Şükür
Şükretmeyi unutmuştuk.
Deprem afeti bize tekrar hatırlattı.
***
Sabah uyandığımızda kaçımız; uyanabildiğimize sevindik.
***
Nefes almanın ne kadar kıymetli olduğunu anladık. Evimizde musluktan akan suyun dünyanın en kıymetli nimetlerinden olduğunun farkına vardık.
Ya da sağlıklı olduğumuza şükrettik.
***
Başımızı kaldırdığımızda üstümüzde bir yorgan ve çatı olduğu için ne kadar şanslı olduğumuzun farkına vardık. Evimizde dolaplarımızı açtığımızda mutlaka yiyecek ve giyecek bir sürü nimetin olduğu için Allah’a teşekkür ettik.
***
Annemiz ve babamızı sabah kalktığımızda görecek olmanın değerine vardık.
Böyle daha fazla sayacağımız o kadar büyük nimetler var ki üzerimizde biz kaybetmedikçe değerini anlamadık.
***
Kaybetmeden anlaşılan değerle kaydettikten sonra anlaşılan değer bir olmuyor.
***
Bir düşünün.
Size dünyayı bir ev olarak ücretsiz kiralayan biri var. Her gün size rızık veriyor. Zorunlu değil ama yine de veriyor. Sağlık vermiş, göz vermiş yaratılışları güzellikleri sevdiklerini en önemlisi kendini yolunu görmeyi vermiş, kulak vermiş her şeyin sesini duymayı müzikle ruhu rahatlatmayı vermiş. Say say bitmez verdikleri.....
***
Peki bu verilenlere kaçımız şükrediyoruz?
***
Sonsuz hazineleri olan bize karşı çok cömertken biz ne kadar bu cömertlige karşılığını verebiliyoruz?
***
Ev sahibinize kaç ay kira vermeden oturabilirsiniz ki?
Ya da bir dostunuz bile olsa yemeğinizi kaç gün paylaşırsınız? Diyelim ki siz devamlı paylaşıyorsunuz; O sizin bu yaptığınızı görmezden geldiğinde ne hissedersiniz?
işte biz nasıl davranıyorsak oyuz.
***
Önce şükretmeyi öğrenelim ki sonra isteyelim. Bize verilenlerin kıymetini bilip paylaşalım.
***
"Şükreden, ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki, Allah müstağnidir, her türlü övgüye layıktır" (Lokman, 31/12).
***
Yani son söz olarak şükreden kazanır. Şükretmeyen kaybeder...