Hesap günü ve aldırmama gafleti
İnsanların hesaba çekilecekleri gün iyice yaklaştı; hâlbuki onlar gaflet içinde haktan yüz çevirmektedirler. (Enbiyâ Suresi -1)
Dünya, önceki hayattır ve ahiretin tarlasıdır. Ahiret sonraki hayattır ve hesap verme yeridir. Haşir; Allah’ın insanları, kıyamet koptuktan sonra hesaba çekmek üzere bir araya toplamasıdır. Ne yazık ki dünya insanlarının pek çoğu ahirete inanmazlar. İnsanlar teklifsiz, başıboş ve kendi nefsinin keyfine bırakılmamıştır. Öldükten sonra dirilmek ve hesap vermek amentünün gereğidir ve mü’min kimse buna teslim olur, inanır. Kıyamet suresi 36. Ayette: ‘İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanıyor?’ Allah (cc) dünyayı, hayatı ve ölümü imtihan için yaratmıştır. Kimin daha güzel işler yapacağını ortaya çıkarmak için ise uyarmıştır. Dünyada insana sayılamayacak kadar çok nimet vermiştir. Haşir kavramına bakarsak toplanmak, bir araya gelmektir. Hesap günü ise, dünya hayatının hesabının Allah’a verileceği gündür. Enbiya suresinin başındaki bu ayeti kerimede, insanların bu nimetlerden bir gün hesaba çekileceği ve o günün yaklaştığı haber verilerek uyarılmakta, o gün için hazırlıklı olmaları istenmektedir.
İnsanoğlunun ahiret hayatı, dünyadaki ömrüne göre değil, dünya hayatında yaptığı amellere göre olacaktır. Unutulmamalıdır ki ölüm ve hesap günü haktır. O halde ölmeden evvel ölüme hazırlık yapılmalıdır. Bu azık hazırlığıdır; dünya hayatını ıslah etmekle olur. Dünya hayatını ıslah etmek, ondan her türlü kötülüğü, bozgunculuğu kaldırmak, bütün insanlar için iyilik ve adaleti gerçekleştirmek ile olur.
İmtihan için yaratılan İnsanoğlu yalnız tek bir Allah’a teslimiyet hürriyetini yanlış yönde kullanır ise nefsinin isteklerine uymuştur. Kendine verilmiş olan bu sınırlı ömrü gaflet içinde geçirmiştir. Gaflet aldırmamaktır! Gaflet Unutmaktır: Allah’ı, hesap gününü unutmaktır. Gerçeklere sırt çevirebilmekle gerçek ve hak olan ‘hesap günü’ nden kaçamaz insan. Tövbe edip Allah’a kulluk görevlerinde gereken hassasiyeti göstermeli, başıboş bir varlık olarak yaratılmış olmadığının bilinciyle yaşamalıdır. Bilelim ki; Allah’tan sakınmayan bir kalp başa beladır. Burada bir küçük hikâye anlatalım:
Abbasi’lerin ünlü halifesi Harun Reşid zamanında yaşamış olan Behlül Dana; zaman zaman aklından zoru olan kimselere has tavırlar takınır, herkes de bundan dolayı kendisini deli sanırdı. Ama bunu maksatlı yapardı. Behlül daima Harun Reşid’in yakınında bulunur, çeşitli sebeplerle onu uyarırdı. Bir gün Behlül, üstü başı toz toprak içinde uzun bir yolculuktan gelmiş olmanın belirtileri ile Harun Reşid’in huzuruna çıktı. Harun Reşid sordu:
– Be ne hal Behlül, nereden geliyorsun?
– Cehennemden geliyorum ey hükümdar.
– Ne işin vardı cehennemde?
– Ateş lazım oldu da ateş almaya gittim.
– Peki, getirdin mi bari?
– Hayır efendim getiremedim. Cehennemin bekçileriyle görüştüm, onlar “Sanıldığı gibi burada ateş bulunmaz, ateşi herkes dünyadan kendisi getirir” dediler.
Allah (cc) İslam ile yaşanmış bir hayattan başka hiçbir şeyi kabul etmeyecektir. Evet, hesap günü vardır ve hesaplaşma gerçekleşecektir. Herkesin kendi derdine düşeceği hesap günü Allah’ın huzurunda ilk yaratıldığı gibi yalnız kalacağız. Allah (cc) kibir, haset, kötü ahlaklardan temizlenmiş, imanın tadını alan ‘selim kalp’ versin. Salim bir yaşantı ile doğrulardan yazsın. Enes b. Malik (ra)’den nakledildiğine göre Allah Resulü (sa) şu duayı yapardı: “Ey Allah’ım! Fayda vermeyen ilimden, huşû duymayan kalpten, işitilmeyen (kabul görmeyen) duadan ve doymayan nefisten sana sığınırım.’ Sonra,‘Ey Allah’ım! Bu dördünden sana sığınıyorum’ derdi.(Nesâî, İstiâze, 21)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.