Petrol Politikası, İslâm Dünyası ve Türkiye
Dünya petrol politikası nasıl tespit edilmektedir? İslâm dünyası ve Türkiye üzerine çevrilen dolaplar nelerdir?
Batılı sömürgeci güçler ve petrol imparatorları amaçlarına ulaşmak için çok değişik konuları gündeme getirmektedirler. Petrolcüler işlerini büyük bir gizlilik içinde sürdürmektedirler.
Ortadoğu petrol bölgelerinin ele geçirilmesi için Osmanlı İmparatorluğu üzerinde büyük oyunlar oynandı. Ortaya Rum meselesi, Ermeni meselesi, Yahudi meselesi, Hıristiyan Tebaa meselesi, Filistin meselesi çıkartıldı. Bütün politikalar bu meseleler üzerinde yürütülerek, Birinci Dünya Savaşı’nın yoktan sebeplerle çıkartılması sağlandı. Sonuçta; Osmanlı toprakları parçalanarak, Batılılar, Ortadoğu petrol bölgelerini ele geçirmeye muvaffak oldular. Ancak bu yapılanlar bir sömürge niteliğinde kaldı. İşin ikinci merhalesi başlatılmalıydı. Petrolcüler, Ortadoğu’ya bir güç olarak yerleşmek için harekete geçtiler.
İşte bu amaçla İkinci Dünya Savaşı sonrasında, 1948’de Yahudi İsrail Devleti kuruldu. İş bununla da bitmedi. Başta bugünkü Türkiye Devleti içindeki azınlıklar, yani gayrimüslimler desteklenerek, Ermeni soykırım iddiaları, Güneydoğu Anadolu meselesi, Kürt meselesi ortaya atılarak Türkiye’de henüz çıkarılamayan, ama çok zengin petrol yataklarının bulunduğu üzerinde kesin ve net bilgiler olan petrol bölgelerine ulaşmak yönünde Batılıların amaçları su yüzüne çıktı.
Ortadoğu meselesi, Körfez meselesi, Kuveyt meselesi, Irak işgali, Suriye meselesi, İran meselesi ve Afrika meseleleri ortaya çıkarılarak, petrol savaşı yapılmaktadır. Bu petrol savaşı, Türkiye’yi de içine almaktadır. Güneydoğu Anadolu’da süren PKK terörü meselesi ülkemizin bütünlüğünü tehdit etmektedir. PKK’yı finanse eden güçler, ABD ve AB ülkeleridir.
Dünya petrol politikasını yürütenler, İslâm Dünyasının ve Türkiye’nin paylaşılmasını hedef almışlardır. Dünyanın en zengin petrol yatakları, Ortadoğu, Türkiye ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nde bulunmaktadır. Petrol politikası ve paylaşımı buna göre yapılmaktadır.
İslâm Dünyası’nda ve Türkiye üzerinde çevrilen dolaplar, petrol alanlarının ele geçirilmesine yöneliktir.
Birleşmiş Milletler Teşkilâtı; “Yeryüzünde ne kadar maden ve petrol varsa sahibi biziz. Sadece kullanma hakkını veririz” demektedir.
Ortadoğu’daki devletlerin sınırları petrole göre çizilmiştir. Yeni petrol yatakları bulundukça sınırlarda değişmektedir.
Dünyanın en zengin yeraltı ve yerüstü ekonomik kaynaklarını elinde bulunduran Müslümanlar, bu muazzam potansiyeli değerlendirip, güçlerini gösteremiyorlar.
Peki neden? Buna Kimler mani oluyor?
Batılı basın yayın organları, İslâm Dünyasının bugünkü durumunu değerlendirirken “İslâm Dünyası Uyuyan Aslan” yorumlarını yapmaktadırlar.
Müslümanları kimler uyutuyor? Müslümanların uyanmasını engelleyen sebepler nelerdir? İslâm Dünyası dün nasıl idi, bugün ne hale geldi?
Bugün İslâm Dünyası’nda en büyük karışıklıkları çıkaran güçlerin öncüleri Amerika, İngiltere, Fransa ve İsrail’dir. Bu sömürgeci güçler, Müslümanlar için çok sinsi tuzaklar kurmaktadırlar. Sömürgeciler, Müslümanlarla sürekli savaş halindedirler.
