Komşuluk!
Ben ve benden 3-5 yaş ileride ya da geride olanlar çok şanslı çocuklardık...
Dahası şanslı gençlerdik...
60'lı, 70'li yıllar, bizim jenerasyon için harika yıllardı...
Hem çocukluğumuzu iyi yaşadık, hem de gençliğimizi...
Bu güzel yaşanmışlıklarda aile büyüklerinin katkısını da unutmamak lazım...
Hem de onca yokluğa ve yoksulluğa rağmen, bizlerin, yani çocuklarının kurda kuşa yem olmaması için, gecelerini gündüzlerine kattılar...
"Buğday Pazarı"nda hamallık da yaptılar, "Tellal Pazarı"nda hazır elbisecilik de...
Yemediler, yedirdiler...
Giymediler, giydirdiler...
Gezmediler, gezdirdiler...
Hayatımızı renklendirdiler...
Allah onlardan razı olsun.
xxx
O yıllarda her şey güzeldi...
Mahalleler güzeldi, sokaklar güzeldi, komşuluklar çok daha güzeldi...
Şehirler de, bugünün şehirlerinden daha albeniliydi, daha sakin, daha yaşanabilirdi...
Gökdelenler, tramvaylar, son model arabalar yoktu...
Ancak...
Güzel mahalleler vardı, bu güzel mahalleleri güzelleştiren güzel komşuluklar ve güzel insanlar vardı.
xxx
Sedirler'in Sütçü sokağında büyüdüm...
Bugünlerde Suriyeliler tarafından işgal edilmiş olan Sütçü sokağında...
Çok güzel bir sokaktı Sütçü sokağı...
Yan yana, omuz omuza dizilen evlerde, göz göze, can cana uzanan komşuların birbirlerine verdikleri "selamünaleyküm"ler ile "aleykümselam"lar bile sıcak, sımsıcaktı...
"Komşu komşunun külüne muhtaçtır" atasözünün gittiği yer, aslında komşuluğun hayatımızdaki yerinin ve hakkının büyüklüğünün tarifidir...
İyi komşu her zaman nimettir...
Dahası velinimettir...
Düşünsenize kötü bir komşunuz olduğunu!
Hayatınız zindan olur...
Allah muhafaza.
xxx
Hayat şartları insanları mahallelerden, sokaklardan koparıp, aynı sitelerde ya da aynı apartmanlarda yaşamaya zorluyor...
Aslında apartmanlarda da komşuluklar, mahallelerdeki, sokaklardaki gibi sıcak ve samimi olmalı...
Birbirlerine yakın yerlerde yaşayan insanlar, en küçük şeye bile ihtiyaç duyabilirler...
Komşudaki önemsiz bir şeyin, senin için ne kadar önemli olduğunu, onun yokluğunda anlarsın...
Kime gideceksin?
Elbette komşuna...
Kimin kapısını çalacaksın?
Tabii ki komşunun...
Kuru bir soğan, bir fincan kahve ya da bir cimbit tuz için bile komşunun zili çalınır...
Hem de zaman mefumu olmadan...
Sabahın köründe de olur, gecenin yarısında da...
Zili ya da kapısı çalınan, asla asık suratla açmaz kapısını...
Çünkü, gelen komşudur ve bir ihtiyaç için gelmiştir.
xxx
Komşuluk üzerine belki de ilk yazım...
Tabii ki, bu yazıyı yazmamın bir sebebi var...
Site içerisine konuşlanmış bir apartmanda yaşıyorum...
Bir katta dört daire var...
Toplamda 24...
Öyle uzağız ki karşıdaki ya da çaprazdaki veya yandaki komşuya...
Ne "selamünaleyküm" var ne de "aleykümselam."
Ne "hayırlı sabahlar" ne de "hayırlı akşamlar."
Böyle olunca da, Sütçü sokağındaki komşulukları tabii ki ararım, tabii ki anarım...
Nasıl aramam, nasıl anmam?
Yazımın başında, "bizler şanslı çocuklardık" cümlesini boşa kurmadım...
"Biz ne ara bu hale geldik?" mi, ya da "biz ne ara bu hale getirildik?" mi...
Bilen varsa bana da söylesin...
Hayırlı Cumalar.