Borçlanma Esarettir
Osmanlı İmparatorluğu, 1854 Kırım Savaşı’na kadar dışarıdan tek kuruş borç almamıştır. Kırım Savaşı ile başlayan dışarıdan borç alımları (dış borçlar), Osmanlı ekonomisini bir batışa doğru götürmüştür.
Kırım Savaşı’ndan bu yana 150 yıl geçmiştir. Osmanlı İmparatorluğu düştüğü borç batağından kurtulamayarak nihayetinde son bulmuştur. Çünkü Osmanlı döneminde, Batılıların kurmuş olduğu Duyun-u Umumiye (Genel Borçlar) Dairesi, liman ve gümrük gelirlerimizi, buğdayımızı, tuzumuzu, göllerimizi kontrol altına almıştır. Hatta Duyun-u Umumiye İdaresi, vergileri bile toplamıştır. Demir yollarımızın biletlerini bile satmıştır.
Yeni borçlanma, ekonomik esareti de beraberinde getirmiştir. 1911 yılında İtalya, Trablus’u yani bugünkü Libya’yı almak için bize savaş açar. Libya, Osmanlı İmparatorluğu’ndan koparılır. İtalya, Trablus Savaşı’nın masraflarını Düyûn-u Umumiye’den karşılar. Yani Osmanlı’dan aldığı vergilerle, Osmanlı’ya karşı yaptığı savaş masraflarını karşılamıştır. Bu meblağ tam 5 milyon İngiliz altınıdır.
Borçlanma esarettir. Her borçlanma da bir esaret vesikasıdır.
Türkiye ekonomisi, IMF ve Dünya Bankası’nın etkisi altındadır. IMF ve Dünya Bankası reçete yazıyorlar ve dayatıyorlar. Amerika, Türkiye’yi bir eyaleti gibi görüyor.
Vatanı düşman istilasından korumak nasıl bir din ve millet borcu ise, devlet ve milleti borçlanma mecburiyetinde bırakanlara karşı korumakta bir millet borcudur.
Ülkemizi borç kıskacına sokanlar ve Batı’ya sömürge haline getirenler, milleti zillete düşürenler, büyük bir vebali sırtlarında taşımaktadırlar.
Türkiye, Dünya Bankası ile 1995 yılı Ağustos ayında ağırlığı eğitim sahasında olmak üzere 25 ayrı projeyi imzalamıştır. Bu imzalanan projelerle Türkiye, adeta Dünya Bankası’na ipotek edilmiştir.
Türkiye, gırtlağına kadar borçlu durumda olan bir ülkedir. Türkiye’ye verilen bütün krediler şartlı usullerle veriliyor.
IMF ve Dünya Bankası, dünyayı bir ahtapot gibi sömüren, ekonomik sömürü odaklarıdır. Kredi verdikleri ülkeleri, kurdukları tuzaklarla sömürmektedirler.
Türkiye’de, IMF ve Dünya Bankası’nın tuzağına düşmüş ülkelerden biridir. Türkiye, dış borç ve faiz ödemelerini yapabilmek için yeni dış krediler peşindedir. Bunun için Dünya Bankası ile borç anlaşmaları yapmaktadır. Dünya Bankası ile yapılan anlaşmalar bağımsızlığımızı tehlikeye düşürürken, esaretin boyutlarını da büyütmektedir. Dünya Bankası ile yapılan bütün anlaşmalar Türkiye’nin geleceğin ipotek altına almaktadır.
Türkiye, son yıllarda en fazla krediyi merkezi ABD’de olan Dünya Bankası’ndan almaktadır. Alınan dış krediler karşılığında bütün ekonomik dengelerin alt üst olmasına razı olunuyor ve her türlü tavizler veriliyor. IMF ve Dünya Bankası ile anlaşma imzalayan Batıcı hükümetler, millet aleyhine olan kararlara imza atarken hiçbir sınır dahi tanımıyorlar.
Amerika ve İngiliz sermayelerinin ağırlıkta olduğu IMF ve Dünya Bankası, kredi verdiği bütün hükümetlerden raporlar alıyor ve ekonomileri üzerinde denetim kuruyorlar.