İslâm Dünyası’nın geçmişine bir göz atalım. İslâm Dünyası geçmişte büyük bir yükseliş kaydetti ve tarihe altın sahifeler yazdırdı. Bunu Batılılar bile kabul ediyor. Bakınız Amerikalı yazar Paul Kennedy, “Büyük Güçlerin Yükselişi ve Çöküşleri” adlı kitabında “Müslüman Dünyası” başlığını taşıyan bölümde Osmanlı Devleti hakkında şunları yazıyor : “Daha geniş bir tarihsel ve coğrafi perspektiften bakıldığında, 16. yüzyıl boyunca dünya meselelerinde en büyük hızla gelişen güçleri Müslüman devletlerin oluşturduğunu ileri sürmek doğru olur.
Sultan Mehmet’in (Fatih Sultan Mehmet Han) 1453 tarihli fethine yardım etmek üzere büyük kadırgalar ve küçük çapta yüzlerce tekneyle abluka altına aldığı İstanbul’du. Muazzam kadırga filoları, daha sonra da, Karadeniz’deki harekâtta, güneye, Suriye ve Mısır’a doğru yönelen harekâtlarda ve Ege Adaları, Rodos, Girit ve Kıbrıs’ın denetimi için Venedik’e karşı girişilen bir dizi çatışmada kullanıldı.
16. yüzyılın ortasına gelindiğinde Müslüman deniz kuvvetleri tüm Kuzey Afrika kıyısı boyunca etkin durumdaydılar. İtalya, İspanya ve Balear Adalarındaki limanlara akınlar düzenliyorlardı; sonunda 1570-1571’de Kıbrıs’ı almayı başardılar.
İslâm Âlemi, 1500’e gelmeden, yüzyıllar boyu kültür ve teknoloji alanlarında Avrupa’dan ilerdeydi. İslâm kentleri geniş, iyi aydınlatılmış ve kanalizasyonu olan kentlerdi; kimilerinde üniversiteler, kitaplıklar ve şaşırtıcı güzellikte camiler vardı. Matematik, haritacılık, tıp ile bilim ve sanayinin daha pek çok kolunda – değirmenler, silah dökümü, fener kuleleri, at yetiştiriciliği – Müslümanlar öndeydi.
İstanbul en parlak dönemlerinde, tüm Avrupa kentlerinden daha büyüktü. 1600’de 500.000’i aşkın kent sakini vardı.” (1)
Ancak İslâm Dünyası 19. yüzyılda Batının sinsi tuzakları ile sarsıldı. Batılı sömürgeci güçler, Müslümanların elindeki zenginliklere sahip olmak için her türlü entrikayı çevirdiler.
Osmanlı Devleti’nin yıkılması ile İslam coğrafyasında, İslâm Ülkeleri adı verilen nokta devletler oluşturuldu. Müslümanlar da bölündü ve parçalandı. İslâm Ülkeleri’nin devlet düzeni Batılı fikirlere dayalı olarak kuruldu.
20. yüzyılda İslâm Ülkelerini yöneten ve idare edenlerin çoğu, sömürgeci güçlerin direktifleri ile hareket ederek, Müslümanlara zulmettiler. Bu yöneticilerin çoğu istismar politikaları uygulayarak, Müslümanlardan yana göründüler, ama hep Batılı sömürgeci güçlere hizmet ettiler. O nedenle bugünkü Müslümanların çoğu, aldatıcı politikacılar ve idareciler tarafından ya uyuşturulmuş ya da uyutulmuştur.
İslâm Dünyası; 1,5 milyarı aşkın bir nüfusa sahip olduğu gibi, ayrıca zengin ekonomik kaynakların da sahibi bulunmaktadır.
İslâm Dünyası; dünya petrol rezervlerinin % 65’ne sahiptir. İslâm Ülkeleri, diğer madenler yönünden de zenginliklerle doludur. Dünyadaki maden üretimine göre; uranyum üretiminin % 39’u, kalay üretiminin % 52’si, pamuk üretiminin % 21’i, fosfat üretiminin % 41’i İslâm Ülkeleri’nin elinde bulunmaktadır. Ancak ne acıdır ki, Müslümanların sahip olduğu bu kadar ekonomik zenginlik, Batılı sömürgeci güçlerce tarumar edilmekte ve sömürülmektedir.
Uyuyan İslâm Dünyası daha zor günlerle karşılaşmadan uyanmalıdır.
