Nereye gidiyoruz yazı serisi (2) Ortaya Çıkan Gerçekler
1980 başına kadar 2. MC Hükümeti iktidarda kaldı. Sonra gene bir ayak oyunuyla meclisteki gurubu olan partiler dışarıdan atanan Başbakan etrafında toplandılar ve MSP’siz bir hükümet kurmayı başardılar. Ancak MSP’nin yapıcı ve olumlu icraatlarını gören millet karşısında başarı sağlayamadılar.
Bu arada şehirlerde anarşi ve terör tırmanmış, üniversitelerde öğrenci olayları artmış, özelikle solcu sendikalar sokaklarda boy göstermeye başlamıştı. Öyle olaylar yaşanıyordu ki her kes hayatından endişe eder hale gelmişti. Kahvehaneler taranıyor, insanlar katlediliyorlardı. Öyle bir psikolojik ortam doğdu ki “bu gidişata dur diyecek biri beklenmeye başlıyordu” Nitekim öyle de oldu. 12.Eylül.1980 günü gece saat 24 de Ordu yönetime el koydu. Orgeneral Kenen Evren ve diğer kuvvet komutanları bir konsey oluşturdular. Bu dört kişinin aldıkları kararlar ülkede kanun oluyordu.
Bu arada ABD kaynaklı bir haber ortada çalkalanmaya başladı. Üst düzey ABD yetkilileri Türkiye’de ki askeri darbeye; “Bizim çocuklar başardılar” yaftasını astılar.
Demirel harekât için; “Sıkıyönetim komutanlıklarını bu komutanlar yürütülürken anarşi ve terör vardı da 12.Eylül gecesi birden ne oldu da kesiliverdi” diyecekti.
Askeri harekâtla birlikte ülkede bütün siyasi partiler, sivil kuruluşlar ve dernekler kapatıldı, siyaset askıya alındı. Parti liderleri, öne gelen siyasetçiler ve hatta “efendim şu da vardı” diyen gammazcıların ihbar ettiği insanlar hapsedildiler.
REFAH PARTİSİ KURULUYOR
Parti kurma serbest hale gelince birer ikişer partiler de kurulmaya başlandı. Demirel DOĞRU YOL adında kurduğu parti birkaç sefer konseyin vetosunu yedi. Konsey, bu partiyi Milli Görüşçülerin kurduğunu zannediyordu. Milli Görüşçüler ise Refah Partisini kurmuşlardı.
1983 Seçimlerinde güya ülke askeri hareketten kurtuluyor ve demokrasiye dönüyordu. Kurulurken Konseyin vetosundan kurtulan RP bu sefer “seçime giremez” vetosu ile karşılaştı ve maalesef yasal olarak seçime girme hakkını elde ettiği halde seçimlere sokulmadı.
Yıllardır birbirleri ile “Horoz döğüşü” nden başka bir şey yapmayan bu sağ ve sol partiler bu dönemde eski alışkanlıklarına devam ettiler. Tabii milletin hiçbir derdine çözüm getiremediler.
Daha sonra ki seçim 1987 de yapıldı. RP milletin büyük teveccühüne sahip olarak 128 milletvekili çıkardı, Meclisin en büyük partisi oldu.
Demokratik temayüller hükümet kurma görevini mecliste en çok sandalyeye sahip partilere verirken, Demirel Cumhurbaşkanlığında bu görev RP’ne verilmedi.
RP meclis kulislerini çok güzel kullanıyor, ANAP (Anavatan Partisi) ile hükümet kurmaya çalışıyordu. Ancak ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, RP ile hükümet kurmayacağı açıklayarak bu çalışmaların kapısını kapattı.
DYP (Doğru Yol Partisi) Genel Başkanı ise Tansu Çiller idi. Onunla yapılan görüşmeler sonunda Tansu hanım, kendini erkek sayanların gösteremediği cesaret göstererek RP ile bir koalisyon hükümeti kurmayı kabul etti. BBP (Büyük Birlik Partisi) Genel Başkanı merhum Muhsin Yazıcıoğlu ise hükümete girmeyecek (zannederim 3 milletvekili vardı) ama dışarıdan hükümeti destekleyecekti.
Rahmetlik Muhsin bu kararını daha sonra canını vererek ödeyecekti. Nasıl olurdu da PR’li bir hükümet desteklenir ve RP’nin iktidarda icraat yapması sağlanırdı.
REFAH İCRAATLARI
1996 Haziranın 17 sinde Prof. Erbakan Başbakanlığında iktidara gelen REFAH-YOL hükümeti çok büyük hizmetlere imza attı. Denk bütçe çıkartarak, hükümetin Bankalara borçlanmasının önünü kesti. Devletin paralarını bir havuzda toplayarak bu icraatın hayata geçmesini sağladı. Temel tüketim malları ve özellikle akaryakıt olmak üzere bir kuruşluk zam yapmadı. Buna mukabil başta asker maaşları olmak üzere, memurlara, bağkurlulara, işçilere yüzde yüzden yüzde üç yüze varan maaş zamları yaptı. Milletin yüzü güldü.
Bir ay gibi kısa bir zamanda 8 Müslüman ülkeyi bir araya getirerek D-8’i kurdu.
Bu ve benzeri icraatlar yurt dışı ve yurt içinde ki iş birlikçi odakları, çok ama çok rahatsız etti. Bunlar ülkemizi ve insanımızı artık sömüremeyeceklerini anladılar. DYP içerisinde bazı milletvekillerine tehdit, bazılarına şantaj ve bazılarına rüşvet vereceklerini söyleyerek onların bu hükümete tavır koymalarını sağladılar.
Hükümet protokolünde eğer erken seçime gidilirse 1 yıl da DYP Genel Başkanının Başbakanlık yapacağı yazıldığı için Erbakan Başbakanlıktan istifa ederek, Başbakanlığı ortağına bırakmak istedi. Ancak bu arada DYP’den istifalarda başladı. Neticede Cumhurbaşkanı Demirel hükümet kurma görevini DYP yerine MHP’nin desteklediği ANA-SOL hükümetine verdi.
Sonra Erbakan’ın başına neler mi geldi?
Devletin partilere verdiği yardım kaleminden 1 Trilyon da RP’ye verilmişti. Parti bu parayı kendi Genel merkezi ve İl başkanlıklarına dağıttı. Bu paraların harcandığını gösteren fatura ve makbuzlar da dosyalara takıldı. Bütün bunlar yasaldı ama Anayasa Mahkemesi bu dağıtımı kabul etmiyor, bu paraları Erbakan’ın zimmetine geçirdiğini söylüyordu.
Neticede Anayasa mahkemesi kendi ithamını karar haline getirdi ve Erbakan’ı bu parayı faiziyle birlikte ödemeye mahkûm etti. Bir trilyon lira bu esnada faizleriyle birlikte 13 trilyon olmuş ve karar da kesinleşmişti.
Rahmetli, bütün bu haksızlıklara daha fazla dayanamadı. Bir gün rahmet-i Rahmana kavuştu… Cenazesine dostu düşmanı her kes koştu. Sayı sayabilenler bu kalabalığın milyonlarca insan olduğunda hem fikirdiler.
Verdiği oyları, darbeciler tarafından kabul edilmeyen Mısır halkı ve onun Cumhurbaşkanı Mursi’nin karşılaştığı bu hareketler, aslında bütün dünyanın “Irkçı Emperyalistler” tarafından nasıl kontrol edildiğini bir kere daha gözler önüne serdi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.