Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Son durumları konuşalım

Son durumları konuşalım

Dünya denen iki kapılı handa insanlar imtihan çerçevesi içinde yaşarken deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi pek çok doğal âfet ve olumsuz sosyal hâdiselerle karşılaşabiliyorlar. Bunlardan korunma ve kurtulma çâraleri aramaları pek tabî ki, bir zorunluluktur.

Son senelerde dünyânın başına musallat olan milimetrenin milyonda biri ölçüsünde olan, canlı bile diyemeyeceğimiz küçücük bir virüs karşısında, bütün bir insanlık onca gelişmiş teknolojiye rağmen âciz kalmıştır. Yine son günlerde bilhassa Karadeniz bölgesinde yaşanan sel felâketinde, kocaman kasalar tıpkı bir kağıt gibi olmuş ve bir anda kilometrelerce öteye savrulmuştu. Kocaman dağ gibi apartmanlardan hızla içeri dalan büyük, devâsa sular karşısında insanoğlu âciz, şaşkın, ne yapacağını bilemez bir vaziyette kalmıştı.

Bilelim ki, bunca olan biteni ihâta eden, her hâdisenin perçeminden tutan bir kudret eli var. Olanlara müdâhale etmede güçlük çeken ve pek çok durumda âciz kalan insanoğlu demek ki, her şeyi istediği gibi yönetemiyor. Kendi gücünün üstünde bir güç var. Bunu artık insanoğlu anlamalı. Akıllı olduğunu iddia edenler, bu hikmeti kavramalı. ‘Eyvah! Biz bir yerlerde hata yapıyoruz’, demelidir. Zira yeryüzünde her şey, O Kâinâtın Mutlak Hâkimi tarafından idâre ediliyor. Ve bütün var olanları, kudret elinde tutan, Yeryüzünün Yegâne Sâhibi Allâhu Azûmuşşan, hata yapanları zaman zaman böylesi hâdiselerle uyarır. İnsanoğlunun bir şekilde kulağı çekilir. Âdeta; ‘haddini bil, her şeyi kendinden bilme, kendine put gibi tapma’ denmektedir. Uyarılara kulak asmayanların vay hâline!!!

Târih incelendiğinde yoldan çıkan kavimler, nice salgın hastalıklar, tabii âfetlerle sınanmıştır. İnsanlığın menfî gidişâtı, dünyânın kaderi üzerinde mühim rol oynar. Bu yüzden yüce dînimizde menfîyâtı durdurucu, günahları men edici, kötülükleri önleyici hayır ve iyiliği hâkim kılıcı; ‘Emri bir mâruf-nehyi anil münker’ hâdisesi vardır. Bu çok önemli bir hizmettir. “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Âli İmran, 104) (Meal açıklaması: Müfessirler, bu ayetin emri uyarınca, Müslümanlar içinde, iyiliği emreden, kötülükten alıkoyan bir içtimai kontrol müessesenin bulunmasının farz-ı kifaye olduğunu belirtmişler; ancak, bu görevi üstlenen kişilerde, görevin iyi ve hakkâniyete uygun olarak yerine getirilmesini mümkün kılacak bâzı şartların bulunması gerektiğine de işâret etmişlerdir.) Bu olmayınca, insanları uyaranlar kalmayınca, şerler ortalığı kaplayınca pek tabiî ki, Cenâbı Hak, doğal âfet ve felâketlerle insanları uyarır. Olanlar; ‘Bu gidiş doğru bir gidiş değil, aklını başına al. Fıtrata uygun davran.’ Demektir.

Bütün dünyâyı ahtapot gibi saran, milyonlarca can alan bir virüs, herkesi dehşete düşürdü. Dünyânın dengeleri sarsıldı. Ekonomik dengesizlikler, sosyolojik ve psikolojik dengesizlikler birbirini kovaladı. Depremler büyük yıkımlara sebep oldu. Tsunami, büyük kasırgalar insanları uzun süre altından kalkamayacakları meçhullere sürükledi. Hele şimdilerde yaşanan sel felâketleri, orman yangınları hem insan hayatlarını hem o bölge halkının geleceğe dâir ümitlerini söndürüyor, psikolojik travmalara yol açıyor. Bunlara ilâveten toplumsal işlenen çirkinlikler, zulümler, işkenceler, evsiz-vatansız-yurtsuz kalanlar, değerlerini yitirenler, ahlaksızlık girdâbı içinde boğularak alkol-esrar-uyuşturucu müptelâsı olanlar… Bütün bunlar tehlikeli menfi gidişin sonuçlarıdır.  