---------
(1) Paul Kennedy, Büyük Güçlerin Yükselişi ve Çöküşleri, Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara, 1990, Sh: 10-11-12
Batılı sömürgeci güçler ve petrol imparatorları amaçlarına ulaşmak için çok değişik konuları gündeme getirmektedirler. Petrolcüler işlerini büyük bir gizlilik içinde sürdürmektedirler.
Ortadoğu petrol bölgelerinin ele geçirilmesi için Osmanlı İmparatorluğu üzerinde büyük oyunlar oynandı. Ortaya Rum meselesi, Ermeni meselesi, Yahudi meselesi, Hıristiyan Tebaa meselesi, Filistin meselesi çıkartıldı. Bütün politikalar bu meseleler üzerinde yürütülerek, Birinci Dünya Savaşı’nın yoktan sebeplerle çıkartılması sağlandı. Sonuçta; Osmanlı toprakları parçalanarak, Batılılar, Ortadoğu petrol bölgelerini ele geçirmeye muvaffak oldular. Ancak bu yapılanlar bir sömürge niteliğinde kaldı. İşin ikinci merhalesi başlatılmalıydı. Petrolcüler, Ortadoğu’ya bir güç olarak yerleşmek için harekete geçtiler.
İşte bu amaçla İkinci Dünya Savaşı sonrasında, 1948’de Yahudi İsrail Devleti kuruldu. İş bununla da bitmedi. Başta bugünkü Türkiye Devleti içindeki azınlıklar, yani gayrimüslimler desteklenerek, Ermeni soykırım iddiaları, Güneydoğu Anadolu meselesi, Kürt meselesi ortaya atılarak Türkiye’de henüz çıkarılamayan, ama çok zengin petrol yataklarının bulunduğu üzerinde kesin ve net bilgiler olan petrol bölgelerine ulaşmak yönünde Batılıların amaçları su yüzüne çıktı.
Ortadoğu meselesi, Körfez meselesi, Kuveyt meselesi, Irak işgali, Suriye meselesi, İran meselesi ve Afrika meseleleri ortaya çıkarılarak, petrol savaşı yapılmaktadır. Bu petrol savaşı, Türkiye’yi de içine almaktadır. Güneydoğu Anadolu’da süren PKK terörü meselesi ülkemizin bütünlüğünü tehdit etmektedir. PKK’yı finanse eden güçler, ABD ve AB ülkeleridir.
Dünya petrol politikasını yürütenler, İslâm Dünyasının ve Türkiye’nin paylaşılmasını hedef almışlardır. Dünyanın en zengin petrol yatakları, Ortadoğu, Türkiye ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nde bulunmaktadır. Petrol politikası ve paylaşımı buna göre yapılmaktadır.
İslâm Dünyası’nda ve Türkiye üzerinde çevrilen dolaplar, petrol alanlarının ele geçirilmesine yöneliktir.
Birleşmiş Milletler Teşkilâtı; “Yeryüzünde ne kadar maden ve petrol varsa sahibi biziz. Sadece kullanma hakkını veririz” demektedir.
Ortadoğu’daki devletlerin sınırları petrole göre çizilmiştir. Yeni petrol yatakları bulundukça sınırlarda değişmektedir.
Dünyanın en zengin yeraltı ve yerüstü ekonomik kaynaklarını elinde bulunduran Müslümanlar, bu muazzam potansiyeli değerlendirip, güçlerini gösteremiyorlar.
Peki neden? Buna Kimler mani oluyor?
Batılı basın yayın organları, İslâm Dünyasının bugünkü durumunu değerlendirirken “İslâm Dünyası Uyuyan Aslan” yorumlarını yapmaktadırlar.
Müslümanları kimler uyutuyor? Müslümanların uyanmasını engelleyen sebepler nelerdir? İslâm Dünyası dün nasıl idi, bugün ne hale geldi?
Bugün İslâm Dünyası’nda en büyük karışıklıkları çıkaran güçlerin öncüleri Amerika, İngiltere, Fransa ve İsrail’dir. Bu sömürgeci güçler, Müslümanlar için çok sinsi tuzaklar kurmaktadırlar. Sömürgeciler, Müslümanlarla sürekli savaş halindedirler.
