Dijital Çağın Oyun Çağı Çocukları-2
“Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar.” Hadisindeki çocuk daha 0-7 yaş aralında ve oyun çağındadır. İnsan gördüğünün peşine düşüyor, yalan yanlış demeden, dinlemeden2. İnsanın kötülüğe meyilli olması yönü ürkütüyor. Müslim’de geçen bir hadisinde Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem“ kendisini gece yanan ateşe üşüşen kelebekleri ateşten uzaklaştıran birine benzeterek, insanları kötü sonuçlardan uzaklaştırmaya çabaladığını” belirtmiştir. Bir insanın karakteri eğlence tarzının içinde saklı olarak verilebiliyor demek ki. Çocuk hayata oyunla başlıyor ve oyun çocuğun en yakın dostu, birçok şeyi oyun tadında algılıyor. “Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden sorumlusunuz.” Buhârî, Müslim hadisinde ise çocuk eğitiminde ebeveynlerin sorumluğu ön plana çıkıyor. Bu hadis ışığında İslam âlimlerinden İbn Kayyım “Kıyamet günü Allah babalardan dolayı çocukları sorguya çekmeden önce, evlatlardan ötürü babaları sorguya çeker.” demiştir. Gazali ise, eğitici kimsenin kendi yapmadığı bir şeyi nasihat etmeye hakkı olmadığını belirtir.
Oyun, çocuk ve gencin doğal bir yol arkadaşıdır. “Abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz” demişler. Ancak oyunun doğallığı bozulunca yapay unsurlarla müdahale kolaylaştı. Bu olumsuz müdahalelerle mücadele zorlaştı. Dijital çağ öncesi insan yüzlü iblisler varken şimdi şeytan da dijitalleşti. Dijitalleşme ile beraber oyunların kayboluş hikâyesi de gerçekleşti. Bu bir ‘kopuş’ hikâyesi diyebiliriz. Bazı çocuklarımız keşkek, tarhana, ev yoğurdu ve pekmezi; köylerinin adlarını veya iki üç kuşak önceki dedelerinin isimlerini neden bilmiyorlarsa eski oyunları da onun için bilmiyorlar. Mevlana bu durumu avcı-kuş örneğiyle muşahhaslaştırmak ister. “Nice insan suratlı şeytanlar vardır. Onun için, her ele el vermek uygun değildir. / Kuş tutan avcı, kuşu avlamak için ıslık çalar, ötme taklidi yapar. / Aşağılık kişi, dervişlerin sözlerini, bir selim kalpli kişiye afsun okumak, onu efsunlamak için çalar. / Erlerin huyu, açıklık ve sıcaklıktır; aşağılıkların işi, hile ve utanmazlıktır.” Unutulmamalıdır ki; insan faziletini kemale eriştirirken bunu cismiyle değil ruhuyla başarır.
Sadece suçu dijitalde bulup kurtulmak kolaycılık olsa gerek. Dijital aletleri doğru amaçlı kullanmak kadar kullandırmak da önemli.Çocuğun eline tutuşturduğumuz dijital aleti (telefon, tv, tablet vb), başından savıcı, oyalayıcı bir unsur olarak görmemiz ahlak suçudur. Bu vebal karşısında kendimizi aklayamayız. Çocuğun yüklendiği olumsuz virüslerle dolu eğitimine tuz biber olmuşuz demektir. Çözüm önerileriyle çıkmazlardan çıkmayı düşünüyorum.
Oyun yaşamın bir parçasıdır, koparılmamalıdır hayattan. Eğitim sistemlerimiz; oyun-masal-sohbetten uzaklaşarak ‘didaktik’ hale geldi ve eğitme gücü zayıfladı. Oyun, yaşamın parçası olarak doğal eğitim ve etkileşim sağlarken didaktik yöntemler sadece bilgi aktarmakla kalıyor. Modern oyunlarda asıl unsur teknoloji ya da oyunun kendisi. Oysa çocukluğumuzun oyunlarında asıl aktör insan. Oyun “iklim” sunuyordu, onun için de etkiliydi. Kur’an’ı bile “Elif kalem gibi, be tekne gibi, te ona benzer, se ona benzer, cim karnıyarık, ha ona benzer” tekerlemesiyle öğrenirdik. Eskiden ‘hayat’ öğretirdi şimdi sadece ‘okul’ öğretme derdinde. Onun için oyunları yeniden evimize, sokağımıza, okulumuza, hayatımıza döndürmeliyiz.
Hayatı çocuklarımızla birlikte ve beraber yaşamalıyız. Birçok dijital ve modern alışkanlığımızı terk etmeye başladığımızı göreceğiz. Biz büyükler oyun konusunda ezberlerimizi bozarsak çocuklarımız yeniden oyuna dönecek. Ezberimizi bozmanın ilk adımı çocuklarımızla birlikte oyun oynamak, onlarla birlikte sokağa çıkmak, oyun alanlarını sokağın doğallığına taşımak. Belediye ve kuruluşlarla parkları ve bahçeleri oyun için uygun ortamlara dönüştürmek. Gençleri kafelerdeki yalancı hapis hayatından kurtarmak olmalı. Ayrıca “Şehirlerde her yer beton, çocukların oyun oynayacağı yer yok” cümlesini de söylemekten vazgeçmeliyiz. Kültürümüzde sokaklarda bahçelerde oynanabilecek onlarca oyun var. Dahası bu konuda oyunfest (oyun festivalleri) alanları kurulmalı. Atölyelerde unutulmuş doğal çocuk oyunları tüm materyallerle ücretsiz oynatılmalı. Belleticili oynadıktan sonra tamamen serbest zaman diliminde arkadaşlarıyla oyunu pratik yapma imkânları sunulabilmelidir. Hatta okullara bu konuda kamplar tahsis edilerek öğrenciler bir gün, bir hafta gibi zaman dilimlerinde doğa ve oyun iç içe zaman geçirmeliler.
Oyun çocuk için eğlence, arkadaş edinme, paylaşım, iletişim, fiziksel gelişim, kendini ifade, yetenek gelişimi, değer aktarımı, sabır öğrenimi, hayata alışma, güvenli ortam oluşturma ve daha çok şey demektir. Bu haliyle oyun, müthiş bir ‘öğrenme iklimi’ sağlar. Oyun başlı başına bir okuldur. İnsan çocuk olsun yetişkin olsun yapılanları taklit etmeye iten bir içgüdü vardır. Çocuklarda bu seziş bir kayıt gibi işler. Çocuk takdir edilen davranışı ‘taklit edilmeye’ değer bulur ve onu uygulamaya yönelir Bu yüzden çocuk ve gencin fıtratına uygun olan ve tüm bedeni aktif bir şekilde çalıştırmasını sağlayan oyunları oynamasına imkân tanınmalıdır. Oyun için toprak, kırlar, bahçeler tercih edilmeli bu yaş çocuğuna. Çocuklar gündüz sakinken oyun planlanmalı, geceleyin oyun oynanmamaya, uykularını alabilmesi için erken yatmaya hazırlanmalıdır. Gelişim açısından uyku ve rüya önemlidir. Çocuğu hayata hazırlarken olduğu gibi oyunda da küçük sorumluluklar verilmelidir. Kendine güven kazanması sağlanmalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.