SP Konya Toplantıları
Siyasi çalışmalar yazı serisi
Konya’ya yaptığım 3 günlük bir ziyaret esnasında, her zaman ve her yerde yaptığım bir hareketi burada da tekrarladım. SP İl Başkanı Hasan Hüseyin Uyar’ı arayarak; “Ben Konya’dayım ve birkaç gün burada misafirim” dedim ve ilave ettim; “Bir emriniz olursa, yerine getirmeye hazırım.” O da; “Başkanım. 13 Mart 2016 Pazar günü sabah ilçe başkanlarımız toplantıya gelecekler. Siz de gelin ve onlara bir hitapta bulunun” dedi.
Davet edildiğim saatte Konya il divan toplantısına katıldım ve “En güçlü silah, Medya” konulu konferansımdan bir özet takdim ettim. Konuşmamda;
“Zamanımızda inançlar ve fikirler arasında yapılan mücadelesinde en güçlü silah, Medyadır. Hiç unutulmamalıdır ki medyaya kim sahipse o ülkeye de o sahiptir.”
Peygamberimiz (s.a.v) de Mekke’de medyayı kullanmış, “birçok insana bir anda…” İslam’ı duyurma ve anlatma imkânına kavuşmuştur. Maruf Hadis-i Şerifi hepiniz bilirsiniz.
“İslam’ın açıkça bütün Mekkelilere duyurmak isteyen Peygamber Efendimiz, bütün Mekkelileri bir araya toplayarak onlara; “Şu dağın ardında size doğru gelmekte olan bir ordudan bahsetsem, ne dersiniz?” der. Onlar da; “Sana inanırız. Çünkü sen Muhammed-ül eminsin” diye cevap verirler. Bu cevap üzerine Peygamberimiz; “Aynı katiyetle söylüyorum ki Allah vardır ve birdir. Ben de onun resulüyüm.” Orada hazır bulunan Müşrikler, kendi iktidarlarının yok olacağını bildiklerinden ortalığı karıştırırlar.
Peygamberimiz, bütün Mekkelileri bir araya nasıl toplamıştır? İletişim araçlarının çok büyük mesafeler kat’ettiği günümüzde bile insanları bir araya toplamak çok zorken, Peygamberimiz bu işi nasıl başarmıştır? Bu soruya verilecek cevap, o günün medyasını kullanmak şeklinde olmuştur, olmalıdır.
Mekkeliler, İslam’dan önce yüksekçe bir tepeye bir çan bağlamışlar. Düşman istilası, sâri hastalıklar, zelzele (deprem) ve yangın gibi herkesi ilgilendiren konularda bu çan çalınır ve Mekkeliler, çanın yanında toplanır ve sorunlara hep birlikte çözüm ararlarmış. Bu defa çan’ı Peygamberimiz çalıyor ve Mekkeliler etrafına toplanınca yukarıdaki tebliği yapıyor. Görüleceği üzere bu çan, o günün medyası hükmüne giriyor.
DÜNYA MEDYASI YAHUDİNİN ELİNDE
Bir ülkeyi ele geçirmek isteyen özellikle de “ırkçı emperyalizm” önce o ülkenin sosyal haritasını çıkartır ve o ülkede ki müessir (etkili) gurupları tespit eder. Sonra o guruplar içinden kendisi ile çalışabilecek “işbirlikçileri” bulur ve onlara büyük para destekleri vererek medya kurmalarını sağlar.
Onlara; “Sen, Put’çu bir medya mı kurmak istiyorsun, buyur kur. Sen liberal veya Kapitalist bir medya kurmak istiyorsun, öyle mi? Her türlü destek benden. Sen Irkçı bir medya mı olsun istiyorsun? Buyur kur. Sen Sosyalist veya Kominist bir medya mı, olsun istiyorsun. Tabii, derhal. Ve sen şeriat söylemli bir medya mı daha iyi olur, diyorsun. Öyleyse kur ve şeriata ait bütün söylemlerini rahatça söyle. Allah, de. Peygamber de. Ayet ve Hadislerden bahset…”
Bütün bu desteğim karşılığında sizden istediğim; özellikle de seçim zamanlarında benim size işaret ettiğim partiye ve onun adamlarına destek olmanızdır.”
