Kerem İşkan

Kerem İşkan

Dar alanda ‘bol’ saltanat..!

Dar alanda ‘bol’ saltanat..!

Nasrettin Hoca’nın yaşadığı yıllarda sertliği ve gaddarlığı ile bilinen Timurlenk (Aksak Timur) önüne gelen beldeleri yakıp, yıkarak ve karşısına çıkan orduları yenerek ilerlerken yolu Akşehir’den geçecektir…

Bunu duyan Akşehir halkı Nasrettin Hoca’ya giderek;

“Aman Hocam, yaman Hocam, Timur beldemize doğru geliyormuş bizi bu gaddar hükümdarın zulmünden ancak senin nükteli sözlerin ve üstün zekân kurtarır… Bize yardım et Timur’u durdur…” diye yalvarırlar…

***

Halkını çok seven ve de aklına güvenen Nasrettin Hoca, Akşehir Ovası’na büyük bir otağ çadırı kurmalarını Akşehirlilere söyler ve büyük bir çadır kurdurur…

Kendisi de çok kıymetli bir hırkayı sırtına giyer…

Başına da adeta sini büyüklüğünde bir de fes giyer ve buna kocaman acayip bir sarık sarar, büyük çadırın içine girer oturur…

***

Timur’un öncü askerleri ovanın ortasında büyük görkemli bir çadır görünce merakla gelip çadıra bakarlar…

İçerisinde oturan adama da; “Sen kimsin, nesin?” diye sorarlar…

Hoca içinde estağfurullah çeke çeke askerlere –hâşa- ;

Ben ilahım, siz gidin sizin kumandanınız gelsin benim yanıma ben sizi muhatap almam” der…

***

Askerler biraz kızgın biraz da şaşkın ve korku içeresinde Timur’un yanına dönerler...

Telaşla; “Efendimiz büyük bir çadır gördük, ovanın yüzünde…

Vardık, baktık içinde hoca gibi bir tuhaf adam var oturuyor ‘necisin’ dedik ‘ben ilahım gidin sizin kumandanınız gelsin, siz benim muhatabım değilsiniz’ dedi ve bizi kovdu” derler…

***

Bu duruma bir hayli sinirlenen sert kumandan yanına bir gözü kör asker alır, atına binerek çadıra gelir…

Tabi Timur o zamana kadar Nasrettin Hoca’nın ismini duymuş ama kendisini hiç görmemiştir. Hoca’nın yanına gelir; “Sen de kimsin be adam?” diye hiddetle sorar…

Hoca “Ben ilahım” der...

Timur da;  

“Peki, madem ilahsın, benim şu askerin gözü kör, iyileştir onu bakalım” diye istekte bulunur...

Hoca da hemen itiraz eder;

“Yoo efendi, ben belden yukarıya karışmam”

***

Timur her dakika daha da artan bir sinir ile sakallarını kaşır;  “Öyleyse benim ayağım topal, bu ayağımı iyileştir” der...

Hoca yine itiraz eder;  

“Olmaz ben belden aşağısına da karışmam…”

Timur öfkeden tam bir nara atacakken, Hoca devam eder;

“Benim ilahlık alanım çok dar bir yer, bu dar alanda bir rahatsızlık varsa söyle derman olayım kör-topal kullarım...” der...

Timur gülmekten uzun bir süre konuşamaz Akşehir’i bağışlar denir…

***

Niye anlattık…

Bürokrasi ve siyasetin içinde çadırın içindeki Hoca gibi bazı tuhaf görünümlü o kadar adam var ki; Siyah makam arabaları… Debbedeli makam odaları… Pahalı takım elbiseler… Sekreterler, güvenlikler ve daha niceleri…

***

Yurt dışından bir yabancı gelse bunları; “Bakan, hatta Başbakan…” falan sanır…

Her gün etrafımızda gördüğümüz bunlar peki ne iş yaparlar?

Belden aşağısına karışamazlar…

Belden yukarısına da yetkileri yoktur…

O “dar” alanda şifa niyetine yukarıyı yalayarak, aşağıya söverek, bol saltanat sürerler o kadar…

Timur mu?

O hâlâ Hoca’ya gülüyor…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kerem İşkan Arşivi