İnsanlık dertlidir ve derdine çâreler aramaktadır. Teknolojiyle çözülemeyecek şeylerin olduğuna, ne zaman inanılacak? Şurası bir gerçek ki, teknoloji geliştikçe insanlar bencilleşti, yalnızlaştı, aileler parçalandı. Ahlak bozuldukça şahsiyetler küçüldü, duygular önemsizleşti, genel yaşayan fazilet değerleri hiçe sayıldı. Neticede insanın içi boşaltıldı da insan; ‘yaşayan hayvan’dır fikri, dünyâya hâkim oldu. Son yıllarda insanın tavuk kadar kıymeti kalmadı. En ufacık menfaate aykırı durumlarda kalabalıklar kitlesel olarak, derhal en gelişmiş cihazlarla toplu halde imhadan çekinilmiyor. Doğrusu bu insanlığın iflâsıdır. Ve aynı zamanda bu hazin tablo, maddi eksenli materyalist dünyânın geldiği korkunç sondur. Bu mudur gelişmişlik? Batsın böylesi çağdaş ve modern gidiş!  

            Biz asil değerlerin sâhibiyiz. Mânevî değerlerden çeşitli vesilelerle uzaklaştırılan insanlar, gittikçe gelecekleri belirsiz âkıbetlere doğru yuvarlanmaktadır. İnsanlık ve dahi Müslümanlar önümüzde sağlamca duran muhteşem Kur’ân’ın ilkelerini kendilerine kılavuz olarak kabul ettiklerinde ancak hayatlarına doğru bir yön çizebilirler. Yüce Kur’an geçmiş kavimlerden misaller vererek insanoğlunu uyarır:

De ki: Ne dersiniz; size Allâh'ın azâbı gelse veya o kıyâmet gelip çatıverse siz, Allah'tan başkasına mı yalvarırsınız? Doğru sözlü iseniz (söyleyin bakalım)! Bilâkis yalnız Allâh'a yalvarırsınız. O da (kaldırılması için) kendisine yalvardığınız belâyı dilerse kaldırır; ve siz ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz. Andolsun ki, senden önceki ümmetlere de elçiler gönderdik. Ardından boyun eğsinler diye onları darlık ve hastalıklara uğrattık. (Yüce Allah önceki milletlere de peygamberler göndermiş, fakat peygamberler inkar edilmiş, Allah’da inkar edenleri şiddetli fakirlik, hastalık ve çeşitli âfetlerle cezâlandırmıştır.)  

Hiç olmazsa, onlara bu şekilde azâbımız geldiği zaman boyun eğselerdi! Fakat kalpleri iyice katılaştı ve şeytan da onlara yaptıklarını câzip gösterdi. Kendilerine yapılan uyarıları unuttuklarında, (indirmiş olduğumuz sıkıntı ve musibetleri kaldırıp) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Nihâyet kendilerine verilenler yüzünden şımardıkları zaman onları ansızın yakaladık, birdenbire onlar bütün ümitlerini yitirdiler.” (En’am, 40-44) (Meal açıklaması: Önceki ümmetler, kendilerine gönderilen peygamberlere iman etmedikleri için Allah onlara çeşitli darlık ve musibetler verdi; fakat onlar yine inanmadılar. Cenâb-ı Allah, cezâlarını daha da artırmak için onlara bütün nimetlerin kapılarını açtı, bol rızık ve nimetlere gömüldüler. Nimetin gerçek sâhibine şükredecekleri yerde zevk ve sefâya daldılar, O’nu unutup şehvetlerine teslim oldular. İşte böyle tam bir sarhoşluk ve dalgınlık ânında Allah onları yakaladı da neye uğradıklarını bilemediler, ne yapacaklarını düşünmekten âciz kaldılar ve helak olup gittiler.)  

Gerçekten âyetler bugünkü tabloyu çok net anlatıyor. Anlayana sivrisinek saz. Anlamayana davul, zurna az.’ Demişler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi