Sadık Küçükhemek

Sadık Küçükhemek

Şeyhülislam ve Meşihat-ı İslamiyye (1)

Şeyhülislam ve Meşihat-ı İslamiyye (1)

Meşihatın sözlük manası, şeyhlik, şeyhülislamlık payesi, makamıdır. Bu makama bab-ı meşihat, bab-ı fetva da denir. Bab-ı meşihat, şeyhülislamlık kapısına; şeyhülislamlık dairesine denir. Bab-ı fetva ise fetva kapısına; fetva dairesine denir. Meşihat-ı İslâmiyye, şeyhülislamlık makamıdır. (1).
Şeyhülislam, meşihat-ı İslamiyye reisine denir. Fatih kanun-namesinde “ve şeyhülislam, ulemanın reisidir.” denmektedir (2).
Meşihat-ı İslamiyye’nin Tarihçesi:
Bu tarihçeyi iki bölümde anlatacağız: Birincisi, Osmanlı döneminden önceki dönem. İkincisi, Osmanlı Dönemidir.
Konuyu anlatabilmek için araya birkaç menkıbe-i hakikat yerleştireceğiz. Çalışmak bizden, Tevfik Allah’tandır.
Bu yüce silsilenin reisi, Sıddık-ı Azam Halife Hz. Ebu Bekir (r.anh) Efendimizdir. Risalet-penâh’tan (Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimizden) iftaya (fetva vermeye) mezundur. Halife Hz. Ali (r.anh) Efendimiz de, “güdat-ı islamiye’nin (İslam kadıların) piri ve reisidir. Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz onu ilkin kadı olarak Yemen’e (Yemen’in akil adamlarına) göndermiştir.
Allah’ın aslanı Hz. Ali (r.anh) Efendimiz şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resul’ü! Benim hüküm verebilecek ilmim yok.” Hz. Peygamber (s.av.) Efendimiz buyurdu: “Git Yemene, zira Allah senin kalbini doğru yola iletecek ve dilini sabit tutacaktır.”
Halife Hz. Ömer (r.anh) Efendimiz bir hutbesinde şöyle diyordu: “Ali bizim en iyi hüküm verenimizdir.”
Müminlerin annesi Hz. Aişe (r.anha) da şöyle dedi: “Ali, sünneti insanların en iyi bilenidir.”
“İbn-i Abbas (r.anh) da şöyle dedi: “İlmin dokuzu Ali’ye verilmiştir. Geri kalanın onda birini de onların en iyi bilenidir.”
Abbasi halifelerinden Harun Reşit hazretlerinin yüce talebelerinden (Ebu Hanife’nin de talebelerinden) biri olan fukahanın (fakihlerin) reisi, imam Ebu Yusuf hazretleri ilk olarak “kâdı’l-küdât” (kadıların kadısı ) unvanını almıştır.
Şeyhülislam yüce unvanı, hicret-i seniyyenin IV. asrında (M. 10. asır) zuhur etmiştir. Şeyhülislam’a “fahrülislam,” “imadülislam,” “rüknülislam,” “şemsülislam,” “zeynülislam,” “cemalülislam,” “ziyaülislam,” “behaülislam,” “huccetülislam” da denir. Bunların her biri birkaç zat-ı muhtereme münhasır kaldı.
Devlet-i âliye-i Osmaniye’nin zuhurundan evvel “şeyhülislam” unvanını alan zevat-ı kiram üç sınıfa ayrılabilir:
Birincisi, zamanında bir şehir halkı tarafından “şeyhülislam” denilendir. Mesela Ebu Abdullah bin Ömer Fahruddin Errazi’dir. Herat şehri bu zata “şeyhülislam” unvanını vermiştir.
İkincisi, “şeyhülislam” lakab-ı âlisiyle çevresinde şöhret bulan zat-ı muhterem. O zata bu yüce lakabı imamlardan bir cemaat vermiştir ve o da bu unvanla şöhret bulmuştur. Mesela Muhammed bin İsmail el-Eşcani, “Şeyhülislam” lakabıyla çevresinde şöhret bulanlardan biridir.
Üçüncüsü, fetva vermeğe icazetname ile mezun olunan zat- ı muhterem. Mesela Ebu’l- Muzaffer Razıyuddin Muhammed bin İbrahim El-Bürhanî. Bu zat-ı muhterem “Şeyhülislam” icazetnamesini zamanının fetva ehlinden almıştır.
DEVAM EDECEK

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sadık Küçükhemek Arşivi