Nevruz
"Sultan Nevruz yaklaştı. Gelecek. Geldi... O gelince odun derdi, ot derdi bitecek. Sıkıntılar sona erecek. Soğuk havalar yerini duyguları coşturan bahar havasına bırakacak. Her taraf yeşerecek. Nevruzlar, çiğdemler, lâleler açacak..." Köyümde insanlar Nevruz kelimesinin başına bir de “Sultan” kelimesi ilave ederlerdi.
Çocukluğumda bu konuşmaları o kadar çok duydum ki!.. Karakış, zemheri, hamsin, cemreler, mart dokuzu... gibi, bin bir yoklukla kıvranan halkı tedirgin eden kış safhalarından sonra, adı bile insana ferahlık veren "Sultan nevruz" kelimesini duydukça o çocukluk halet-i ruhiyesi ile ne kadar sevindiğimi, nevruzunu anladığım, bir çiçek türü olarak algıladığım halde, sultanına bir mana veremediğimi, ama yine de gelmesini iştiyakla beklediğimi çok iyi hatırlıyorum.
Orta dereceli okullarda okuduğumuz dönemlerde ise, Nevruz korkulu rüyalarımız haline geldi. Çocukluğumuzdaki o saf ve berrak duygularımız yerini korku ve tedirginliğe bıraktı. Nevruz günlerinde kan, kavga ve gözyaşı görmeye başladık. Anadolu’nun en ücra köylerinde bile tertemiz, pırıl pırıl duygularla kutlanan bu gün, büyük şehirlere gelince neden kan ve barut kokuyordu?
Hâlbuki kısa bir araştırma yaptığımızda Nevruzun hiçte korkulacak bir gün olmadığını görürüz. Güneşin koç burcuna girdiği, gece ile gündüzün eşit hale geldiği, eski İran takvimine göre ve Selçuklu Sultanlarının en büyüklerinden olan Melikşah'ın hazırlattığı takvime göre yılın ilk günü, kışın bitip baharın başlangıcı olması münasebetiyle Anadolu’da, İran’da Türk illerinde, Irak, Suriye hatta Mısır’da bahar bayramı olarak asırlardır kutlanan bir gün.
Bunlara ilâveten bazı vatandaşlarımız tarafından Hz. Ali’nin doğum günü ve halife olduğu gün olarak da benimsenip, dini bir mahiyet kazandığı için, biraz daha canlı ve farklı kutlanan bir gün.
Kültür Bakanlığı Yayınlarından, Prof. Dr. M. Altay Köymen’in yazdığı Tuğrul Bey ve Zamanı isimli kitabın muhtevasından ve sonundaki tablolardan anlaşıldığına göre, Nevruz’un Emeviler, Abbasiler, Selçuklular ve Osmanlılar dönemlerinde resmen kutlandığı, halifelerin, sultan ve hakanların bu gün vesilesiyle birbirlerine hediyeler gönderdikleri, hatta Tuğrulbey’in Abbasi Halifesi’ne Nevruz münasebetiyle 1058 tarihinde 10.000 dinar hediye gönderdiği kaydedilmektedir.
Tarihimizde ve örfümüzde olmasına rağmen, milletimizi bölüp parçalamaya kalkışanlar, bugünün kutlanmasını sanki savaş sebebi saymışlar ve yakın tarihe kadar birçok olumsuz olaylar, kavgalar, kıtaller vuku bulmuştur. Fakat elhamdülillah son zamanlarda milletimizdeki uyanış ve bu art niyetlilerin teşhisi birçok şeyi değiştirmiş, bugün devlet ve millet Nevruzu bayram telâkki ediyor ama, bugünde başka birileri bunu istismar edip, oluk oluk kan akması için ne gerekirse yapıyorlar.
Dün kanla, kavgayla, barutla dağıtılmak mecburiyetinde kalınan topluluklara bu gün devlet güçleri yakmaları için odun, gaz ve lastik dağıtıyor. Üstelik kıyamet falan da kopmuyor. Vatan elden gitmiyor. PKK ve istismarcılara (Provokatörlere) de malzeme kalmıyor. Komünist zulmü altında olan Türk illerinde bile, rahatlıkla kutlanan bu günden ne zarar gelebilir ki?. Yeter ki istismar ettirilmesin. Yeter ki art niyetli olunmasın, hain emellere alet edilmesin. Kan akmasın, fitneye vesile olmasın. Bunların olmaması için de bu günü kutlamak için meydanları dolduran insanların çok uyanık, akl-ı selim sahibi olmaları, özellikle gençlere sahip olup, onların heyecanlarından faydalanmaya kalkan vatan hainlerine alet olmamaları, yani son dönemlerdeki hoşgörü ve müsamahanın kadrini kıymetini bilmeleri gerekmektedir. Şair ne güzel söylemiş:
İkilik yok birlik var,
Yalnız bunda dirlik var,
Yalnız bundadır felâh,
La ilâhe illâllah
Çocukluğumda bu konuşmaları o kadar çok duydum ki!.. Karakış, zemheri, hamsin, cemreler, mart dokuzu... gibi, bin bir yoklukla kıvranan halkı tedirgin eden kış safhalarından sonra, adı bile insana ferahlık veren "Sultan nevruz" kelimesini duydukça o çocukluk halet-i ruhiyesi ile ne kadar sevindiğimi, nevruzunu anladığım, bir çiçek türü olarak algıladığım halde, sultanına bir mana veremediğimi, ama yine de gelmesini iştiyakla beklediğimi çok iyi hatırlıyorum.
