Her Şeyin Aslı Güzel
Gençlerle, çocuklarla…
Sevgili kardeşlerim,
Annenize bir hediye almayı düşündünüz.
“Anneme ne alayım acaba?” diye dünürken aklınıza gelen güzel bir düşünce ile O’na çiçek almayı uygun buldunuz.
Çiçekçiye gittiniz. Dükkânda bakıyorsunuz.
Çok güzel çiçekler var ama aynı çiçekçide yine güzel yapma çiçekler de var.
Siz annenize gerçek çiçek mi alırdınız, yoksa yapma çiçek mi?
Gerçek çiçek alırdınız değil mi?
Ne kadar da güzel olsa, gerçek çiçeğin yerini hiçbir sahte (yapma) çiçek şey tutamaz da onun için…
Elinizde bir güzel yazı var. Onu fotokopi ile çoğaltıyorsunuz.
Şimdi artık elinizde aynı yazıdan çok var.
Ama hiçbir fotokopi asıl sayfa kadar net ve güzel midir?
Size bir başka örnek daha vereyim.
Yediğiniz gıdalara dikkat ediyor musunuz?
Bizim çocukluğumuzda mis gibi kokan ve tadına doyum olmayan domates, biber, patlıcan, gibi sebzeler, çilek, karpuz, kavun gibi meyveler vardı.
Şimdi yediklerimiz güya gerçek sebze ve meyveler… Ama hiç birinin tadı da renkleri de eskisi gibi değil.
Daha iri daha kilolu yapacağız ve daha çok para kazanacağız diye sebze ve meyvelere tabii olmayan ilaçlar (hormonlar) eklendi.
Daha önemlisi şimdi yediğimiz bütün sebze ve meyvelerin daha tohum halinde iken özleri değiştirildi (GDO’lu bitkiler).
Ve artık hepimiz bu tatsız, renksiz şeyleri yiyip durmaktayız.
Elbette bunların insan bünyesine zararları da var ama bunlar için henüz yeterli açıklama yapılmıyor.
Tarihin en şerefli bir milletiyiz.
Asırlarca birçok ırkı, birçok dini ve birçok dili bin yıldan fazla yönetimimiz altında tutmuşuz. Bunların malını, canını, ırzını korumuş, haklarını sonuna kadar savunmuşuz.
Bizim idaremiz altında ne kadar mutlu olduklarını kendi tarihçileri söylemektedirler.
Şimdi bizim içimizden bazı adamlar gelmişler, bizi başka topluluklara (Batılılara…) benzetmeye çalışıyorlar. Her şeyimizi onların ki gibi yapacakmışız (!)
Biz niçin kendimiz gibi olmuyoruz da başkasına benzemeye çalışıyoruz?
O, başkası dediklerimizin kendilerini bize benzetmeleri daha isabetli olmaz mı?
Bu birkaç örnek bile “taklitçilik hastalığının” ne kadar kötü olduğunu anlatmaya yeterlidir.
Başkasına benzeye çalışmak… Gerçeği dururken sahtesine sarılmak…
İşte taklitçilik budur.
EŞEKLE TİLKİNİN ARKADAŞLIĞI
Bir eşek, akıllı bir hayvan olduğu bilinen tilkiyle arkadaşlık kurmak istemiş.
Bir gün onu, yaşadığı evin kümesinden tavuk çalarken görmüş ve;
“Tilki arkadaş…” demiş. “Biz seninle arkadaş olabilir miyiz?”
Tilki bir eşeğe bakmış, bir eşeğin yaptığı teklifi düşünmüş ve;
“Neden olmasın” demiş. Eşek sormuş,
“Seninle arkadaş olabilmem için benim ne yapmam lazım?” Tilki de;
“Her halde önce bana benzemen lazım…” diye cevap vermiş. Bu sefer eşek;
“Sana benzemem için ne yapmalıyım?” demiş. Tilki;
“Senin kulakların ve kuyruğun uzun… Önce bunların kısaltılması lazım”
Eşek berbere mi yoksa nalbanda mı gitmiş, kulaklarını kestirmiş, kuyruğunu kısalttırmış.
Tekrar tilkinin yanına dönen eşek, tilkiye;
“Nasıl olmuşum? Sana benzemiş miyim?” diye sormuş. Tilki;
Eşeğe bakar bakmaz, bir kahkaha koparmış ve;
“Ayol… Sen ne olmuşsun böyle?” ve ilave etmiş;
“Bırak bana benzemeyi, şimdi sen bir eşek bile değilsin, artık…” demiş.