Bu mihval üzerine birbirine ters, bütün gurupların medyaları, kendilerine işaret edilen ve daha önce kendilerinden söz de alınmış olan partiye ve onun adamlarına medya desteği sağlarlar. Seçimlerde solcusu, sağcısı, ırkçısı, kapitalisti, şeraitçisi bütün medya organları günlerce aynı kadroya işaret ederler.
Yıllarca okumuş ve kendi görüşüne destek olmuş olan gazeteye, yıllarca seyretmiş ve fikirlerini pekiştirmiş olan TV’lere inanan seyirciler, seçimlerde önlerine konan kadroya destekler yağdırmaya başlarlar. Ve kendi gurupları içinde en az yarısını ikna ederek onların bu kadroya destek olmalarını sağlarlar. “İşte Demokratik ülkelerde iktidara gelmek budur ve iktidarlar bu şekilde şekillenmektedir.” Rahmetlik Erbakan Hoca bu sisteme, “Demokrasiye alet edilen Demokratur” sistemi derdi.
Bir Ahtapota benzeyen bu medyanın gazete okuyucusu ve TV seyircisi de sabahlara kadar eğlence tertip ederek, vur patlasın, çal oynasın oynarlar, “kendi partilerinin ve adamlarının zaferini kutlarlar.”
KARATAY İLÇE DİVAN TOPLANTISI
Bu arada Karatay İlçe Başkanımız Ali Genç, yanıma gelerek; “yarın akşam da bizim ilçe divan toplantımız var. Bize de katılır mısınız?” diyerek beni davet etti. Ben de seyahatimi bir gün uzatarak Karatay ilçe divanına katıldım. İlçe divanında yaptığım konuşmada; “Milli Görüş nedir? Biz kimiz ve ne yapmak istiyoruz” konusunda bir konuşma yaptım.
Hemen belirteyim ki, Milli Görüş, milletimiz başta olmak üzere bütün insanlığın saadet ve selametini istek ve bunu temin etmek için kişinin malıyla canıyla ve bütün gücüyle çalışması demektir.
Ülkemizde aslında iki parti vardır. Adil düzeni kurmaya and içmiş, Milli Görüşün partisi, Saadet Partisi ve diğer partilerdir. “Biz, adil düzen sevdalılarıyız. Ahlaksız ve sömürücü kapitalist düzenin yedek parçaları değiliz.” “Biz, Milli görüş gömleğini çıkartamayız. Bu gömlek, ancak biz kefen giyerken çıkartılabilir.”
Değişmez kural odur ki; “Bir toplum nasılsa, öyle idare olunur. Yani toplum iyi ise başına kötü idare gelemez. Toplum kötü ise başına iyi idare gelmez”
Koyu faiz, ağır vergiler, harçlar ve zamlar altında inleyenler… Terör kurbanı evlatları için gözyaşı döken analar ve babalar, ilkokul seviyesine inmiş sigara, uyuşturucu ve porno filmlerle evlatları ellerinden kayıp gidenler, flört ve zinanın kıskacından kızlarını kaybeden aileler, “Canı, ırzı ve malı heder olanlar. Biraz daha sabredin. İşte yeniden biz geliyoruz”
Ve ey Karataylılar… Bütün bu kötülüklerin ve haksızlıkların üstesinden gelmeye mecbur olduğumuzu bilmelisiniz. Şimdi hep birlikte, haykırıyoruz ve marşımızı söylüyoruz;
“Kör dünyanın göbeğine/ Milli görüş yazacağız,
Kuşların göz bebeğine/ Milli görüş yazacağız…”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.