Orta dereceli okullarda okuduğumuz dönemlerde ise, Nevruz korkulu rüyalarımız haline geldi. Çocukluğumuzdaki o saf ve berrak duygularımız yerini korku ve tedirginliğe bıraktı. Nevruz günlerinde kan, kavga ve gözyaşı görmeye başladık. Anadolu’nun en ücra köylerinde bile tertemiz, pırıl pırıl duygularla kutlanan bu gün, büyük şehirlere gelince neden kan ve barut kokuyordu?
Hâlbuki kısa bir araştırma yaptığımızda Nevruzun hiçte korkulacak bir gün olmadığını görürüz. Güneşin koç burcuna girdiği, gece ile gündüzün eşit hale geldiği, eski İran takvimine göre ve Selçuklu Sultanlarının en büyüklerinden olan Melikşah'ın hazırlattığı takvime göre yılın ilk günü, kışın bitip baharın başlangıcı olması münasebetiyle Anadolu’da, İran’da Türk illerinde, Irak, Suriye hatta Mısır’da bahar bayramı olarak asırlardır kutlanan bir gün.
Bunlara ilâveten bazı vatandaşlarımız tarafından Hz. Ali’nin doğum günü ve halife olduğu gün olarak da benimsenip, dini bir mahiyet kazandığı için, biraz daha canlı ve farklı kutlanan bir gün.
Kültür Bakanlığı Yayınlarından, Prof. Dr. M. Altay Köymen’in yazdığı Tuğrul Bey ve Zamanı isimli kitabın muhtevasından ve sonundaki tablolardan anlaşıldığına göre, Nevruz’un Emeviler, Abbasiler, Selçuklular ve Osmanlılar dönemlerinde resmen kutlandığı, halifelerin, sultan ve hakanların bu gün vesilesiyle birbirlerine hediyeler gönderdikleri, hatta Tuğrulbey’in Abbasi Halifesi’ne Nevruz münasebetiyle 1058 tarihinde 10.000 dinar hediye gönderdiği kaydedilmektedir.
Tarihimizde ve örfümüzde olmasına rağmen, milletimizi bölüp parçalamaya kalkışanlar, bugünün kutlanmasını sanki savaş sebebi saymışlar ve yakın tarihe kadar birçok olumsuz olaylar, kavgalar, kıtaller vuku bulmuştur. Fakat elhamdülillah son zamanlarda milletimizdeki uyanış ve bu art niyetlilerin teşhisi birçok şeyi değiştirmiş, bugün devlet ve millet Nevruzu bayram telâkki ediyor ama, bugünde başka birileri bunu istismar edip, oluk oluk kan akması için ne gerekirse yapıyorlar.
Dün kanla, kavgayla, barutla dağıtılmak mecburiyetinde kalınan topluluklara bu gün devlet güçleri yakmaları için odun, gaz ve lastik dağıtıyor. Üstelik kıyamet falan da kopmuyor. Vatan elden gitmiyor. PKK ve istismarcılara (Provokatörlere) de malzeme kalmıyor. Komünist zulmü altında olan Türk illerinde bile, rahatlıkla kutlanan bu günden ne zarar gelebilir ki?. Yeter ki istismar ettirilmesin. Yeter ki art niyetli olunmasın, hain emellere alet edilmesin. Kan akmasın, fitneye vesile olmasın. Bunların olmaması için de bu günü kutlamak için meydanları dolduran insanların çok uyanık, akl-ı selim sahibi olmaları, özellikle gençlere sahip olup, onların heyecanlarından faydalanmaya kalkan vatan hainlerine alet olmamaları, yani son dönemlerdeki hoşgörü ve müsamahanın kadrini kıymetini bilmeleri gerekmektedir. Şair ne güzel söylemiş:
İkilik yok birlik var,
Yalnız bunda dirlik var,
Yalnız bundadır felâh,
La ilâhe illâllah
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.