikildiğini” hayretle ve esefle görmekteyiz.
YENİ İHANET ÇALIŞMASI
Bütün televizyon kanallarının haftalardır vikiliks belgeleriyle halkımızı meşgul ettiği, Başbakan Sayın Recep Tayip Erdoğan’ın Konya’da Mevlana festivallerinin “Şeb’i Aruz” günü yaptığı o coşkulu konuşmasında; “Biz hakkı tutar kaldırırız(!)” dediği bir günde, Ayasofya camisinin yine büyük bir haksızlığa uğradığının haberini, televizyonlardan sadece ikisi (biri TV 5) vermekteydi.
Sultan Fatih Ayasofya kilisesini camiye çevirirken, bina içindeki Hıristiyanlık putlarını ve resimlerini kapattırmış, onların önüne de Allah lafzayı celilini, Muhammed ismi şerifini ve Hülafa-i Raşidinin isimlerini havi büyük levhalar koydurmuştu.
Fetihten 558 sene bu gün, Ayasofya camisinin duvarları kazınarak üzerleri kapatılmış bulunan Hıristiyan resim v e figürleri, yeniden ortaya çıkarılmış bulunmaktadır. Şimdi o büyük Allah ve İslam büyükleri levhalarının üstlerinde Hıristiyan put ve resimleri yer almaktadır.
Hatta haberin bir yerinde “600 yıllık vaftiz havuzu bulundu” gibi bir açıklama ile söz konusu havuzun görüntüleri ekrana getirilmekteydi.
Ayasofya camisine yapılan bu son hakaret, bundan böyle hakka ve hukuka vurulan yeni bir darbe olduğu kadar, milletimizin beklentisi hiçe sayıp Hıristiyanlığa yine büyük bir tavizin verilmesi olarak değerlendirilecektir.
Her 29.Mayıs tarihi büyük coşkularla kutladığımız “İstanbul’un fethi ve gençlik günü” kutlamaları bakalım bu 29. Mayısta da geçen senelerde olduğu gibi aynen kutlanabilecek mi? Siyasiler ve resmi zevat, bu kutlamalarda milletimize neler anlatacaklar(!)
Gerçekten çok merak edilecek bir şey bu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.