Neticede Batılı sömürgeci ülkeler gelişirken, Üçüncü Dünyanın fakir ve gelişmekte olan ülkeleri geçim sıkıntısı içinde kavruluyor.
Ahtapotun kolları yabancı uzmanlar, Türkiye’de kol geziyor. Yabancı uzmanlar önemli köşe başlarını tutmuş durumdadırlar. Büyük kısmı Dünya Bankası’ndan olmak üzere milletlerarası anlaşmalar ve ihaleler neticesinde yüzlerce yabancı uzman Türkiye’de devlet kurumlarında görev yapıyor. Türkiye, çalıştırdığı yabancı uzmanlara projeler kapsamında ayda 10 biner dolar maaş ödüyor. Türkiye’deki yetişmiş kadrolar da iş bekliyor.
Türkiye’de “Yabancı uzmanlar” diplomasi gündemini de en çok meşgul eden konulardan birisi olmuştur. Bilim adamı da olsa her yabancı uzman kendi ülkesinin menfaatleri doğrultusunda hareket etmektedir. Ülkemizin önemli konularına nüfuz etmekteler, ekonomik ve siyasi konularda stratejik bilgi toplamaktadırlar. Bu durum kapitülasyonlar kadar tehlikelidir. 1978 yılında DPT Müsteşarı zamanın Başbakanı Bülent Ecevit’e “… henüz size iletmeye fırsat bulamadığım bilgileri bile istiyorlar” demesi, yabancı uzmanların nasıl bir baskı ve dayatma içinde olduklarını göstermektedir.
Borçlanma yolu ile esarete düşmüş olan Türkiye’de ahtapotun kolları yabancı uzmanların yaptıkları ve onlara ses çıkaramayanlar kanımıza dokunuyor.
Ahtapot ve ahtapotun kolları yabancı uzmanlar, ülkemizden atılmadıkça esaretten kurtulmak mümkün olmadığı gibi ekonomik ve siyasi bağımsızlık sağlanamaz.
Bir kişi başka birine borçlu ise esaret altındadır. Bir ülke dış borca boğulmuş ise esaret altındadır. Borçlanma bir esarettir.
Kırım Savaşı’ndan bu yana 150 yıl geçmiştir. Osmanlı İmparatorluğu düştüğü borç batağından kurtulamayarak nihayetinde son bulmuştur. Çünkü Osmanlı döneminde, Batılıların kurmuş olduğu Duyun-u Umumiye (Genel Borçlar) Dairesi, liman ve gümrük gelirlerimizi, buğdayımızı, tuzumuzu, göllerimizi kontrol altına almıştır. Hatta Duyun-u Umumiye İdaresi, vergileri bile toplamıştır. Demir yollarımızın biletlerini bile satmıştır.
Yeni borçlanma, ekonomik esareti de beraberinde getirmiştir. 1911 yılında İtalya, Trablus’u yani bugünkü Libya’yı almak için bize savaş açar. Libya, Osmanlı İmparatorluğu’ndan koparılır. İtalya, Trablus Savaşı’nın masraflarını Düyûn-u Umumiye’den karşılar. Yani Osmanlı’dan aldığı vergilerle, Osmanlı’ya karşı yaptığı savaş masraflarını karşılamıştır. Bu meblağ tam 5 milyon İngiliz altınıdır.
Borçlanma esarettir. Her borçlanma da bir esaret vesikasıdır.
Türkiye ekonomisi, IMF ve Dünya Bankası’nın etkisi altındadır. IMF ve Dünya Bankası reçete yazıyorlar ve dayatıyorlar. Amerika, Türkiye’yi bir eyaleti gibi görüyor.
Vatanı düşman istilasından korumak nasıl bir din ve millet borcu ise, devlet ve milleti borçlanma mecburiyetinde bırakanlara karşı korumakta bir millet borcudur.
Ülkemizi borç kıskacına sokanlar ve Batı’ya sömürge haline getirenler, milleti zillete düşürenler, büyük bir vebali sırtlarında taşımaktadırlar.