Anlata biliyor muyum, sevgili kardeşlerim.
Sevgili kardeşlerim,
Annenize bir hediye almayı düşündünüz.
“Anneme ne alayım acaba?” diye dünürken aklınıza gelen güzel bir düşünce ile O’na çiçek almayı uygun buldunuz.
Çiçekçiye gittiniz. Dükkânda bakıyorsunuz.
Çok güzel çiçekler var ama aynı çiçekçide yine güzel yapma çiçekler de var.
Siz annenize gerçek çiçek mi alırdınız, yoksa yapma çiçek mi?
Gerçek çiçek alırdınız değil mi?
Ne kadar da güzel olsa, gerçek çiçeğin yerini hiçbir sahte (yapma) çiçek şey tutamaz da onun için…
Elinizde bir güzel yazı var. Onu fotokopi ile çoğaltıyorsunuz.
Şimdi artık elinizde aynı yazıdan çok var.
Ama hiçbir fotokopi asıl sayfa kadar net ve güzel midir?
Size bir başka örnek daha vereyim.
Yediğiniz gıdalara dikkat ediyor musunuz?
Bizim çocukluğumuzda mis gibi kokan ve tadına doyum olmayan domates, biber, patlıcan, gibi sebzeler, çilek, karpuz, kavun gibi meyveler vardı.
Şimdi yediklerimiz güya gerçek sebze ve meyveler… Ama hiç birinin tadı da renkleri de eskisi gibi değil.
Daha iri daha kilolu yapacağız ve daha çok para kazanacağız diye sebze ve meyvelere tabii olmayan ilaçlar (hormonlar) eklendi.
Daha önemlisi şimdi yediğimiz bütün sebze ve meyvelerin daha tohum halinde iken özleri değiştirildi (GDO’lu bitkiler).
Ve artık hepimiz bu tatsız, renksiz şeyleri yiyip durmaktayız.
Elbette bunların insan bünyesine zararları da var ama bunlar için henüz yeterli açıklama yapılmıyor.
Tarihin en şerefli bir milletiyiz.
Asırlarca birçok ırkı, birçok dini ve birçok dili bin yıldan fazla yönetimimiz altında tutmuşuz. Bunların malını, canını, ırzını korumuş, haklarını sonuna kadar savunmuşuz.
Bizim idaremiz altında ne kadar mutlu olduklarını kendi tarihçileri söylemektedirler.
Şimdi bizim içimizden bazı adamlar gelmişler, bizi başka topluluklara (Batılılara…) benzetmeye çalışıyorlar. Her şeyimizi onların ki gibi yapacakmışız (!)
Biz niçin kendimiz gibi olmuyoruz da başkasına benzemeye çalışıyoruz?
O, başkası dediklerimizin kendilerini bize benzetmeleri daha isabetli olmaz mı?
Bu birkaç örnek bile “taklitçilik hastalığının” ne kadar kötü olduğunu anlatmaya yeterlidir.
Başkasına benzeye çalışmak… Gerçeği dururken sahtesine sarılmak…
İşte taklitçilik budur.
EŞEKLE TİLKİNİN ARKADAŞLIĞI
Bir eşek, akıllı bir hayvan olduğu bilinen tilkiyle arkadaşlık kurmak istemiş.
Bir gün onu, yaşadığı evin kümesinden tavuk çalarken görmüş ve;
“Tilki arkadaş…” demiş. “Biz seninle arkadaş olabilir miyiz?”
Tilki bir eşeğe bakmış, bir eşeğin yaptığı teklifi düşünmüş ve;
“Neden olmasın” demiş. Eşek sormuş,
“Seninle arkadaş olabilmem için benim ne yapmam lazım?” Tilki de;
“Her halde önce bana benzemen lazım…” diye cevap vermiş. Bu sefer eşek;
“Sana benzemem için ne yapmalıyım?” demiş. Tilki;
“Senin kulakların ve kuyruğun uzun… Önce bunların kısaltılması lazım”
Eşek berbere mi yoksa nalbanda mı gitmiş, kulaklarını kestirmiş, kuyruğunu kısalttırmış.
Tekrar tilkinin yanına dönen eşek, tilkiye;
“Nasıl olmuşum? Sana benzemiş miyim?” diye sormuş. Tilki;
Eşeğe bakar bakmaz, bir kahkaha koparmış ve;
“Ayol… Sen ne olmuşsun böyle?” ve ilave etmiş;
“Bırak bana benzemeyi, şimdi sen bir eşek bile değilsin, artık…” demiş.
Anlata biliyor muyum, sevgili kardeşlerim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.