Muzaffer Dereli

Muzaffer Dereli

Özür Dilemek Ahlâkî Bir Olgunluluktur

Özür Dilemek Ahlâkî Bir Olgunluluktur

Şüphesiz ki insan, tek başına yaşayacak şekilde yaratılmamıştır. Bu olsa bile çok az olarak karşımıza çıkar. Ama yine de böylesine bir insanın zaman zaman insanlarla irtibatı olacaktır.
İnsan toplum hayatında yaşarken pek çok konuda birbirleriyle münasebet halinde olacaktır. Aile hayatı, alış-veriş, bir müessesede çalışması, yolculuğu, tahsili, amir-memur ilişkisi vb. pek çok konuda birbiriyle irtibat halinde olur. Bütün bunlarda ise hata yapmaması asla düşünülemez. Zaten kişi hatadan salim değildir.
Kul olarak bizler, Rabbimize karşı yaptığımız pek çok hata ve günahtan dolayı, O'nun rızasını tekrar elde etmek için hemen tevbe ederiz ya da etmeliyiz. Yoksa O, bizden razı olmaz. O'nun bizlere böyle bir kapı açması da bizim için büyük bir lütuftur.
İşte insanlar olarak bizler de birbirimize karşı yapmış olduğumuz hatalardan dolayı özür dilemek gibi güzel bir prensibi daima ayakta tutmalıyız. Yoksa hayat çekilmez hale gelir. Yani birisi bize karşı bir hata yapsa ve hatasını kabul etmeyip özür dilemese onunla münasebetlerimiz nasıl olur? Hele bir de yakınımız ya da yakınımızda ise. Bu kimsenin biz olduğunu düşünecek olursak o zaman da, karşımızdaki insana hayatı çekilmez hale getirebiliriz. Bu durum ise insan hayatında olumsuzluklar meydana getirir. Yaşanan huzursuzluklar maddi ve manevi anlamda kişide etkisini gösterir. Asrın rahatsızlığı denilen stres de ortaya çıkar.
İşte bütün bunları önleyen güzel bir ilaç şüphesiz ki, hatayı yapan kimsenin hatasını kabul etmesi ve özür dilemesidir. Bu aslında çok kolay bir şeydir ama nefse zor gelen bir iştir. Bu konuda nefsine hâkim olanlar, yani bu işi başaranlar, gerçekten kendileri de huzur duyarlar. Zaten karşıdaki insan da bu huzuru elde eder. O halde;
Kişiler için "affedici ol" tavsiyesi yapılırken, hata sahipleri için de "affını dile" şeklinde bir tavsiye metodu geliştirilmelidir. O zaman özür dilemenin güzelliği açık bir şekilde ortaya çıkmış olacaktır.
Ailede eşler ve çocuklar birbirinden özür dilemesini bilmelidir. Çocuklar ebeveyninden hatta anne-babalar da çocuklarından özür dileyebilmelidir. İşyerlerinde ve diğer münasebetlerde bu usûlün devam ettiği düşünüldüğü zaman, başarılar artarak devam edecektir. İşler daha çabuk görülecektir. Gönüller daha da sükûna erecektir.
Bu güzellik aynı zamanda kişiye tevazu ve alçakgönüllülük getirir. Nefsine söz geçirebilme kabiliyeti ve başarısını elde ettirir. Bunu yapamayanlar mutlaka kibir ve kendini beğenme gibi büyük bir afetin içindedirler ki bu, hiç de Allah (c.c.) tarafından kabul görmez. Böyleleri de sevilmez.
Bu konuda Ashab-ı Kiram ve büyüklerimizin bizler için önem arzeden pek çok kıssaları vardır. Bütün bunlardan alınacak çok önemli prensipler mevcuttur. Zira bu konu İslam ahlakının ana damarlarından birisidir.
Bunlardan bir tanesi Hz. Bilal-i Habeşi ile Hz. Ebu Zerr Gıfârî arasında geçen hadisedir ki, sonucu bizler için çok büyük önem arzeder: Hz. Ebu Zerr (r.a.) bir meseleden dolayı Hz. Bilal-i Habeşi'ye:
"Siyah kadının oğlu" demiş. Efendimiz (s.a.v.)in ikazlarından sonra ise Ebu Zer Bilâl (r.a.)'in evine giderek başını yere koymuş ve şöyle demişti:
