"Çözüm Sürecini Ve Kürt Sorununu Elinde Rehin Tutan Bir Hükümet Var"

"Çözüm Sürecini Ve Kürt Sorununu Elinde Rehin Tutan Bir Hükümet Var"

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, hükümetin çözüm sürecini ve Kürt meselesini elinde rehin olarak tuttuğunu söyledi. Tanrıkulu, “ Bu süreci ve Kürt sorununu elinde rehin tutan bir hükümet var. Bunu...

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, hükümetin çözüm sürecini ve Kürt meselesini elinde rehin olarak tuttuğunu söyledi. Tanrıkulu, “ Bu süreci ve Kürt sorununu elinde rehin tutan bir hükümet var. Bunu her seçim öncesi kullanan bir hükümet var. Şuan yine rehin tutmuşlar, yine seçim var. Akil adamlar toplandı ve yine bir algı operasyonu yapmak istiyorlar. Kürt meselesi hükümetin elinde rehin olmamalıdır. Bu meseleyi demokrasi ve özgürlükle sigortalamalıyız.” dedi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Tanrıkulu, memleketi Diyarbakır’da basın mensuplarıyla kahvaltıda bir araya geldi. Sur ilçesindeki Liluz Otel’de düzenlenen toplantıda Tanrıkulu, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Hükümetin Meclis'ten geçirmeye çalıştığı yeni torba yasayı eleştiren Tanrıkulu, yeni yasayla birlikte güvenlik ve polis devletine doğru gidileceğini söyledi. Tanrıkulu, “ Kuvvetli şüpheden, makul şüpheye geçiyorlar. Yasal düzenlemeyle, herkese dinleme getiriyorlar. Hukuk devletinden zaten uzaklaşmışız. Güvenlik ve polis devletine doğru gidiyoruz. Bunu hakim kılmaya çalışıyorlar. Hep şunu düşünüyorum. Bir olayın sonucu, kime yarıyorsa, olayın faili de odur. Bu otoriter eğilim kime yarıyor AKP’ye.” dedi. Kobani olayları bahane edilerek yasaların çıkartılmak istendiğini anlatan Tanrıkulu, Bingöl’de gerçekleşen olayın birinci derece sorumlusunun hükümet olduğunu kaydetti. Tanrıkulu, “Bugün en fazla bütçeyi Diyanet İşleri Başkanlığı ile MİT alıyor. Diyanet İşleri Başkanı her yerde konuşuyor peki MİT’le ilgili bir şey biliyor muyuz? Bu ülkede dinlenmeyenlerin sayısı, dinlenenlerden çok daha azdır. Herkesi dinlediğiniz bir ortamda. Türkiye’nin bir anda yangın yerine dönüştüğü olaylarda, nasıl bir istihbarat bilgisi olmaz. Açık söylüyorum. Kim saat 21.15’te, polis müdürü ve beraberindekilere esnaf ziyaret ettiren ve saldırıya açık hale getirenler, failler de onlardır. İstihbarat sadece cumhurbaşkanı, başbakan ve AKP’nin yaptığı yapacağı yolsuzlukları örtmek için çalışan bir istihbarat teşkilatı var. Bu da sizi ister istemez güvenlik devletine doğru götürür. Türkiye’nin gittiği yer güvenlik devletidir.” diye konuştu.

“HERŞEYİ KENDİSİNE GÖREN HÜKÜMET ÜYELERİ İLE CUMHURBAŞKANI VAR”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından HSYK üyeliğinine atanan avukatların AKP’li olmalarını eleştiren Tanrıkulu, şöyle devam etti: “ Ayıp denen bir şey var gerçekten. Tamam da, bu kadar göz göre parmağınızı insanların gözüne basa basa cumhurbaşkanlığı tarafsız bir makamdır. Burada hepsi avukatlar, saygı duyarım. Sonuçta HSYK'da hiç olmazsa görüntü içerik demiyorum, tarafsız olacağı imajı veren yine sana yakın olsun ama hiç olmazsa, böyle bir görüntü verin. AKP Meclis üyesi, İSKİ’nin avukatı felan. HSYK gibi bir anayasal kuruma atayacağınız insanlar hiç olmazsa, görüntü bakımından bağımsız olacağı konusunda sokaktaki insandan bir kanaat oluştursaydı. Hiç olmazsa. Bundan bile uzaklaşmış. Her şeyi kendisine bir tehlike gören, her kurumu kendisine tehlike gören, her an için kendisiyle ilgili bir işlem korkusuyla yatıp kalkan bir hükümet üyeleri ve bir cumhurbaşkanı var. Bu korku olmazsa, bu kadar çok görünen şekilde bu davranış içine girmezler. Takipsizlik kararları, kesin hüküm değil. Her an yeni bir delil ve işlemle, soruşturmalar kaldığı yerden başlayabilir. Bu kadar çok delilin olduğu, büyük yolsuzluğun olduğu yerde, dosyayı kapatmak mümkün değil.”

“DOSYADA FOTOROMAN GİBİ DELİLLER VAR”

17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla ilgili takipsiz kararının verilmesini eleştiren Tanrıkulu, “ Gerçekten de ortalama bir hukukçunun kabul etmediği bir takipsizlik kararı verildi. Sonuçta dönemin yasalarına göre hâkim kararıyla verilen dinleme ve teknik takip kararları var. O teknik takiple neredeyle fotoroman gibi dosyaya konulan deliller var. Para alırken bakana verilene kadar bütün aşamalar çekilmiş. Bu karardan sonra Reza ağa geldi komisyona, 'ifade vermem' deyip çekip gitti. Bu karar olmasaydı, bunu yapabilir miydi? Bütün yargı, millet ve yasama organıyla alay etti. Bunu kim yaptı, savcı yaptı. Bu savcıya sormayacak mıyız? Hangi ortalama mantıkla bu kararı verdin. Eğer inanmıyorsan, takdiri mahkemeye bırakırsın. Bu savcın açtığı davalarda, binlerce iddianame yazmıştır, bakalım hangisi hukuka uygundur.” ifadelerini kullandı.

