Nasıl öfkelenmeyeceksin?
Ramazan ayı, malum rahmet ve mağfiret ayı…
Fakir fukaraya yardım ayı…
Sabır ayı…
Öfkeye yenilmeme ayı…
İnsanlardan gelebilecek dengesiz söz ve davranışlara sabretme ayı...
Ama, insanız…
Bazen elinizde olmadan öfkelenebiliyor, karşınızdakini kırabiliyorsunuz…
Öfkenizi kontrol etmekte zorlanabiliyorsunuz…
Benim de öfkelendiğim anlar oluyor...
Bir konuda asla mütevazi olmam…
İyi bir memleket, yani Konya milliyetçisiyim…
Diyeceksiniz ki, “Ramazan ayı ile memleket milliyetçiliği ne alaka?”
Sabır…
Okuyunca hak vereceksiniz.
xxx
Doğduğum, doyduğum, yaşadığım şehrin en iyi şeylere layık olduğunu düşünür ve elimden geldiğince de o doğrultuda çaba gösteririm…
Bu güne kadar hep böyle oldu, inşallah bu günden sonra da hep böyle olur.
xxx
Geçtiğimiz hafta içerisinde bir markette alışveriş yapıyordum…
Bir sonraki güne misafir gelecek, bir gün önceden işimizi halledelim dedim…
Zorda kalmadığım müddetçe “Torku”nun ürünlerinin dışında, başka bir firmanın ürünleri benim için yok hükmündedir…
Girdim markete…
“Torku” ürünlerinin de bulunduğu süt, yoğurt reyonuna yanaştım…
İnsanlar alış veriş yapıyor…
Uzaktan da olsa tanıdığım birisine gözüm takıldı…
Hanımıyla birlikte alış veriş yapıyor…
Biraz yüksek sesle yapıyorlar alış verişi…
Etraftaki insanlar duyuyorlar, aralarında konuşmaları...
Şeker Fabrikasından emekli olduğunu bildiğim bu vatandaşın, “Torku” ürünleri yerine başka bir firmanın, yani Konya dışından bir firmanın ürününde inat etmesi, hanımını rahatsız etmiş olacak ki, kadıncağız sesini yükselterek konuşuyor...
Kocasına ısrarla “Peynir Torku” olsun demesine rağmen, adam bildiğini okuyor...
Bu durum karşısında, kadıncağız gibi, ben de üzüldüm...
Çok şey söylemeyi istedim, açıkçası iftar vaktinde, bu adama bulaşıp, günaha girmek istemedim…
Ama, en azından içimden yüzüne karşı saydırdım.
xxx
Biz nasıl memleket milliyetçiyiz?
Biz nasıl bu şehrin sevdalıyız?
Biz ne zaman kendi değerlerimize sahip çıkacağız?
Öfkemden köpürdüm...
Öfkelenmemek mümkün değil…
Çıldırmak ve delirmekte...
Daha çok öfkelenmeme ramak kalmışken, adamın yanından uzaklaşarak, o kişiye değil, ama kendime iyilik yaptım…
Öfkeme yenilmedim…
Ama, inanılmaz içimi acıttı, bu adamın yaptığı…
Açık konuşmak gerekirse, burnumun direği sızladı…
Adamın hangi marka ürünü alacağına karışmak, elbette haddime değil…
İster “Torku”nun ürünlerini alır, ister başka bir firmanın, beni ilgilendirmez, ama o kurumdan yıllarca evine ekmek götürmüş, o kurumdan emekli olmuş, o kurumdan kıdem tazminatını almışsan, vijdanının sesine kulak vereceksin...
Neyse…
Daha fazla uzatmanın anlamı yok…
Yemek yediği kabı pisleten biri işte.
xxx
Konu öfke olunca, güzel bir hikayeyi paylaşmak istedim…
Benim hoşuma gitti, umarım sizin de hoşunuza gidecek ve beyninizin bir köşesinde duracaktır…
Kesinlikle faydası olacak bir hikaye.
xxx
Bir zamanlar bir adamın çok çabuk öfkelenen ve bu yüzden hiç arkadaş edinemeyen küçük bir oğlu varmış. Babası ona bir kese dolusu çivi vermiş ve her öfkelendiğinde, bahçe kapısına bir çivi çakması gerektiğini söylemiş. Oğlan daha ilk gün kapıya 37 çivi çakmış. Yani bir günde 37 kez öfkelenmiş.
İlerleyen haftalarda, öfkesini kontrol etmeyi öğrendikçe, kapıya çaktığı çivilerin sayısı da her geçen gün azalmış. Gün gelmiş, öfkesini kontrol etmenin kapıya çivi çakmaktan daha kolay olduğu keşfetmiş.
Ve bir gün çocuk, öfkesine hiç yenilmemeyi öğrenmiş. Koşup babasına durumu anlatmış ve babası bu kez ona, öfkesine her hâkim olduğunda kapıdan bir çiviyi söküp çıkarmasını söylemiş.
Günler geçmiş ve oğlan gelip babasına tüm çivilerin söküldüğünü anlatmış. Babası onu elinden tutup, bahçe kapısının yanına getirmiş ve şöyle demiş: “Aferin oğlum, çok şey başardın; ama bir bak, kapının üstü delik deşik oldu. Bu kapı asla eskisi gibi olmayacak. Öfkeyle söylediğin sözler, tıpkı bunlar gibi izler bırakır. İnsana bıçak saplayıp, sonra çekip çıkarabilirsin ama üst üste ne kadar özür dilersen de yara hala oradadır.”