Sadık Küçükhemek

Sadık Küçükhemek

Siyaset nedir?

Siyaset nedir?

Siyaset nedir? diye halkımıza bir soru sorsak, genel olarak bir partiyi desteklemektir veya mevcut partilerden birine üye olup, onun propagandasını yaparak o partinin iktidara gelmesini sağlamaktır, diye cevap verir. 

Biz öğrencilerimize konumuz gereği veya bir meseleden dolayı siyaset nedir? dediğimiz zaman bu şekilde cevap alırdık. Bazı öğrencilerimiz, “Hocam sınıfta siyaset konuşmak yasaktır” derlerdi. 

Dinle siyaset arasında bir ilişki var mı? diye sorduğumuz zaman, “Hocam din ayrı siyaset ayrı” derlerdi.  Talebeler doğru söylüyordu; mevcut rejim, yıllardır halka, “Camide, okulda ve kışlada siyaset yapmak yasaktır.” dediler. Buna uyuldu mu camilerde genelde uyuldu, fakat kışlada ve okulda pek uyulmadı diye düşünüyoruz.  Tabi bu konu tartışılır, bunu şimdi irdelemeyeceğiz. 

Biz 12 Eylül’den önce askerliğini yapmış genç çiçeği burnunda yeni atanmış bir öğretmendik; stajyerken idareci olduk, bir de baktık ki, şikâyet üzerine şikâyet geliyor öğrencilerden. “Hocam, öğretmenim bana sıfır verdi, yazılı kâğıdına “yanıt” yazdığım için. Diğeri, “Hocam, öğretmenim bana sıfır verdi, yazılı kâğıdına “cevap” yazdığım için. Derse girerdik, öğrenci, “Hocam öğretmenlerimizin bir kısmı 35 dakika bir partinin propagandasını yapıyor, beş dakika ders anlatıyor. Kışlada da siyaset yapılıyor ki 10 senede bir darbe yapıldı, bu ülkede. 15 Temmuz’da da kanlı darbe girişimi yapıldı, milletimizin feraseti bunu önledi. Vesayet rejimi sona erdi, şimdiden sonra darbe olmaz, demeyelim, çünkü rejim yapısı gereği darbelere zemin hazırlamaktadır. 

Bu bağlamda siyaset neden ülkemizi selamete götürmüyor? Neden maddi ve manevi kalkınmamıza zemin hazırlamıyor? Neden, “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” felsefesi dimağlara yerleşti? Neden partiler, genelde hayırda yarışmayıp, iktidara gelen bir parti ihalelerde usulsüzlüğe göz yumarak yakınlarını zengin ediyor? 

Bunu sebebini siyasi ahlakta arayalım. Yani Bizans kültürüne göre çalıp –çırpıp kanuna yakalanmak enayiliktir. (Unutmayalım ki Batı yolsuzlukları genelde çıkarttıkları kanunlarla önlemeye çalışmaktadır,  yakaladıklarını kanun gereği affetmemektedir.) İşte bu kültür, Tanzimat ile birlikte bize de sirayet etiğinden dolayı hangi parti,  iktidara gelirse gelsin, genel olarak söylüyorum, kanunların boşluğundan yararlanılarak ihalelerde usulsüzlük yapılmakta ve yakınlarını haksız yere zengin etmektedir. Mevcut kanunların boşluğundan faydalanılarak “deveyi hörgücüyle yemeye” kalkışılmaktadır ve faiz de kanun güvencesinde olduğu için halk ciddi bir şekilde geçim sıkıntısı çekmektedir.  

Akit Gazetesi yazarlarından Sayın Abdurrahman Dilipak geçen yazısında, “Bizim yamyamların parasının nerede olduğu bilinmektedir, bir kısmının parası İsviçre’de bir kısmının ise BAE’dedir.”

Bizim medeniyetimizde siyasi ahlakın temeli hesap verme esasına dayanır. Yani yolsuzluk yapanlar şiddetli bir şekilde cezalandırılır. Malumunuz İslam hukuku tedavülde değildir.  

Biz bu konuyu işlememizin sebebi şudur: Ümmet adına yola çıkan holdinglere, ticaret erbabına ve partilere diyoruz ki, mevcut siyasi ahlakla bir yere varılamaz. İşte durum ortadadır. Bakın, ümmet adına çıkan holdingler sınıfta kalmıştır, ümmet adına çıkan partiler de sınıfta kalırsa en az elli-  yüz sene toparlanamayız. Çırpınmamızın sebebi budur. 

Biz yazarlık hayatımızda şimdiye kadar bu konulara hiç girmedik. Ümmetin vasıflarından biri, “emri bi’l ma’ruf ani’l- münker” olduğu için girdik. 

Bu sebeple diyoruz ki,   gelin, atama ve görevden almayı bir esasa bağlayalım, yüzlerce yetişmiş ehliyet ve liyakat sahibi memurumuz bankamatik memuru haline geldi. 250 bine yakın evladımız ülkesini terk ederek Avrupa’ya gitti. Bu evlatlarımız, “Türkiye’de akıl para etmiyor” diyorlar…

Geçen yazımızda da söyledik, bir daha söylüyoruz: İhalelerde usulsüzlüklerin ve yolsuzlukların önüne geçmek için bir dizi tedbir alalım. Bu konuda CHP belediyelerde yeni düzenlemeler yapılması için harekete geçtiğini öğrendik. Bu güzel bir gelişmedir, iktidarıyla, muhalefetiyle birlikte hareket ederek zaman geçmeden bu hastalığın bir an önce önüne geçelim. Bir daha söylüyoruz: Türk ailesinin temelini dinamitleyen İstanbul sözleşmesini bir an önce rafa kaldıralım, bu konuda bazı çevrelerin baskısın dikkate alıp vazgeçmeyelim, siyasi fatura size çıkar. Hangi kanunu çıkarırsak çıkaralım, hukuka uygun çıkaralım. Mesela ölünceye kadar nafaka olur mu? Şimdi beş sene ile sınırlandırılacakmış, hangi hukuka göre bu düzenleme? İslam hukukuna göre üç ay, hâkim kararıyla iki üç ay daha uzatılabilir. Roma hukukuna göre 10 aydır. Daha söyleyeceklerim var, bize ayrılan köşemin sınırlarını aşmak istemiyorum.

Gidişat pekiyi değil; bu mesele sadece mültecilerle ve ekonomi ile sınırlı değil, hükümetin sadece bu iki konuya odaklandığını görüyoruz. Bu söylediklerimizi ve önceki yazılarımızda söylediklerimizi dikkate alınması gerekir. Hoşça kalın.   

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Sadık Küçükhemek Arşivi