Kötülüğü Elimizle Kaldırmak
Mutlu yuvanın kurulması yazı serisi
Hikâyemiz, Anadolu’nun göbeğinde ki bir şehirde, Aksaray’da cereyan etmiştir. Bu şehirde evinde yalnız yaşayan 45 yaşlarında bir hanım kardeşimiz bulunmaktadır.
Aylar ve günler birbirini kovalar, gece ve gündüz birbiri arkasından gelir giderken 2008 yılının Kurban Bayramı da çıkagelir.
Herkes çoluk çocuğu ile bayram yaparken o evinde yapayalnızdır ve korunmaya muhtaç haldedir. O bayramı yaşamaz sanki… Onun için bayramlarla diğer günlerin bir fark yoktur. Evine bir iki komşu hanımından başka kimseler de gelmemektedir zaten.
Bu haliyle çok defa Allah’a yalvarmıştır; “Ya rabbi. Benim bu yalnızlığın ne olacak böyle diye…” O’na dert yanmış, ondan bu haline bir çare vermesini istemiştir.
Bayramın ilk iki günü acıyla geçmişken bayramın 3. günü gelir, çatar. Saatler akşamı göstermektedir. Birden kapı zilinin çaldığını duyar. “Allah. Allah…” der, kendi kendine. “Bu saatte gelen de kimdir acaba…” diye düşünür.
“Ama kapıya gelenin kim olduğu değil, onun misafir olması önemlidir” diye düşünür ve kapıyı açmadan arkasından seslenir.
“Kim o…” Gelenler mahallenin çocuklardır.
“Biziz…” derler çocuklar, “sizinle bayramlaşmak için geldik”
Hani her bayram çocuklar kapı kapı gezer, evleri ziyaret eder ve evlerden şeker alırlar ya… İşte onun gibi bir ziyaret zanneder, bu hanım kardeşimiz. Kapıyı çocuklara açar.
Çocuklar kapı önündedir ve bu hanım kardeşimizin elini öperek, “Bayramınız kutlu olsun, teyze” derler. Bunlar, biri 15 diğer ikisi 14 yaşlarında 3 çocuktur.
“Durun çocuklar, size bir şeker tutayım” diyen evin hanımı, şekerliği almak için arkasını dönüp odaya girince, çocuklar dış kapıyı kapatarak arkasından kilitlerler. Sonra da ayakkabılarını çıkartarak hanımın girdiği odaya dalarlar.
Hanım ne olduğu anlayamadan onun üzerine atılırlar ve pis arzularını gerçekleştirir ve ona tecavüz ederler.
Sonra hanımın evini ararlar. Hanımın “hin-i hacette (bir gün lazım olur)” diye sakladığı 1000 TL sini bulur onu da alırlar. Daha sonra da hanımın üzerine de işeyerek oradan ayrılırlar.
BİZE NE OLDU BÖYLE
Bu çirkin tecavüze muhatap olan bu “bi günah (günahsız)” kardeşimizin bundan sonra hayatı ne kadar yaşanmaz hale gelmiştir, varın siz hesap edin. Artık evine gelebilen birkaç hanım da gelemeyecektir. Veya bu kardeşim bir başkasının evine veya yanına gitse ev sahibi onu evine kabul etmeyecek, edemeyecektir.
Daha dün denecek kadar kısa bir zaman önce dedelerimiz, 5 sene, 7 sene hatta 9 sene Trablusgarp’a, Cezayir’e veya Balkanlara asker olarak giderlerdi de, eşini ve çocuklarını önce Allah’a sonra da komşularına emanet ederlerdi. Ve bu uzun askerlikten dönebilenler ailelerini komşularının gözettiğini görürler, komşularına şükran duyguları beslerlerdi.
Peki, ne oldu da 100 sene kadar sonra komşular bile birbirlerinin mahremine (eşi ve kızları) tecavüz edecek duruma gelebildi?
Bu gidişin bir sorumlusu yok mudur? sizce. Evet, var. Diyorsanız. Kimdir veya kimlerdir? Bu yozlaşmaya karşı tedbir (önlem) almak gerekmez mi? Peki hangi önlemi alıyoruz? Bu ahlak ve edep erozyonuna karşı ne yapıyoruz veya nasıl çalışıyoruz?
BİZİM GAZETELER VE YAZARLARA
Ben bu haberi daha önce yazarak, güya milli ve manevi değerlerimizi muhafaza ettiklerini söyleyen bizim ulusal gazetelerimize ve bu gazetelerin yazarlarına birer e-posta gönderdim ve kendilerine;
Kur’a-ı Kerim Nur suresi 32. ayet; “evlenin…” demiyor, “evlendirin…” buyuruyor diyerek işin inceliğine dikkatlerini çektim. Yazımın devamında da; “Yıllardır, nikâhsız olanların nikâhlanabilmeleri için çalışıyorum. Ancak siz benim bu çalışmalarımı okuyucularınıza duyurmaktan kaçınıyorsunuz ve çalışmalarımı gündeme getirmiyorsunuz. Eğer çalışmalarım sizlerin de ilgileriyle Aksaray’da zarar gören o kardeşime ulaşabilseydi, onu bir damat adayımıza evlendirir, böylece onun yalnız yaşamasını önlemiş olurduk. Hâlbuki ne benim ondan nede onun bizden haberi var” demiştim. Bu yüzden olaydan en az olayın müsebbipleri (sebep olanlar) kadar sizler de sorumlusunuz, diyerek ikaz etmiştim.
Bu gazete ve yazarlar, meğer “biz evlendirme konularını yazarsak halk bize ne der?” diye endişelenirler, onun için bu konuyu işlemezlermiş(!)
BUYURUN KURTARALIM
Aksaraylılar ve özellikle Aksaraylı sivil toplum kuruluşlarını bu hanım kardeşimize sahip çıkmalarını teklif ediyorum. Onun hayata küsüp de bir gün intihar etmesine fırsat vermeyiniz. Onu bir başka şehir veya ilçeye taşıyınız. Orada yeni hayata başlamasına yardımcı olunuz.
Bu cümleden olarak şu anda kayıtlarımızda değişik yaş, öğrenim, meslek, medeni hal ve şehirlerden büromuza başvurmuş gelin adaylarımız bulunmaktadır.
Yurt dışından büromuza başvuran, aslen İstanbullu olan ve şu anda Finlandiya’da ki kızının yanında kalan 59 yaşında dul bir hanım kardeşimiz bize müracaat ederek; “Damadımın evinde yaşamanın manevi ezikliğinden beni kurtarın. Damadım evdeyken odamdan dışları bile çıkamıyorum” diyerek evlenme talebinde bulundu.
İmanlı, edepli, terbiyeli ve hayat tecrübesine sahip bu kardeşimizle öncelikle Finlandiya veya diğer Avrupa ülkelerinde yaşan bir damat adayımızla evlendirmek istiyoruz. Ancak bu evlilik için gerekli ilk şartın uygun damat adayının bize başvurması ile mümkün olabileceğini biliyorsunuz.
Yazımı Hazreti Ömer ( r.a) dan bir sözü ile bağlamak istiyorum.
“Nikâhsız bir genç gördüğümde doğabilecek şer’den dolayı tüylerim ürperir. Ömrümden üç gün kaldığını bilseydim, o üç gün için yine de nikâhlanırdım”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.