Bilal ayağıyla yüzüme basmadıkça, yanağımı eşikten kaldırmayacağım." Bu güzel özürden sonra, Hz. Bilal, onu yerden kaldırarak kucaklamış ve şöyle diyerek helâlleşmişlerdi:
“Bu yüzler çiğnenmeye değil, öpülmeye lâyıktır.”
Kişinin eşi ve çocuklarıyla geçimi güzel ahlak ölçülerine uygun olursa o yuvada huzur ve saadet var demektir. Gerek erkek ve gerekse kadının hoşgörülü, affedici olması önemli bir unsurdur. Ancak bunlardan önce gerekli olan, hatalardan sonra özür dileme konusudur. Her iki taraf bu gerçeğin hayatiyetini devam ettirirlerse, çok daha kolay ve güzel bir geçim oluşacaktır.
Bugün maalesef boşanma durumuna gelmiş pek çok aileye niçin boşandıkları sorusu sorulduğu zaman, sadece, "geçimsizlik"le ifade ettiklerini görüyoruz. Bunun sebebinin ise çok önemli bir şey olmadığı halde, hani halkın tabiriyle "ceviz kabuğunu doldurmayacak" şekildeki basit sebeplerle başlayan tartışmaların gün geçtikçe alevlenmekle bu şekle geldiğini görürüz. Eğer insanlar hatalarını kabul edecek bir konumda olarak özür dilemiş olsalardı, durum böylesi bir felaket arz etmeyecekti.
İnsanlar söyledikleri bir söz ya da yaptıkları bir davranışla hiç umursamadan gönüller yıkabiliyor, kalpler kırabiliyorlar. Ama onları tamir etmesi hiç de öyle kolay olmuyor.
O halde mü'min kimsenin ahlaki olgunluğa ulaşmak için gayret göstermesi gerekir. Güzel ahlakı kendisine rehber edinen ve adeta onunla yoğrulan kişilerden olması için çalışması lazımdır. Bu durumda olan bir kimse ise öncelikli olarak Müslüman kardeşine karşı daha nazik, olgun, seviyeli ve sevgiyle yaklaşacaktır. Ama insan hali bir hata edecek olursa da hemen ardından "özür dilemesini" bilecektir. Zaten "özür dilemek" de ahlaki olgunluğun ta kendisidir.
İslam öylesine güzel bir dindir ki, Müslüman kardeşine tebessümde sadaka sevabı vardır der onun seçkin Peygamberi Efendimiz (s.a.v.). İnsanlarla güzel geçimin bile kişinin günahlarına keffaret olacağı haber verilir.
İslam, nezaket, olgunluk ve sevgi dinidir. İslam, severek yaşanır ve böylece kulluğun doruk noktalarına ulaşılır. Onun için Sevgili Peygamberimiz; "Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz" (Buhari, ilim 11) buyurmuşlardır.
Ayrıca kullar arasında çok önemli hususlardan biri olan "kul hakkı" konusu vardır. Dolayısıyla insanlar birbirlerinin haklarına riayet etmelidirler. Kula karşı işlenen her bir hata, bir hak ihlali olduğuna göre, kişilerin özür diledikten sonra bir de helalleşmesi gerekir. "Kusura bakma", "özür dilerim", "hakkını helal et", bütün bunlar güzel ifadelerdir. Tabii vermesi ya da ödemesi gereken bir hak varsa, bunlar yerine getirildikten sonra bu sözler de yerine getirilir. Karşı tarafa da özrü kabul etmek ve helalleşmek uygun düşer ki, bundan da ona mükafat vardır.
Bu ve benzeri âdab ve usullerimiz ne güzeldi. Ama ne yazık ki kaybolup gitmekte. Eğer varsa da, içi bomboş bir görüntü sezdirmekte. Önemli olan, samimiyetle, Allah için yapmalı bunları. İşte o zaman ebedî âlem için de bir kazanç olur. Bizim arzumuz ve hedefimiz de bu olmalı değil midir?
Selam ve dua ile…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muzaffer Dereli Arşivi