Sadakat Görülmek İster
Hatıralar canlanıyor yazı serisi
1968-69 öğrenim yılında yüksek tahsil için gittiğim mühendislik okulunda dersimize giren Prof. Dr. Necmettin Erbakan’la başlayan birlikteliğimiz, onun vefatında ve kabrinin başında 3 kürek toprak atmaya kadar devam etti. Ancak kendisini her an hayırla yâd etmemiz ve ortaya koyduğu çalışma yönü (istikameti) ve metodu halen devam etmektedir.
Bu zaman içerisinde hiçbir göreve kendim talip olamadım. Bana verilmiş olan görevleri ise bütün gücümle yerine getirmeye çalıştım. Özellikle Milli Gençlik Vakfı Genel Başkanlığı 17 sene devam etti. Birkaç kere bu görevden “af edilmemi” talep etmişsem de buna izin verilmedi.
Bu durum 16 Ağustos 1997 tarihine kadar devam etti. 17 Ağustos’ta Vakfın Genel Kurulu toplanacaktı ve beni (Lütfi Yalman’la birlikte) yanına çağırarak, yaptığım çalışmalardan dolayı bana teşekkür etti. “Seni gazetede veya teşkilatta değerlendireceğiz” diyerek, hangi görevi istediğimde beni muhayyer bıraktı. Ben de kendisine; “Hocam, ben teşkilatın içinden geldim. Her halde teşkilatta daha faydalı olurum” dedim.
ACABA BİR HATAM MI VARDI
Bu olay Refah Partisi'nin henüz çalışmalarını sürdürdüğü bir zamanda yaşanmıştı. Aradan uzun bir zaman geçti. Bu arada “Milli Görüş”ün yeni partisi Saadet Partisi de kurulmuş ve çalışmalarına başlamıştı. Ancak bana bir görev verilmemişti.
Bu durum beni çok rahatsız ediyordu. Acaba bana niçin görev verilmiyordu? Benim bir suçum veya kabahatim vardı da onun için mi bana görev verilmiyordu?
Daha fazla bu sıkıntıya dayanamadım ve bir gün 2009 yılının Ağustos ayında Balıkesir/Altınoluk'da, özel kalemi, koruması ve vekilharcı gibi çalışan Polis Osman’ı arayarak, Hocamdan randevu istedim. Osman Bey de kendisiyle görüşerek, bir Cuma günü bana gelmemi söyledi.
Otobüsle bir Cuma günü Altınoluk’a geldim. Cuma namazını birlikte yakın bir köy camisinde kıldık. Namazdan sonra orada hazır bulunan halka bir sohbet yapan Hocamız, vermek istediği mesajlarını verdikten sonra bir eve girerek, özel ziyaretçilerini almaya başladı. İlk özel görüşmeye beni çağırdı.
ERBAKAN'LA GÖRÜŞME
Ben odaya girince önce elini öptüm. Bana; “Buyur bakalım, Nevzat…” dedi. Ben de;
“Hocam…” dedim. “Şu anda ortalık “Yenilikçiler, Gelenekçiler…” sloganlarıyla karma karışık. Bu karışık ortamda ben, sizin emirlerinize amade olduğumu bildirmek istiyorum” deyince Hocam; “Eğer buralara bunun için gelmişsen, zahmet etmişsin. Benim bundan zerre kadar şüphem yoktur” dedi. Ben de Hocam, dedim ve;
“Siz benim, MGV’nin başından ayrılmama rıza gösterdiğinizde bana, “Gazete veya teşkilat görevi teklif etmiştiniz ve ben de teşkilatı tercih ettiğimi arz etmiştim. Ancak aradan çok uzun bir zaman geçti. Bu zaman zarfında Refah Partisi kapatıldı. Fazilet Partisi kuruldu ve kapatıldı. Sonra Saadet Partisi kuruldu. Siz bu çalışmalarda bana bir görev vermediniz” dedim ve sordum; “Hocam, acaba benim bilemediğim bir hatam veya kusurum varda onun için mi bana görev vermediniz? Eğer böyle bir hata veya kusur var ise bunu mahşere bırakmayalım, dünyada iken tashih (düzeltme) ve telafi (eksikliği giderme) edelim helalleşelim” dedim. Hocamız benim bu sorum ve helallik dilemem karşısında;
“Kesinlikle bir kusur veya kabahatin yoktur. Biz bu arada davalarla ve duruşmalarla çok meşgul olduğumuzdan, senin konuna eğilemedik” diyerek, beni teskin etti. Ben de;
“Öyleyse benim kalbim müsterihtir. Teşkilat sizindir. İster verirsiniz, istemezseniz vermezsiniz” diyerek, elini öptüm ve oradan ayrıldım.
HOCAMIZIN İLGİSİ ARTTI
Bu olaydan sonra Hocamızın bana ilgisi o kadar arttı ki, bunu ben her zaman müşahede (tespit) ettim.
Numan Bey’in Saadet Partisi genel Başkanı olduğu dönemdeyiz. Birçok il ve ilçede mahalli gazete çıkartılmasına ait bir proje hazırladım. Hem Hocamdan ve hem de Numan Bey’den randevu istedim. Numan Bey, randevu vermediği halde Hocam randevu talebimi hemen kabul etti ve Balgat Hamidiye Camisi'nde bir Cuma namazından sonra Genel Başkan Numan Bey’in odasında toplantı masasında beni dinlemek istedi. Ben konuyu tam açacağımda içeriye Numan Bey girdi.
Numan Bey’in aklına bir yanlış düşünce gelmesin diye takdimimi biraz geciktirince de Hocam, “Konuyu burada mı anlatırsın yoksa konutta mı?” diye sordu. Ben de, “Hocam, konutta konuşalım” dedim.
Biraz sonra arabasında beni kendi yanına alan Hocamız, konutta ki odasına girdik. Oğlu Fatih de odada idi. Hocam bana; “Fatih kalsın mı, yoksa çıksın mı?” diye sordu. Ben de kalabilir, Hocam…” dedim.
Projemi ilgi ile dinledi ve 3 pilot il ve ilçede bunu yapalım. Eğer uygun olursa sonra diğer il ve ilçelere de uygularız” dedi.
Bundan sonra ne zaman görüşsek, ayrılırken Hocam hep; “Gazan mübarek olsun, Nevzat” diye dua ederek ayrılıyordum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.