Prof. Dr. Gözler: Sulh Ceza Hakimlikleri Saf Amaçla Değil Art Niyetle Kuruldu

Prof. Dr. Gözler: Sulh Ceza Hakimlikleri Saf Amaçla Değil Art Niyetle Kuruldu

Uludağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Gözler, gün geçtikçe sulh ceza hâkimliklerinin; adliyenin iyi işlemesi gibi saf kamusal amaçlarla değil, birtakım art niyetlerle kuruldukları...

Uludağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Gözler, gün geçtikçe sulh ceza hâkimliklerinin; adliyenin iyi işlemesi gibi saf kamusal amaçlarla değil, birtakım art niyetlerle kuruldukları yolundaki iddiaları teyit eden gelişmeler yaşandığını söyledi. Bir ihtimal suç işlediği iddia edilen kişilerin gerçekten suç işlememişler ise tabii hâkim ilkesine aykırı olarak, atanmış hâkimler karşısına çıkarılmalarının bu kişilerin tutuklanma ihtimallerinin masum olsalar bile, çok yüksek olduğuna dikkat çeken Gözler, "Bu Kanunu çıkaran kanun koyucunun, adalet hizmetinin daha iyi işlemesi amacıyla değil, birtakım art niyetli düşüncelerle sulh ceza mahkemelerini kaldırdığını ve yerlerine sulh ceza hâkimliklerini kurduğunu düşünmeye başladım." dedi.

Sahip olduğu hukuk anlayışı gereğince güncel siyasal olaylar karşısında susmayı ilke edinmiş bir anayasa hukukçusu olduğunu dile getiren Prof. Dr. Kemal Gözler, bugüne kadar sadece 2007 yılındaki cumhurbaşkanı seçimi ve birkaç konuda görüşlerini dile getirdiğini hatırlattı. Sulh ceza hakimliği uygulamasında ‘Artık içime sindiremiyorum’ diyerek da susma ilkesini bozduğunu anlatan Prof. Dr. Kemal Gözler, geçen 22 Temmuz’da 'paralel yapı' iddiasıyla sahur vakti düzenlenen operasyonlarda gözaltına alınan polislerin bir kısmının tutuklandığını hatırlattı. Sahur operasyonunu izleyen günlerde Türkiye’de ‘tabiî hâkim ilkesi’nin tartışılmaya başlandığını ve sulh ceza hâkimliklerinin kurulmasının bu ilkeye aykırı olduğunun iddia edildiğini söyledi.

‘Kanunî hâkim’ veya ‘olağan hâkim’ ilkesi de denilen ‘tabiî hâkim (doğal yargıç) ilkesi’nin bir uyuşmazlık hakkında karar verecek olan hâkimin, o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olmasını öngören bir ilke olduğuna dikkat çeken Gözler, 'Hakim' terimi yerine ‘mahkeme’ terimini koyarak söylenirse ‘tabiî mahkeme’ veya ‘olağan mahkeme’nin yargılanacak olayın meydana geldiği anda, o olayın yargılanması için kanunla kurulmuş mahkeme anlamına geldiğini kaydetti. 'Tabiî mahkemenin (olağan mahkeme) olaydan önce kurulmuş ve somut olay ile kuruluşu bakımından ilgisi olmayan mahkeme olduğunu anlatan Gözler şöyle devam etti: "Bu mahkemenin hâkimine de ‘tabiî hâkim’ denir. Buna göre, bir uyuşmazlık, ancak uyuşmazlığın doğumu anında görevli ve yetkili olan mahkeme tarafından yargılanabilecektir. Böylece tabiî hâkim ilkesiyle, uyuşmazlığın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla kurulacak bir mahkeme tarafından yargılanması yasaklanmakta, yani kişiye veya olaya özgü mahkeme kurma imkanı ortadan kaldırılmaktadır. Tabiî hâkim ilkesinin amacı; yasama organının belirli bir olayı yargılamak için o olaydan sonra mahkeme kurmasının önüne geçmektir. Bu ilkeye uyulduğu takdirde, yasama organı dâhil devletin herhangi bir organı, olaydan sonra, sırf o olayı yargılamakla görevli bir mahkeme kuramayacaktır. Bu ise mahkemelerde yargılanacak olan kişilere büyük bir güvence sağlar. Çünkü onları yargılayacak mahkemeler, sırf onlar için kurulmamış, onları yargılayacak hâkimler sırf onlar için atanmamıştır. Böyle mahkemelerde ve böyle hâkimler huzurunda suçlanan kişiler masum iseler beraat edeceklerdir. Oysa sırf o olay için kurulmuş ve hâkimi sırf o olay için atanmış bir mahkemede suçlanan kişiler masum olsalar bile mahkûm olabilirler. ‘Tabii hakim ilkesinin doğal sonucu, ‘olağanüstü (istisnaî) mahkemeler’in kurulmasının yasaklanmasıdır. Olağanüstü mahkeme, olaydan sonra kurulmuş, sırf belli bir olayı veya belli kişileri yargılamak üzere kurulmuş mahkeme demektir. Olağanüstü mahkemelere ‘istisnaî mahkemeler’ de denir."