İslâm Dünyası’nın geçmişine bir göz atalım. İslâm Dünyası geçmişte büyük bir yükseliş kaydetti ve tarihe altın sahifeler yazdırdı. Bunu Batılılar bile kabul ediyor. Bakınız Amerikalı yazar Paul Kennedy, “Büyük Güçlerin Yükselişi ve Çöküşleri” adlı kitabında “Müslüman Dünyası” başlığını taşıyan bölümde Osmanlı Devleti hakkında şunları yazıyor : “Daha geniş bir tarihsel ve coğrafi perspektiften bakıldığında, 16. yüzyıl boyunca dünya meselelerinde en büyük hızla gelişen güçleri Müslüman devletlerin oluşturduğunu ileri sürmek doğru olur.
Sultan Mehmet’in (Fatih Sultan Mehmet Han) 1453 tarihli fethine yardım etmek üzere büyük kadırgalar ve küçük çapta yüzlerce tekneyle abluka altına aldığı İstanbul’du. Muazzam kadırga filoları, daha sonra da, Karadeniz’deki harekâtta, güneye, Suriye ve Mısır’a doğru yönelen harekâtlarda ve Ege Adaları, Rodos, Girit ve Kıbrıs’ın denetimi için Venedik’e karşı girişilen bir dizi çatışmada kullanıldı.
16. yüzyılın ortasına gelindiğinde Müslüman deniz kuvvetleri tüm Kuzey Afrika kıyısı boyunca etkin durumdaydılar. İtalya, İspanya ve Balear Adalarındaki limanlara akınlar düzenliyorlardı; sonunda 1570-1571’de Kıbrıs’ı almayı başardılar.
İslâm Âlemi, 1500’e gelmeden, yüzyıllar boyu kültür ve teknoloji alanlarında Avrupa’dan ilerdeydi. İslâm kentleri geniş, iyi aydınlatılmış ve kanalizasyonu olan kentlerdi; kimilerinde üniversiteler, kitaplıklar ve şaşırtıcı güzellikte camiler vardı. Matematik, haritacılık, tıp ile bilim ve sanayinin daha pek çok kolunda – değirmenler, silah dökümü, fener kuleleri, at yetiştiriciliği – Müslümanlar öndeydi.
İstanbul en parlak dönemlerinde, tüm Avrupa kentlerinden daha büyüktü. 1600’de 500.000’i aşkın kent sakini vardı.” (1)
Ancak İslâm Dünyası 19. yüzyılda Batının sinsi tuzakları ile sarsıldı. Batılı sömürgeci güçler, Müslümanların elindeki zenginliklere sahip olmak için her türlü entrikayı çevirdiler.
Osmanlı Devleti’nin yıkılması ile İslam coğrafyasında, İslâm Ülkeleri adı verilen nokta devletler oluşturuldu. Müslümanlar da bölündü ve parçalandı. İslâm Ülkeleri’nin devlet düzeni Batılı fikirlere dayalı olarak kuruldu.
20. yüzyılda İslâm Ülkelerini yöneten ve idare edenlerin çoğu, sömürgeci güçlerin direktifleri ile hareket ederek, Müslümanlara zulmettiler. Bu yöneticilerin çoğu istismar politikaları uygulayarak, Müslümanlardan yana göründüler, ama hep Batılı sömürgeci güçlere hizmet ettiler. O nedenle bugünkü Müslümanların çoğu, aldatıcı politikacılar ve idareciler tarafından ya uyuşturulmuş ya da uyutulmuştur.
İslâm Dünyası; 1,5 milyarı aşkın bir nüfusa sahip olduğu gibi, ayrıca zengin ekonomik kaynakların da sahibi bulunmaktadır.
İslâm Dünyası; dünya petrol rezervlerinin % 65’ne sahiptir. İslâm Ülkeleri, diğer madenler yönünden de zenginliklerle doludur. Dünyadaki maden üretimine göre; uranyum üretiminin % 39’u, kalay üretiminin % 52’si, pamuk üretiminin % 21’i, fosfat üretiminin % 41’i İslâm Ülkeleri’nin elinde bulunmaktadır. Ancak ne acıdır ki, Müslümanların sahip olduğu bu kadar ekonomik zenginlik, Batılı sömürgeci güçlerce tarumar edilmekte ve sömürülmektedir.
Uyuyan İslâm Dünyası daha zor günlerle karşılaşmadan uyanmalıdır.
---------
(1) Paul Kennedy, Büyük Güçlerin Yükselişi ve Çöküşleri, Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara, 1990, Sh: 10-11-12
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.