Türkiye, Dünya Bankası ile 1995 yılı Ağustos ayında ağırlığı eğitim sahasında olmak üzere 25 ayrı projeyi imzalamıştır. Bu imzalanan projelerle Türkiye, adeta Dünya Bankası’na ipotek edilmiştir.
Türkiye, gırtlağına kadar borçlu durumda olan bir ülkedir. Türkiye’ye verilen bütün krediler şartlı usullerle veriliyor.
IMF ve Dünya Bankası, dünyayı bir ahtapot gibi sömüren, ekonomik sömürü odaklarıdır. Kredi verdikleri ülkeleri, kurdukları tuzaklarla sömürmektedirler.
Türkiye’de, IMF ve Dünya Bankası’nın tuzağına düşmüş ülkelerden biridir. Türkiye, dış borç ve faiz ödemelerini yapabilmek için yeni dış krediler peşindedir. Bunun için Dünya Bankası ile borç anlaşmaları yapmaktadır. Dünya Bankası ile yapılan anlaşmalar bağımsızlığımızı tehlikeye düşürürken, esaretin boyutlarını da büyütmektedir. Dünya Bankası ile yapılan bütün anlaşmalar Türkiye’nin geleceğin ipotek altına almaktadır.
Türkiye, son yıllarda en fazla krediyi merkezi ABD’de olan Dünya Bankası’ndan almaktadır. Alınan dış krediler karşılığında bütün ekonomik dengelerin alt üst olmasına razı olunuyor ve her türlü tavizler veriliyor. IMF ve Dünya Bankası ile anlaşma imzalayan Batıcı hükümetler, millet aleyhine olan kararlara imza atarken hiçbir sınır dahi tanımıyorlar.
Amerika ve İngiliz sermayelerinin ağırlıkta olduğu IMF ve Dünya Bankası, kredi verdiği bütün hükümetlerden raporlar alıyor ve ekonomileri üzerinde denetim kuruyorlar.
Neticede Batılı sömürgeci ülkeler gelişirken, Üçüncü Dünyanın fakir ve gelişmekte olan ülkeleri geçim sıkıntısı içinde kavruluyor.
Ahtapotun kolları yabancı uzmanlar, Türkiye’de kol geziyor. Yabancı uzmanlar önemli köşe başlarını tutmuş durumdadırlar. Büyük kısmı Dünya Bankası’ndan olmak üzere milletlerarası anlaşmalar ve ihaleler neticesinde yüzlerce yabancı uzman Türkiye’de devlet kurumlarında görev yapıyor. Türkiye, çalıştırdığı yabancı uzmanlara projeler kapsamında ayda 10 biner dolar maaş ödüyor. Türkiye’deki yetişmiş kadrolar da iş bekliyor.
Türkiye’de “Yabancı uzmanlar” diplomasi gündemini de en çok meşgul eden konulardan birisi olmuştur. Bilim adamı da olsa her yabancı uzman kendi ülkesinin menfaatleri doğrultusunda hareket etmektedir. Ülkemizin önemli konularına nüfuz etmekteler, ekonomik ve siyasi konularda stratejik bilgi toplamaktadırlar. Bu durum kapitülasyonlar kadar tehlikelidir. 1978 yılında DPT Müsteşarı zamanın Başbakanı Bülent Ecevit’e “… henüz size iletmeye fırsat bulamadığım bilgileri bile istiyorlar” demesi, yabancı uzmanların nasıl bir baskı ve dayatma içinde olduklarını göstermektedir.
Borçlanma yolu ile esarete düşmüş olan Türkiye’de ahtapotun kolları yabancı uzmanların yaptıkları ve onlara ses çıkaramayanlar kanımıza dokunuyor.
Ahtapot ve ahtapotun kolları yabancı uzmanlar, ülkemizden atılmadıkça esaretten kurtulmak mümkün olmadığı gibi ekonomik ve siyasi bağımsızlık sağlanamaz.
Bir kişi başka birine borçlu ise esaret altındadır. Bir ülke dış borca boğulmuş ise esaret altındadır. Borçlanma bir esarettir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.