Muzaffer Dereli

Muzaffer Dereli

İbadet ve Huzur

İbadet ve Huzur

Şüphesiz ki Allah’ın dini en güzel ve en mükemmel dindir. O’nun emirleri de öylesine eşsiz ki, bu ancak yaşandıkça, hayata geçirildikçe anlaşılır. Onlarda öyle güzel birer hissiyât, halâvet, zevk ve tat vardır ki yine ancak uygulamakla alınır ve bilinir. Bunlar birer manevi nimettir ve yaşamayanlar büyük bir bedbahtlık içerisinde olup, onlardan mahrum kalırlar. Bütün bunların manevi zevkinden şu dünya hayatında ve şu beden âleminde mahrum oldukları için, birer hapishane hayatı yaşarlar. Zira insanın gönül âlemi ya hürdür ya da esirdir. Hür olanlar Allah’ın varlık ve birliğine sağlam bir şekilde inanan ve Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimizin getirdiklerini bizzat yaşayanlardır. Esir olanlar ise, bu manâdan mahrum olanlardır ki bunlar birinci şıkta kâfir ve münâfıklardır. Onlar dünya zevkleriyle zevklenseler bile, rahatlıkları sadece o anlıktır. O geçince ihtiyarlık ve ölüm korkusu onları sarar. İnanmak istemedikleri âhiret korkusuyla içleri gerilir, daralır ve bunalımlar yaşarlar. Bu durum Allah’ın zikrinden, kitabından, O’na inanmaktan yüz çevirmelerinden dolayıdır. Allah (c.c.) bu gerçeği şöyle beyan buyurur.

“Kim Beni anmaktan yüz çevirirse, onun için darlık vardır ve kıyamet günü onu kör olarak haşrederiz.” (20 Tâhâ 124)

İman ettiği halde ibadetten uzak olan mü’minler ise, maalesef ancak imanını hatırladığı zaman daralan kalbi biraz genişler, yine ancak ara sıra yaptığı ibadetlerle biraz rahatlar. Yoksa gerçek ibadet haz ve lezzetini ne alır ve ne de yaşar ki böyle yapmakla kişi kendisine gerçekten zulmetmiş olur. Zira dünya hayatında böylesine eşsiz, dünyalık bir şey verilmekle elde edilemeyen bir zevk ve neş’eden, rahatlık ve huzurdan mahrum olduğu gibi, âhiret yurdundaki o eşsiz nimetlere kavuşmadan önce acı ve ızdırap yaşayacaktır. Daha sonra cennet hayatına geldiğinde bile, yüksek dereceler göremeyecektir. Bu da tabii ki inananlar için önemli bir kayıptır.

İbadetten alınan zevk, neş’e ve duyulan hazzın da tabii ki dereceleri vardır. Abid ve zahid, salih ve alim kimselerin aldığı lezzetle bizim halimiz bir değildir. Pek tabiidir ki Efendimiz (s.a.v.) başta olmak üzere peygamberlerin aldığı haz daha da başkadır.

Yakîni bir iman ile Allah’a yönelen, âyet-i kerime ve hadis-i şerifleri okuyup dinledikçe, yakîni bir kat daha artıp korku ve ümitle O’na yönelen kullar ki onlar, ne iyi kimselerdir. Onların aldığı haz, dünya zevklerinin hiçbirinde asla olamaz ve onlar bu gerçeği daima itiraf ederler. Allah (c.c.) da onların bu halini şöyle bildirir.

Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah'ın âyetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir.” (8 Enfal 2)

İşte gerçek mü’min olmanın ölçüsü de buradadır. Yine âyet-i kerimelerde onlara dair şöyle buyrulur:

Bunları ne ticaret ve ne de alışveriş Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoyar. Bunlar, gönüllerin ve gözlerin döneceği günden korkarlar.” (24 Nûr 37)

Âyetlerimize ancak, kendilerine hatırlatıldığı zaman secdeye kapananlar, büyüklük taslamayarak Rablerini överek yüceltenler, vücutlarını yataklardan uzak tutup korkarak ve umarak Rablerine yalvaranlar ve verdiğimiz rızıklardan sarfedenler inanır.” (32 Secde 15-16)

Muhakkak ki her mü’minin ibadet hayatı olmalıdır. Bu konuda yine bizlere Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz örnektirler ki O’nun ibadet hayatından örnekler alarak yaşamaya çalışırsak, biz de ibadetimizden zevk ve neş’e duyarız. Tabii ki bunda müessir olan bazı şeyler vardır ki, onları uygulamak gerekir. Mesela en başta helal rızık, günahlardan hatta küçüklerinden bile uzak durmak ve iyilerle beraber olmak gibi. İşte o zaman kişi ibadetini aşk ve şevk içerisinde yaparak ondan haz alacaktır. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muzaffer Dereli Arşivi