Çocukluğunu Yaşayamayan Çocuklar
Sınavlara hazırlanan ve sürekli ders çalışan bir kız öğrencimiz vardı. Bu çocuğu sürekli ders çalışırken görürdüm. Okulda, evde, dershanede hiç durmadan ders çalışırdı. Boş derslerde, teneffüslerde, yemekhanede, kantinde, serviste… Hatta bazı öğretmenlerin derslerinde dahi sınavlara hazırlanma adı altında ders çalışırdı. Bu çocuğun hayatında oyun olmadığı gibi kendine ayırdığı boş bir zamanı da yoktu.
Öğrencimize vücudunun ihtiyacı olan oksijen ve kan dolaşımı için hareket etmesi gerektiğini yoksa ders çalışmanın çok fazla faydasının olmayacağını anlatarak onu ikna etmeye çalışırdım; fakat bu sefer de çocuğu teneffüste okul bahçesinde adımlayarak ders çalışırken görürdüm. Kısacası bu çocuğun hayatında yeme-içme, ders çalışma, tuvalet ve uyku dışında başka bir şey yoktu.
Zihninde temel ihtiyaçların dışında sadece sınavlar vardı. Pazar günü sınava giren bu çocuk pazartesi günü ders çalışmasını ancak uyarılarla bırakabildi. Annesinin yeter kızım biraz kendine zaman ayır, uyarıları ve ricaları fayda etmiyordu.
Yine bir erkek öğrencimiz vardı; o da diğer kız öğrencimiz gibi çok zekiydi; fakat çocuk top oynama hastasıydı. Çocuğun ailesi ile birlikte çocukla görüşerek top ve ders çalışma arasındaki dengeyi kurmak şartıyla kendisini dershaneye gönderebileceğimizi söyledik. Çocukla gelecek ve farkındalık konusunda bir görüşme yaptık ve ailesi ile birlikte bize bu konuda söz verdi.
Çocuğun ailesinin durumu da oldukça kötüydü. Baba felçli ve sol elini kullanamazken, anne besicilik yaptığı için evin geçimini de süt satarak sağlamaktaydı. Çocuğun zekâsını ve çocuğun ailesinin durumunu göz önünde bulunduran dershaneciler, çocuğun kaydını çok uygun bir fiyata yaptılar.
Çocuğun bir aylık zaman zarfında derslere karşı en küçük bir çalışma ve gayreti olmadı. Hayatında yine sadece top vardı. Bir ay sonra çocuk sözünü tutamayacağını ve dershaneye devam edemeyeceğini söyledi. Ailesinin onayıyla çocuğun dershaneye devam etmesine son verildi. Çocuk için de sınavlara hazırlanma konusu kapanmış oldu. Çocukta sınavlara kadar ders çalışma konusunda en küçük bir gayret de görülmedi.
Bu iki öğrencimizin de ders çalışma konusundaki tutum ve davranışları yanlış olmasına rağmen ikisi de sınavları kazanarak farklı okullarda biri birinci tercihine (oysa bu çalışmayla Türkiye birincisi olması gerekir) öbürü de son tercihine yerleşti. İki öğrenci de zeki olmalarına rağmen, kız çocuğunun kendine ayıracak zamanı; erkek çocuğunun da ders çalışmaya ayıracak zamanı yoktu.
Kendine Zaman Ayırmak için Oyun
Çocukların oyunlarını boşa geçirilmiş zaman olarak görmek yerine; bu çocukların çocukluklarını yaşamakla birlikte kendilerine güvenmesine, paylaşmasına, sorumluluk almasına, çevresiyle iletişim kurmasına, başkalarının hakkına saygı gösterip kendi hakkına razı olmasına, kendi yeteneklerinin farkına varmasına, anı dolu dolu yaşamasına fırsat verilmelidir.
Anne babalar, çocuklarının okuldan gelir gelmez hemen derslerini yapmalarını ve derslerini yapmadan dışarı çıkmamalarını isterler. Oysa dışarı çıkmaları kısıtlanan bu çocuklar, bir an önce oyun oynaya bilmek için ödevlerini baştan savma yaparlar.
Okuldan fiziksel ve zihinsel olarak yorgun dönen bu çocuklar, okul dönüşü derslere başlamadan önce dinlenme ve kendine zaman ayırma adına sevdiği şeyler yapmak isteyeceklerdir. Kendilerine zaman ayırma adına onların sevdiği ve hoşlandığı şeyleri yapmaları için dışarıya çıkmalarına ve oynamalarına izin verilmelidir.
Bu oyun olur, televizyon olur, internet olur, gezme olur, arkadaş olur fark etmez. Önemli olan çocuğun derse başladığında psikolojik olarak dinlenmiş olmasıdır. Daha da önemlisi çocuğun hem çocukluğunu yaşamasına hem kendine zaman ayırmasına hem de sosyalleşmesine imkân sağlanmalı.
Yeteri kadar oyun oynamadan derslerine başlayan çocuk görünüşte ders çalışsa da zihnen aklı oyunda, televizyonda, arkadaşlarında olacaktır. Aileler çocuklarının günlük çalışma programlarında okul dönüşlerinde onların dinlenmelerine veya oyun oynamalarına anlayış göstermelidir. “Oynamayan tay at olamaz” misali çocukların ders çalışma adına oyunlarını aşırı kısıtlayarak başarı elde edilemez. Çocukluğunu yaşamamış bir çocuk, yetişkinlikte de sorumluluklarını yerine getirmede sıkıntılar yaşayacaktır.
Hayata erken atılıp zengin olan işadamları, maddi olarak her şeyleri olduğu halde çocukluğunu yaşayamamanın sıkıntısını her zaman dile getirmişlerdir.
Oyuncakçı dükkânında çocuklarına oyuncak almaya çalışan bu anne babaların; çocuğundan çok çocukluğunu yaşayamamış, içindeki çocuğu tatmin etmek için de oyuncağa baktığını ve ona göre oyuncak seçtiğini bilmeyenimiz yoktur. Yine çocuklarıyla oyun oynayan bir babaya eşinin: “Bey, sen çocuklardan da çocukmuşsun” sözü bunu en güzel şekilde ifade etmektedir.
Çocuklara; sürekli “Ödevlerini yaptın mı ya da derslerine çalıştın mı?” diye sorular sorarak onların çocukluklarını yaşamalarını engellememek gerekir. Bunun yerine “Çocuğum bugün doya doya oynadın mı?” diyerek, ilerideki hayatında geçmişiyle ilgili bir eksikliği hissettirmemelidir.
Elli yaşında bir adamın üniversiteyi kazanabileceğini, okuma yazma öğrenebileceğini, sanat sahibi olabileceğini hatta ünlü bir işadamı ya da ünlü bir sanatçı olabileceğini düşünebilir ve tahmin edebiliriz. Oysa elli yaşındaki bir adamdan ne çocukluğunu yaşamasını bekleriz ne de yaşayabileceğini tahmin ederiz.
Sonuç olarak çocuğun ders çalışması için gereken zamanı düşünülürken onu kısıtlamadan oyun oynamasına ve anı yaşamasına izin verilmeli. Bu konuda çocuklara engel olmak bir yana çocuklara zaman geçirme adına derslerine yardım ettiğimiz gibi oyunlarına da katılmak gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.