'AKILLARA YASSIADA GELİYOR'

Anayasa profesörü Gözler, 1982 Anayasası’nda ‘tabiî hâkim’ ilkesini ‘kanunî hâkim güvencesi’ başlıklı 37’nci maddesinde, "Hiç kimse kanunen tâbi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi kanunen tâbi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz" ifadelerinin bulunduğunu hatırlattı. Türkiye’de 1920-1927 yılları arasında faaliyet gösteren ‘İstiklal Mahkemeleri’nin tabiî hâkim ilkesinin ihlâli niteliğinde olduğuna vurgu yapan Gözler, "Çünkü bu mahkemeler, yargılayacakları olaydan sonra kurulmakta, hâkimleri olaydan sonra atanmaktaydılar. Yine ülkemizde 27 Mayıs 1960 hükümet darbesinden sonra kurulan ve ‘Yassıada Mahkemesi’ olarak da bilinen ‘Yüksek Adalet Divanı’ da tipik olaydan sonra kurulmuş, hâkimleri olaydan sonra atanmış, olağanüstü mahkeme niteliğindeydi. Bu iki örnekteki yargılamalar hatırlanırsa, tabiî hâkim ilkesinin ne kadar önemli bir ilke olduğu hemen anlaşılır. Her iki tür mahkemede de sanıkların beraat etme ihtimalleri fevkalade düşüktü. Çünkü bu mahkemeler, sırf onları yargılamak için kurulmuş, hâkimler sırf onları mahkûm ettirmek amacıyla atanmışlardı." diye konuştu.

Gözler, olayların seyrinin sulh ceza hakimliklerinin 'paralel yapı' mensuplarını tutuklatmak için kuruldukları ve hâkimlerin bir kısmının da özel olarak atanmış kişiler olduğu yönündeki iddiaları destekler mahiyette olduğunu söyledi. Sulh ceza hakimlerinin 17 Temmuz 2014 günü atandığını 22 Temmuz’da ise sahur operasyonu yapıldığını dile getiren gözler, "Gün geçtikçe sulh ceza hâkimliklerinin adliyenin iyi işlemesi gibi saf kamusal amaçlarla değil, birtakım art niyetlerle kuruldukları yolundaki iddiaları teyit eden gelişmeler yaşadık. Eğer, söz konusu hâkimlikler, gerçekte sırf bu amaçla kurulmuş ise ve eğer altı aydır devam ettiği söylenen paralel yapı soruşturmasında arama, yakalama ve tutuklama kararlarının hâkimden talep edilmesi için, İstanbul Adliyesi'ndeki 38 adet sulh ceza mahkemesinin kaldırılması ve yerlerine 6 adet sulh ceza hâkimliğinin kurulması ve bu hakimliklere iddia edildiği gibi özel olarak seçilmiş ve atanmış 6 adet hâkimin göreve başlaması beklenmiş ise ortada hiç şüphesiz ki tabiî hâkim ilkesine aykırı bir durum vardır. Eğer bu böyleyse 2014 yılında kurulan sulh ceza hâkimliklerinin, Cumhuriyetin ilk yıllarında çalışan İstiklal Mahkemelerinden ve 27 Mayıs 1960 Hükûmet darbesinden sonra Yassıada’da faaliyet gösteren ‘Yüksek Adalet Divanı’ndan bir farkı yoktur. Tabiî hâkim ilkesi açısından mühim olan, mahkemenin sadece kanunla kurulması değil, söz konusu kanunu koyan kanun koyucunun bu kanunu koyarken güttüğü amaçlardır. Gelişmeleri gözlemledikçe, bu varsayımın doğru olmayabileceğini, bu kanunu çıkaran kanun koyucunun, adalet hizmetinin daha iyi işlemesi amacıyla değil, birtakım art niyetli düşüncelerle sulh ceza mahkemelerini kaldırdığını ve yerlerine sulh ceza hâkimliklerini kurduğu düşünmeye başladım." şeklinde konuştu.

'TABİİ HAKİM İLKESİ SADECE SANIKLAR İÇİN DEĞİL HAKİKATİN ORTAYA ÇIKMASI İÇİN DE GÜVENCEDİR'

Adil bir yargılama için, hâkimin sadece ‘tabiî hâkim’ olmasının yetmeyeceğini, aynı zamanda ‘bağımsız hâkim’ olması gerektiğini belirten Kemal Gözler, "Kendilerini bağımsız hissetmeyen hâkimlerin tabiî hâkim olması, tek başına yargılananlar için bir güvence teşkil etmez. Bir kişinin gerçekten suç işleyip işlemediği, ancak tabiî hâkim ilkesine uygun olarak atanmış bağımsız hâkimler önünde yargılandığı zaman ortaya çıkar. Ülkemizde iddia edildiği gibi gerçekten bir 'paralel yapı'nın olup olmadığı ve bu yapının mensuplarının 'yasa dışı dinleme', 'haberleşmenin gizliliğini ihlâl', 'görevi kötüye kullanma', 'casusluk' gibi özgürlüklerimizi tehdit eden fevkalade ağır suçlar işleyip işlemediği ancak tabiî ve bağımsız hâkimler huzurunda ispat edilebilir. Eğer bu kişiler gerçekten bu suçları işlemişlerse, bu kişilerin tabiî hâkim ilkesine aykırı olarak atanmış hâkimlerin önüne çıkarılması ve bu hâkimler tarafından tutuklanmaları, gerçekte bu kişilerin işlediği suçların ortaya çıkmasının ve bunların adil bir şekilde cezalandırılmasının ve keza suçluların kamu vicdanı tarafından mahkum edilmesinin önünde bir engeldir. Bu kişilerin tabiî hâkim ilkesine aykırı olarak atanmış hâkimler tarafından yargılanmaları, eğer bu kişiler gerçekten suçluysalar, onların suçluluğu vakıasını perdeleyecektir. Tabiî hâkim ilkesi, sadece sanıklar için değil, hakikatin ortaya çıkmasını isteyen kamu için de bir güvencedir." dedi. CİHAN

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.