Felâket ve Olaylardan Ders Almak
Önce Trakya, sonra İstanbul’daki sel felaketi ve can kayıpları Türkiye’yi can evindin vurdu. Mahalli yöneticilerin yanlışları, yıların ihmali, çarpık yapılaşma, vatandaşın dere yataklarını çöplük gibi kullanması, Sinan’ın yaptığı köprülerin bazı gözlerinin iptal edilmesi bu acı sona sebep oldu.
Türkiye’de önemli olaylar sonunda faturalar genelde yöneticilere kesilir. Ama vatandaş da sütten çıkmış ak kaşık gibi değildir. Burada belediyenin dere yatağındaki evlerin istimlâki konusundaki isabetli kararı bir siyasi parti yöneticilerinin tahriki ile iptal ettirilmemiş olsa idi sonuç bu kadar acı olmaya bilirdi. Bu aşırı yağışın zararını hiçbir tedbir önleyemezdi. Bu olay bana 1950’lili yıllarda şahit olduğum bir sel olayını hatırlattı.
Bir yaz günü, havanın günlük güneşlik olduğu, Meram’a bir damla yağmurun düşmediği bir sırada büyük bir sel geldi. Sel, Meram Çayı’na sığmadığı gibi yolu da bir metre doldurdu. O zamanlar “Sel evine çok yağmur yağmış” denildi. Tehlike can kaybı olmadan birkaç kerpiç evin yıkılması ile atlatılmıştı.
İstanbul’da olduğu gibi Konya’da da benzer hatalar yapılıyor. Vatandaş çöpünü, bahçesinden yolduğu otları, küçük ırmaklara atıyor, bu yüzden de su yollarında tıkanmalar meydana geliyor ve neticede sular yollara taşarak tahribata sebep oluyor. Bu durumu defaatle gördük ve yaşadık.
Sel felâketinin yaraları sarılmadan, geçen hafta üst üste yaşanan 4.5 ve 4.7’lik iki sarsıntı Konya’da paniğe sebep oldu. İlk depremden hemen sonra yapılan açıklamalar yatıştırıcı idi. İkinci depremden sonra fısıltı gazetesi devreye girdi. Bir yetkilinin, “Deprem bir hafta devam edebilir, Konya’da daha şiddetli depremler olabilir” şeklindeki açıklamaları halkı endişeye ve paniğe sevk etti. Eğer halka yardımcı olamıyorsanız, böyle açıklamalara hiç gerek yok. Küçük sarsıntılarla devam ediyor ama korkulan deprem olmadı. Bunlar talihsiz açıklamalardı.
Konya Büyükşehir Belediyesi Jeolojik ve Etüdü Proje Başkanı Abdülkadir Bulduk’un açıklaması daha gerçekçi ve ikna edici idi. Belediye başkanlarınınkiler de öyle. Özellikle Abdülkadir Beyi takdir ve tebrik ediyoruz.
Selçuklu döneminin en zarif, en ince ve en uzun minaresi Darülhadis Medresesi mescidinin minaresidir. Konya’da yedi asır içerisinde onu yıkacak şiddette bir deprem olmamış. 1901 yılındaki bugünkü deprem şiddetinde bir depremde minare birinci şerefesine kadar yıkılmış. O tarihten itibaren Konya’da geçen haftaya kadar o şiddette bir deprem daha yaşanmadı. Bunun dışında birisi 1968 yılında, Konya olaylarının cereyan ettiği akşam, diğeri de geçen yıllarda yine bir ramazan ayında teravih namazı sırasında meydana gelmişti. İkisi de küçük sarsıntılardı.
Her iki sarsıntıda da 10-15 dakika sonra içeri girdik ve hiçbir korku ve endişeye kapılmadan yaşantımızı devam ettirdik. Atalarımız “Korkunun ecele faydası yoktur” diye ne güzel söylemiş. Yukarıda ifade ettiğimiz açıklamalar, daha şiddetli deprem olacakmış söylentileri, doğumevi ve hastanenin boşaltılması, sebebiyle en büyük panik Cuma günü yaşandı. İnşallah gereken ders alınmıştır.
Acılar paylaşıldıkça hafifler, mübarek günler bitmeden, sel mağdurlarının yaraları acilen sarılmalı, bunun için odalar vakit kaybetmeden devreye girmelidir. Bu felaketler atlatılır. Esas felâket birlik ve kardeşlik ruhunun zedelenmesindedir. Ülkede buna doğru bir gidiş var. Bunun önlenmesi gerekir.
Herkse geçmiş olsun. Sel felâketinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, kederli ailelerine sabır diliyoruz.
Tebrik: Okuyucularımın ve bütün kardeşlerimizin bugün idrak edeceğimiz bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecelerini tebrik ediyor, böyle mukaddes gün ve gecelerin kurtuluşumuza vesile olmasını Allah’tan niyaz ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.