Devlette devamlılık esastır
Gençlik inceleme yazı serisi
Bi’setin (peygamberliğin) 12. yılında Medine’den gelerek Akabe de Peygamberimize biat eden ve adına birinci Akabe biati denilen olay da Peygamberimiz Müslümanlara, aynı zamanda onların başı olduğunu da kabul ettiriyor ve onlardan her hal şart altında kendisine itaat edeceklerinin sözünü alıyordu.
İman, bir insanın kelime-i tevhit veya kelime-i şahadet getirmesiyle olurken biat, Müslümanların Peygamberimizin elini tutmaları ve “senin emirlerine itaat edeceğiz” şeklinde gerçekleşiyordu. Nitekim Fetih suresi 10. Ayetinde Rabbimiz biat konusunda; “Sana biat edenler gerçekte Allah’a biat etmişlerdir. Allah’ın eli o biat edenlerin eli üstündedir…” buyurmakla “biat etmenin” Müslümanlara farz olduğu anlaşılmaktadır.
Ertesi yıl yani bi’setin 13. yılında Medine’den Mekke’ye gelen ve ikisi de kadın olan Müslümanların sayısı 75’e çıkmıştı. Bu kafile yine Akabe kayalıklarına çağrıldı ve Peygamberimize biat ettiler. Buna da 2. Akabe biati denmektedir.
Medine’de sayıları 80 – 90 kişi kadar olan Müslümanlar henüz başsız, yani sevk ve idareden yoksunlardı. Bu arada Mekke’den birçok Müslüman da Medine hicret etmişti.
Ancak hemen ifade etmeliyim ki atalarımızın; “kırk işçi, bir başçı” sözü henüz gerçekleşmemişti. Bu oluşum, Peygamberimizin Hazret-i Ebubekir efendimizle Medine’ye Hicret etmeleriyle gerçekleşti ve böylece Peygamberleri aynı zamanda onların başı (başkanları, komutanları) oldu.
Medine’de toplanacakları, kararlar alacakları, seriye (askeri müfreze) sevk edecekleri, Medine dışına elçiler gönderecekleri ve Medine dışından gelen elçileri kabul edecekleri, ilmi çalışmalar yapacakları, gelen davalara bakacakları ve bunları karar bağlayacakları, düğünlerini akt edecekleri ve nihayet ibadet edebilecekleri bir binaya ihtiyaçları vardı. Mescid-i Nebevi bu sebeplerle çok amaçlı bir bina oldu.
Müslüman bir toplumda önce baş belirlendi sonra da ihtiyaç olan konularda ve yerlerde vali, komutan, İslam’a davet elçileri tayin (atama) suretiyle gerçekleşti.
YUKARIDAN AŞAĞIYA KURULAN PİRAMİT
İslam’da devlet piramidinin oluşumu yukarıdan aşağıyadır ve Peygamberimizin vefatından sonra Halifelerin belirlenmesinde de yine takip edilen yol takip edilmektedir.
Peygamberimizin irtihalinden sonra Ensar (Medineli) ve Muhacirlerin (Mekkeli) önde gelenleri ben-i Sakafe de bir araya geldiler. Burada Hazret-i Ömer, Ebu Bekir’e biat etmesiyle Halife belirlenmiş oldu ve diğer sahabeler de Ebu Bekir efendimize biat ederek yeni başlarına (başkan, emir, halife, reisi, imam) kavuştular. Daha sonra da Medine’de ki ve Mekke’de ki bütün Müslümanlar yeni Halifeye biat ederek teşkilat yapısını güçlendirdiler.
Ebu Bekir Efendimiz, vefat edeceği zaman yerine Ömer’e biat edilmesini ve onun Halife yapılmasını istemesini istedi. Bu devlet piramidi oluşumunda karşımıza çıkan ikinci bir metottur. Nitekim Müslümanlar, bu isteğe uydular, hiçbir Müslüman nefsaniyet yaparak “Halife seçiminde benim görüşüm ve kararım alınmadı” demedi. Çünkü onlar, Halifelerin belirlenmesinde uygulamalarının İslami bir sistem olduğunu biliyorlardı.
Hazret-i Ömer’in namaz kılarken sırtından bıçaklanarak ağır yaralanması üzerine orada bulunan Müslümanlar, halife olarak kendilerine kimi teklif ettiğini sorunca Hz. Ömer; “Hz. Osman’ın ve oğlum Abdullah’ın da içinde bulunacağı 6 kişilik bir heyetin, kendi içlerinden birisini Halife seçmelerini istedi. Ama oğlum Halife olmasın” çünkü “bir evden bir kurban yeter” dedi. Bu sözüyle Hz. Ömer, devlet idaresinde saltanatın önünü açmak istemedi.
Bu heyet Halife olarak Hazret-i Osman’ı belirledi ve Müslümanların ona biat etmeleri için adını ilan etti.
Hazret-i Osman’ın da bir müddet sonra şehit edilmesi üzerine Sahabeler mescitte toplandılar. Bedir Eshabından olan Hz. Ammar Bin Yasir ve Eba Eyyup El Ensari (Eyup Sultan) nin (Müslümanların ileri gelenleri) istekleriyle hep birlikte Hazret-i Ali’ye biat ettiler.
Böylece Hz. Ali’nin Halifeliği başlamış oldu.
Şam valisi Muaviye ve oğlu Yezit, Hz. Osman’ın kanını bahane ederek, devletin başına seçilen Hz. Ali’ye biat etmediler ve ihtilaf (ayrılık) çıkmasına sebep oldular. İhlaf büyüdü ve Peygamberimizin torunları Hz. Hasan ve Hüseyin efendilerimiz başta olmak birçok Müslüman’ın kanının dökülmesine sebep olurlar.
Fıkıh âlimlerimiz baş belirlemede bu uygulamaya bakarak Halife (baş, imam, reis, başkan) belirlenmesi işinin o toplumun ileri gelenleri (bir evvelki emirin yakın çalışma arkadaşları) tarafından belirlenmesini daha sonra bütün Müslümanların ona biat etmeleri gerektiği kuralını vazetmişlerdir.
İslam’da devlet piramidi, tepeden aşağıya göre kurulmakta olması, “ben başkan olacağım, beni seçin…” hırsını ortadan kaldırmakta, insanları bir yarışma içerisine sokan ve hizip, kulis, tefrika, çatışma gibi kardeşi kardeşe düşüren, nefsanî davranışların oluşmasına imkân vermemektedir.
Halife (baş, emir, başkan, reis) de 2 - 3 sene için seçilmemekte, görevi onun ölümüne kadar devam etmektedir.
Orada “yenilikçi-gelenekçi, ak saçlı-genç” gibi kelimelerin de yeri yoktur. Çünkü yaşlıların bilgi ve tecrübesi ile gençlerin heyecanı ve hamlesi birleşmekte, toplum her an daha ileriye gitmektedir.
Yöneticinin süreklilik arz etmesi ise Devlet idaresi ve işlerinde devamlılık sağlamakta, her gelenin kendine göre icraat yaptığı bir yaz-boz tahtası haline gelmemektedir.
Evet, Devlette devamlılık (istikrar) esastır ama bu devamlılık, ihanet edenlerin değil, hakka inanan ve halka hizmet edenlerin devamlılığı olmalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.