İnsanın Mutluluğu
HAY-DER yazı serisi (2)
İnsanın mutluluğu, en öne aldığımız bir hedefimizdir. Bir insan mutlu olmadan o insandan ve o insanın oluşturduğu aileden ve toplumdan mutlu olmaları beklenemez. Önce insan mutlu olmalıdır ki, onun ailesine ve çevresine de mutluluk saçmasını bekleyebilesiniz.
Önünde arkasında ki, sağında ve solunda ki insanların mutsuz olmaları, ortada ki insanın mutluluğunu alıp götürecektir. Allah vermesin bir trafik kazasında yakınlarını kaybeden veya onların yaralanmış halleri gören bir kimse mutlu olabilir mi? O insanın yakınında bulunan insanlar mutlu olabilirler mi? Bunu ekonomik sıkıntıda ki bir aile için veya yakınları hapse veya hastane düşmüş insanlar için de tekrarlayabilirsiniz.
Bizim “mutlu insan” sloganımız, önce insanın mutluluğunun temin edilmesini istemekte, sonra sıra ile aile ve bütün topluma dağılmasını hedeflemektedir.
Bu sloganımızın manay-ı muhalifinde (tersindeki manası) ise toplumda insanlarımızın mutlu olamadıklarının tespiti ile şartların düzeltilerek onların mutlu kılınmasının azim ve kararlılığı bulunmaktadır. Aynı zamanda ve aynı toplumda yaşayan bizler, insanımızın mutsuzluğunu görmekte ve onun mutlu kılınmasını istemekteyiz.
Bu ifadenin tersi de doğrudur. Mutlu olan kişi Allah’ı zikreder.
İNSAN NASIL MUTLU OLUR
Eskiler, bir anlık mutluluğu saadet kelimesiyle, eğer mutluluk sürekli olursa bunu da selamet kelimesi ile anlatmışlardır. Fakat bu kelimeler içinde mutluluğun sağlanabilmesi için maddi ve manevi şartların bulunması gerektiğini de aynı kelimeler içinde anlatmışlardır.
Okuyucularımızla bir fikir jimnastiği yapacak olursak, “ele alacağımız rast gele bir insanı mutlu kılmak için acaba ne yapabiliriz” Sorusu için ne söylersiniz?
İnsanın bir kendi benliği ve tabii olarak bir de çevresi bulunmaktadır. Çünkü insanımız dağ başında veya bir adada kendi başına yaşayan bir varlık değildir.
Bu insanın mutluluğu, o insanın benliğinin ve hem de çevresinden onu mutsuz kılacak bir eylemin olmaması, bilakis onun mutluluğunu sağlayacak şartların olması lazımdır. Onun mutlu olabilmesi, çevresinde ki ekonomik, ahlaki, ilmi ve hukuki olumsuzlukların kaldırılması, onların yerine bunların olumlu şekillerinin bulunması gerektir.
Ekonomide zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan faizci, vergileri fakirlerden toplayan, çalışanın hakkını alnının teri kurumadan vermeyen, israfçı bir ekonomi yerine adil ekonomik sistemin konulması, mutlu insan için ilk şartlardan biridir.
Hukuk da hukuk-adalet dengesinin kurulması şarttır. Maalesef zamanımızda her hukuk kuralı, mutlaka adaleti temin ediyor değildir. Bir haksızlık yapanın, o haksızlığı misliyle kendi bulacağının bilindiği bir hukuk sistemi içinde yaşayan insan mutlu olacaktır.
Televizyonlar ve gazetelerle ahlaki değerlerin her gün hırpalandığı, boşanmaların arttığı, ailelerin dağıldığı bir toplumda yaşayan insanın mutlu olması beklenebilir mi?
İlim, Allah’ın kâinata koyduğu kanunların keşfedilmesi ve bunun insanlığın saadeti için kullanılması iken, fotokopicilik ve kopyacılıktan ileri gitmeyen bir ilim anlayışının insana ve topluma saadet getirmesi mümkün olmayacaktır.
Yukarıda saydığım genel tasnif de ki bu hususların, yani insanın çevresinde ki olumsuzlukların kaldırılması, hiç şüphesi siyasetin çalışma alanıdır ve insanın mutlu olmasını isteyenlerin bu çalışmamaları siyasilerden istemesi şarttır.
İNSANINDAN DOĞAN ŞARTLAR
İnsanın mutluluğu, kendinden kaynaklanan iki ana ihtiyacın karşılanması ile mümkündür. Bunlardan biri maddi, diğeri ise manevi ihtiyaçlarındır. Zira insanın bir maddi tarafı yani bedeni vardır, diğer tarafı ise manevi tarafıdır ki o da ruh dediğimiz şeydir.
Eğer bu ihtiyaçların her ikisi birden karşılanmazsa insan mutlu olamamaktadır.
İçinde çoluk – çocuk oturacağı bir ev, giyinip kuşanacağı elbiseler, yiyecek ve içecekleri o insanın maddi tarafından karşılanacak ihtiyaçlarındandır.
Onun hür ve bağımsız olması, sevdiği insanlara (annesi, babası, eşi ve evlatları) ve eşyaya yakın olması ile yaratılıştan gelen ruhun tatmin olacağı tapınma ihtiyacını karşılanmasıdır.
Diğer çok önemli bir husus insanın tapınma ihtiyacıdır. Zira insan yaratılış itibariyle tapınma ihtiyacı içinde yaratılmıştır. Rabbimiz bu gerçeği; “Ben insanı ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım” hükmü bu gerçeği açıkça ortaya koymaktadır.
Bilindiği gibi buna din denmektedir. Her insanın mutlaka bir dine ihtiyacı bulunmaktadır. Ben dinsizim diyen bir insanın dini de bir takım yalan – yanlış hurafelerdir.
İnsan tapınmıyorsa veya yanlış bir takım varlıkları rab kabul ederek onlara tapınıyorsa kesinlikle ruhu tatmin olmamakta ve huzura kavuşamamaktadır.
Sonradan ihtida etmiş ve hidayete ermiş birçok Hıristiyan, “Huzuru ve saadeti ancak İslam’da buldum” diyerek itiraf etmektedirler.
Yukarıdan beri saydığımız her şeyi insana verecek ve onu mutlu edecek yöneticilere ne kadar ihtiyaç vardır. Ama bir kısmı materyalist, bir kısmı ateist (din tanımaz) bir kısmı ise işbirlikçi (düşmanın isteklerine ayarlı) olduklarından insanın mutluluğunu sağlayamamaktadırlar.
HAY-DER, bir insanın mutlu olabilmesi için gereken şartları hazırlamak üzere fikir ve görüşlerini milletimizle paylaşmayı en önemli görevlerinden birisi olarak kabul eder.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.