Sevgili çocuklar
Bundan yıllar önce benim kızlarımdan Hatice ve Ayşe, sizler gibi küçükken aşağıda ki şiiri ezberlemiş ve birlikte koro halinde okuyorlardı. Ben onların okuyuşunu beğendiğim için sizlerin de bu şiiri ezberlemeniz ve birkaç arkadaşınızla birlikte okumanız için yazıyorum.
Şiiri ezberleyenler, bulundukları şehirde ki A.G.D (Anadolu Gençlik Derneği) ne giderek isimleri kaydettirsinler. Bir program yaptıklarında sizi halkın huzuruna çıkartırlar.
Pek tabiidir ki, bu şiirin yazarı A. Yaşar KANDEMİR kardeşimize, Allah (celle celaluhü) tan kalemine kuvvet vermesini dileyerek. Haydi, kolay gelsin.
ALTIN ÇAĞ
Başlayalım söze biz,
Yüce Rabbin adıyla
Uçalım Altın çağa,
Hayalin kanadıyla.
On beş asır öncesi
Gerçek altın çağ imiş.
Çünkü Peygamberimiz
O devirde sağ imiş.
İnsanlar bahtiyarmış
Onu gördüğü için
Dünya bile sevinçten,
Kaynarmış için için.
O gün Medine şehri,
Bir Bayram yaşıyormuş.
Tebrik için çocuklar,
Ev ev dolaşıyormuş.
Her birinin üstünde,
Bayramlık elbisesi.
Hopladıkça geliyor,
Cepten harçlığın sesi.
Uzakta bir köşede,
Bir başka yavru varmış.
Oynayan çocuklara,
İmrenerek bakarmış.
Elbisesi yamalı,
Ayakkabısı yırtık.
Ne bir oyuncağı var,
Ne de cebinde harçlık.
Kimsesizlik ne acı,
Yalnızlık ne de zormuş.
Yoksulluğun sızısı,
Yüreğine oturmuş.
Peygamber efendimiz,
Geçiyormuş oradan.
Geldiğini görünce,
Sokağın bir ucundan.
Çocuklar heyecanla,
O tarafa koşmuşlar.
Bir selam versin diye,
Yanına yanaşmışlar.
Biricik efendimiz,
Sevgiyle gülümsemiş.
Es - Selamü Aleyküm,
Diyerek selam vermiş.
Sevinçten uçuyormuş,
Oradaki çocuklar.
Peygamber selamıyla,
Hepsi olmuş bahtiyar.
Bunları hiç görmemiş,
O kederli yavrucak.
Onun düşündüğü hep,
Tatlı bir yüz, bir kucak.
Gözyaşları birikmiş,
Kirpiğinin ucunda.
Sessizce ağlıyormuş,
Gül yüzü avucunda.
Uzaktan fark edince,
Efendimiz bu hâli.
Yüreciği çırpınmış,
Yaralı kuş misali.
Koşarcasına gelip,
Yanı başında durmuş.
Bayram gününde neden,
Ağladığını sormuş.
Çocuk içini çekmiş,
Başını kaldırmadan.
Konuşmaya başlamış,
Sorana aldırmadan.
Babamı hatırladım,
Doya doya ağladım.
Sağ idi geçen bayram,
Şimdi yok canım babam.
Gitti son savaşta,
Peygamberle en başta.
Ve yan yana dövüştü,
Sonunda şehit düştü.
İnsan yetim kalınca,
Elbette ağlar amca.
Bayramlardan bana ne,
Haydi, sen git işine.
Yavrum, demiş Peygamber,
Sil gözünün yaşını.
Dinle ne diyeceğim,
Haydi, kaldır başını.
Ben senin baban olsam,
Fatıma kız kardeşin.
Ayşe de annen olsa,
Bu teklife ne dersin.
Bu sözleri duyunca,
Bir tuhaf olmuş çocuk.
Sevinçle çarpmış kalbi,
Gözleri boncuk boncuk.
Üzülerek demiş ki,
Ah! Ben neler söyledim.
Ne olur bağışlayın,
Kusurumu efendim.
Giderken beraberce,
Peygamberin evine.
Yürüyormuş yavrucak,
Hep sevine sevine.
Tuttuğu sıcak elin,
Verdiği bahtiyarlık.
Akıyormuş kalbine,
Su gibi ılık ılık.
Öyle çok sevinmiş ki,
Mutluluk yuvasında.
İnanmaz görse gözü,
O hali rüyasında.
Çocuklar hep imrenmiş,
Yetimin o hâline.
Merak edip sormuşlar,
Bu sevince sebep ne?
Yeni esbabındaki,
Harçlığı şıkırdatmış.
Tükenmez sevincini,
Şu sözlerle anlatmış.
Benim de bir babam var,
Eşi bulunmaz baba.
Böyle babası olan,
Sevinmez mi, acaba?
Yüreği şefkat dolu,
Ayşe annem var benim.
Artık mutsuz değilim,
Benim de var sevenim.
Fatıma ablam benim,
Sevgi ile okşadı.
Elbisemi giydirdi,
Saçlarımı taradı.
Bu yüzden sevinçliyim
Mutluyum dünya kadar.
Var mı şu yeryüzünde?
Benden daha bahtiyar.
O büyük Peygamberin,
Sevdiği şanslı çocuk.
Senin yerinde olsak,
Biz de mutlu olurduk.
Elbette mutlu olur,
Onun sesini duyan.
Gül kokan nefesini,
Doya doya koklayan.
Ah o günler, o günler,
O günler, ne günlermiş.
O günleri görenler,
En mutlu mü’minlermiş.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.