“KAN ÖFKEYLE YIKANMAZ"

Türkiye’de Meclis’in tamamen dışlandığı ve devrede olmadığı bir süreç olduğunu kaydeden Tanrıkulu,” Eğer süreci şeffaf hale getirirsek insanların bu sürece olan güveni de artar. Meclis'te tamamen dışlanmış ortam var. Meclis'in müdahale edemediği ortam var. Hepimizin üzüldüğü kaygılandığı bir ortam oluşuyor Türkiye bakımından. Bingöl olayı için araştırma komisyonu kurulsaydı, Meclis Bingöl olayını müdahil olacaktı. Nasıl oldu, o polisleri kim oraya gönderdi. Arkasından 4 kişi hayatını kaybetti. Ve çok ağır, sözler kullanıldı. Bir Başbakan hukuk devletinde cezalandırıldılar, diyebilir mi? Başbakan, cumhurbaşkanı ve içişleri bakanı çok ağır laflar kullandı. Bunlar demokrasi rejimlerinde yönetimde olan siyasetçilerin kullanmaması gereken sözler. Hep beraber, bir daha bu topraklarda ölümlerin olmaması için çalışacağız. Ama siyasetçilerin dili duygu kurmaktan uzaklaşmışsa bir barış ortamını da kurmak zorlaşır. Kağızman’da, Yüksekova’da olaylar oldu. Ben hükümeti sağduyuya, başbakanı öfke dilini kullanmamaya, cumhurbaşkanını ötekileştirici dil kullanmama, içişleri bakanını, Diyarbakır valisi iken kullandığı dile davet ediyorum. Kan öfkeyle, kanla yıkanmaz. Cumhurbaşkanı ölüm olmasını istemiyorsa, daha az konuşmalıdır. Öfkeyle cezalandırılacaklar, misliyle karşılığını alacaklar, şeklindeki dili 80 ve 90’lı yıllarda çok gördük, ne oldu karşılığının neyini aldılar. Bu süreçte 45 gündür olan budur. Hükümetin insanların duygu ve vicdanlarına hitap etmekten uzaklaşmıştır. Böyle bir dili kullananlar, Kobani’ye bizimle ne alakası var diyemez” şeklinde konuştu.

“SURİYE’DE ÇATIŞANLAR TÜRKİYE’YE DÖNDÜĞÜNDE KOL KOLA GEZMEZLER”

Tanrıkulu, konuşmasına şöyle devam etti: “ Hükümet yanlış Suriye politikasıyla 30 yılda başarılamayanı başardı. O da nedir. Sokakta insanlarımızı karşı karşıya getirdi. 90'lı yıllarda dahi, böyle kitlesel bir çatışma ortamı olmamıştı. İnsanlar sokaklarda enselerinden kurşunlarla öldürülüyordu ama kitlesel olarak, çatışma ortamı olmamıştı. 30 yılda bir çatışma vardı ama halk arasında değildi. Hükümetin Suriye politikası buna neden oldu. Şimdi Kobani’ye giden insanlar var. Hem YPG hem de IŞİD saflarında savaşıyorlar. Oradaki çatışma biterse ve Türkiye’ye dönerlerse bundan kol kola mı girecekler? Böyle tehlikeli bir işi hükümet maalesef başardı. Suriye çok müdahil oldukları için ve oradaki çatışmayı bu noktaya getirdikleri için şimdi Kobani bize nesin diyebilmektedirler. IŞİD’e bu kadar hoşgörülü olmasalardı olmazdı. Ama halkın sağduyusu var. Çatışmayı isteyenlere rağmen halkımızın sağduyusu var. Eski günlere dönmeme konusunda iradesi var. 90’lı yıllarda bile boşlatılan köylerle, faili meçhullerle ilgili Şemdinli ile ilgili komisyon vardı. Ama son 4 yılda bu tür olaylara ilişkin kurulan bir komisyonu bana söyleyin. Bu süreci ve Kürt sorununu elinde rehin tutan bir hükümet var. Bu seçim öncesi kullanan bir hükümet var. Şuan yeni rehin tutmuşlar yine seçim var. Akil adamlar toplandı ve yine bir algı operasyonu yapmak istiyorlar. Kürt meselesi hükümetin elinde rehin olmamalıdır. Bu meseleyi demokrasi ve özgürlükle sigortalamayız. Meclis odaklı çalışmaktır. Dün Davutoğlu’nu dinlediğimizde bu ne öfke. Daha iki aylık Başbakan. Bağırarak çağırarak. Bağırmakla çağırmakla milliyetçi duyguları tatmin etmekle ülke yönetilmez. Hepsinde korkunç bir kibir var. Bizden başka kimse bir şey bilmez. Her şey bize karşı bir komplodur. Bize karşı bir darbedir. Sabah akşam kalkıp diyorlar darbe karanlık eylem. Başka bir şey düşündükleri yok. Kafaları bunun yerine biraz demokratikliğe çalışsaydı bu ortama yaşamazdık”

CİHAN

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.