Ahmet Güldağ

Ahmet Güldağ

Eve yerleşim, düven sürme, karneli ekmek

Eve yerleşim, düven sürme, karneli ekmek

Konya’daki yeni yapılmış evimize geldik ama şimdilik ev bomboş.

Tabii düzenleme için anneannem Ayış Nene’ye misafir olduk.

Ev düzenlene dursun ev ve müştemilatını anlatayım.

Konya tipi ev. Arası mabeyinli iki oda tipinin, iki katlısı ve kırmalısı.

Yukarıdaki iki oda ve aşağıdaki bir oda oturma aynı zamanda yatak odaları. Diğer odanın zemini üç merdiven aşağıda. O zamanlar buzdolabı diye bir şey olmadığından burası izbe yani serin yer olmakta, yemekler sıcaktan korunacaklar buradaki tel dolap vs. yerleşir.

Evin önü Sille Taşı ile kaplanmış hayat. Arkası yani kuzeyinde mutfak ve yakacak vazifesi gören örtme.

Örtmenin içi köy ocakları gibi kemerli ocak ve içinde toprak ocak. Bahçe açıklık kısmına tandır yapıldı yanına da toprak ocak.

daricilar-mah.-evimiz-1939-1973-arasi-mekanim-001.jpg

***

Eve yerleştik ama o yıllarda 2. Dünya Savaşı dolayısıyla (1940) ekmek karne ile veriliyor bizim karnemiz olmayınca komşulardan ödünç tandır ekmeği aldık. Tandır kurulunca amcalarımın köyden getirdiği unla tandırda ekmek yapılmaya başlandı.

***

Hayat eskisinin aynı ben mağazaya gidiyorum. Babam şimdiki Şahin Oteli yerinde bahçeli kahvede muallim arkadaşları ile sohbette annem ev işinden sonra mahalle kadınlarından birinin üstü kapalı giriş yerine oturup el işi veya sebze ayıklayan diğer kadınlarla kuşluk başlayıp ikindiye kadar sohbetteler.

***

Bir gün yine babam kapalı yaylı getirip bizi Dedeler Köyü’ne götürdü.

Büyümüş olduğum için herkesi tanımaya başladım tabii.

Anam yine evin dışı bir kenara geldi ama ne ben nede o, bir sarılma olmadı nedense.

Yün çorap örmüş onu hediye etti biraz bakıştıktan sonra ayrıldık.

Köyün harman zamanıydı. Harman yerinde getirilmiş buğday sapları yere serildi üstüne atların çektiği altları çakmak taşı dizili düvenlerin üstüne binip sürmeye başladık.

Günlerce olan işlemde saman tozları sırtımızı yakıyor kaşınıyorduk.

Köyün eşrafından dedem olan Hacı Hüseyin Ağa vefat etmişti. Sülalesinden olanların bir kısmının resmini sunmaktayım.

Resimde oturanlar sağdan itibaren. Babam, Babaannem Hacı Rabia Hanım, Büyük amcam köyün camisi imamı Tahir ağa. Mehmet amcamın kızı Zeliha ve Tahir amcanın oğlu Hüseyin.

Ayakta olanlar sağdan itibaren Mehmet amcanın kızı İrebiye, ağabeyi Ahmet, Tahir amcanın oğlu Eğitmen Abdullah, Mehmet Amcam ve eşi yengem Kezban hanım.

dedelerki-haci-hüseyin-sülalesinin-bir-kismi.png

***

Konya’ya dönüş ve ben yine mağazaya gidiş. Boş zamanlarımda çocuk mecmuaları ve Köroğlu Gazetesi’ni alıp okumaktayım.

Köroğlu Gazetesi her devleti bir milli kıyafeti ile Avrupa haritası üzerine oturtur savaşın durumunu yazardı.

1939 Eylül’ünde başlayan Alman- Polonya Savaşı Ruslar’ın da hücum etmesiyle Varşova’da Alman – Rus kuvvetleri buluşmuş oldular.

Almanların Führeri Hitler durmadı. Fransa’nın Almanya hudut boyu demir duvarı Majino üzerinden değil Belçika’yı ve Hollanda’yı vurarak birer günde teslim alıp Fransa’ya hücum etti..

Beş günde Fransa teslim bayrağını çekti.

Onlar savaşa dursun o yaşta haber merakı bende eksik değildi. Emsallerimde göremiyordum.

***

Eylül ayı gelince yine Gaziler yolu göründü. Mutlu şoförlerin kaptı kaçtısı ile gidecektik.

Babam bir kız getirdi. Meğer bu kız Gaziler’li imiş. Kadın sermayedarların eline düşüp çıkamamış kaçamamış oradan.

Babamı görünce yalvarmış beni kurtar diye. Oda ana ve babasına götürmek üzere getirip bindirdi ama…

Sermayeci kadın iki Jandarma ile gelip arabadan indirdi.

Babam Jandarmalara durumu söyledi ama kurtaramadı ve aldılar gittiler.

Jandarmalar neden sermayedar kadına uydular anlayamadım.

Ve Gazilere hareketle önce Yağcıya vardık sonra da hayvanla Gazilere ulaştık…

***

Gelecek hafta Allah’ın izniyle görüşmek üzere…

***

Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Güldağ Arşivi