Gülzâr (1)
Konfüçyüs asırlar önce: “Çiçek dolu bir bahçe ile kitap dolu bir evden başka yaratıcımdan bir şey istemem” demiş ama gül ve çiçeğe olan sevgi ve muhabbeti doruklaştıran Müslümanlar olmuşlardır.
Saflığın, sadeliğin, sadakatin, güzelliğin, sevginin, muhabbetin, aşkın… remzini, numunesini gül ve çiçekte bulmaya çalışan Müslümanlar, hakikatte peygamberlerinin huy, koku, güzellik ve saflığını, Allah’ın bu nadide varlıklarında bulup tatmin olmanın yollarını aramışlardır. Gül, çiçek ve benzerleri ile özdeşleşmişler, hayatlarının vazgeçilmezleri olmuştur.
Türkler; Hz. Muhammed’i güle benzetmişler, gülün güzelliğinde ve kokusunda O'nu bulmuşlar, aşkın, sevginin, muhabbetin alâmeti, timsali olan gülde O’nu ve O’nun kokusunu aramışlar, bu aşkın temâyüzü ve yansıması olarak revaklara, portallere, sütunlara, mihraplara, tekke ve türbelere, kabir taşlarına, çeşme başlarına nakış nakış gül figürleri işlemişler, bu aşk ve iştiyakın ateşiyle, mermeri bal mumu gibi yumuşatıp, ona içlerini dökmüşlerdir.
Tasavvufta, tarîkatta, kasidelerde, nâtlarda, muhammes ve murabba’larda, hatta şarkıların birçoğunda zikredilen gülden maksat, Allah Resûlüdür. Yunus:
Gül Muhammed teridür bülbül onun yâridür,
Ol gül ile ezelî cihana bile geldüm.
Demiştir. (1) Bazı efsanevi rivayetlerde de: Miraç Gecesi Hz. Peygamberin mübarek vücudunda oluşan terler damlamış, yeryüzüne düşünce kırmızı gül olmuşlardır. (2) Yine bu rivayetlerden bazılarında da Peygamberimiz vefat ederken gül’e: “Benim kokum sende emanet kalsın” demiş…
Süleyman Çelebi bu olayla beyitlerini şöyle süslemiştir:
Terlese güller olurdu her teri
Hoş direrlerdi terinden gülleri
Yunus meşhur “Sarı Çiçek” ilâhîsinde hem sorar, hem cevap verir:
Sordum sarıçiçeğe, gül sizin nenüz olur
Çiçek eydür derviş baba, gül Muhammed teridür
Bundan dolayı gül görüldüğünde, gül yağı, gül suyu koklandığında, gül şerbeti içildiğinde, gül kokulu şekerler yenildiğinde… Salâvat okumak, Peygamberimizi hatırlamak, ondan şefaat talep etmek Osmanlı neslinin adeti olmuştur. Bizim ölülerimizin kefenlerine bile zemzem ve gül suyu saçılmaktadır.
“...Rivayet edilir ki Hz. Ali son nefesini vermeden önce Hz. Selman’dan bir deste gül istemiştir. Selman bir deste gül getirmiş, Hz. Ali bunu koklamış ve teslim-i ruh etmiştir. Bu sebeple bazı tarikat mensupları üzerlerine giydikleri hırkayı “Deste Gül” adıyla anarlar (3) ve genelde elbise, sarık ve kullandıkları eşyaların birçoğunda gül rengi olan kırmızıyı tercih ederler.
Süleyman Çelebi Mevlidinde şöyle der:
Çünkü nûrun rûşen etti âlemi
Gül cemâlin gülşen etti âlemi
Yine bu gül dolayısıyla Peygamber sevgisi, su üzerine gül motiflerinin işlenip kâğıda alınması olarak icra edilen Ebrû sanatını ortaya çıkarmıştır. Bu gül ve çiçek sevgisi o raddeye varmış ki, bir devre Lâle Devri diye isim verilmiş ve Tabip Mehmet Aşkî’nin eserinde 1350 çeşit lâle isminden bahsedilmiştir. Avrupa’ya lâleyi ecdadımızın tanıttığını kendileri de kabul etmektedirler. Türklerde gül ve çiçek hayranlığı aşk derecesinde idi. İkinci Viyana bozgunundan sonra, savaş meydanında kalan Serdar-ı Ekrem Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın çadırına giren General Sobiesky, Kraliçeye yazdığı zaferini müjdeleyen mektubunda: “buranın çadır değil botanik bahçesi olduğundan sitayişle bahseder.” (4) Ecdadımız savaş meydanlarına bile gül ve çiçek taşımışlardır.
Bu Milletin güle olan aşkını gülle başlayan isim ve adların çokluğundan da anlayabiliriz. Bir çırpıda akla gelenler: Ayşegül, Fatmagül, Pembegül, Gülten, Gülfem, Gülendam, Gülbahar, Güldane, Gülistan, Gülsüm, Gülseren, Güllü, Gülşah, Gülpembe, Gülnihal, Gülnaz, Gülcan, Gülperi, Gülçiçek…
Camilere, tekkelere, türbelere... yine gül ile başlayan isimler verilmiş: Gülbaba Tekkesi, Güldede, Laleli Baba, Gül Ana, Güllü Ana tekkeleri… (5)
Şarkı makamlarımıza yine gül ve Peygamberimizi hatırlatan isimler verilmiş: Gülizâr, Gülşen-i vefâ, Gül-deste, Gonca-fem. (6) Hicaz, Kürdili Hicaz, Hüseynî...
Fatih Sultan Mehmet Nigarî’nin yaptığı, dünyaca meşhur minyatürde gül koklamaktadır. O gülde Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed’in remzidir. (7) Mevlid Kandiliniz mübarek olsun.
---------
1- Türk Edebiyatı Dergisi, Mart 2005, sayı: 377, s. 69.
2- Türk Edebiyatı Dergisi, Mart 2005, sayı: 377, s. 69.
3- Bilal Kemikli, “Türk Kültüründe Hz. Peygamber ve Gül İmajı”, Türk Edebiyatı Dergisi, Kasım 2004, sayı 373, s. 26.
4- Max Kemmerich, “Avrupa Tarihinden Garip Vak’alar”, Hazırlayan Îsa Dedeoğlu, İstanbul, 2001, s. 56; Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Tarihi”, Ötüken Yay. 1971, c. 6, s. 37, 125.
5- N. S. Banarlı, “Resimli Türk Edebiyatı”, M. E. B. Yay. İst. 1998, s. 1298.
6- Ferid Devellioğlu, “Osmanlıca Türkçe Sözlük”, Aydın Yay. Ank. s. 959.
7- Ahmet Kabaklı, “Türklerde Peygamber Sevgisi”, Kutlu Doğum Haftası, 1989, s. 33.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.