Biz müslümanlığın neresindeyiz?
Bugün yaşadığımız hayat tarzını, insanlarla muaşeret ölçülerini ne yazık ki biz belirleyemiyoruz. Toplumda genel-geçer kurallar bizim yaşantımıza yön çiziyor. Daha farklı davransanız hemen bir dışlanmaya tâbî tutuluyorsunuz. Eskiden buna mahalle baskısı deniyordu. Müslüman’ın hayâtı ‘kıble’ merkezli olmalı ama kıblesizlerin baskısı altındayız. Hiçbir şeyimiz Müslüman’ca değil. Ateş çemberinin içindeyiz, etrâfımızda olan-bitene, ölenlere-öldürülenlere bakınca neşemiz kaçıyor ancak bâzılarına göre hayat keyifle devam ediyor.
Olumsuzluk tablosu çizmek hedefimiz değil elbet fakat aslolan gerçeklerle de yüzleşmemiz de gerekiyor.
Çevremizde cereyan eden hâdiselere bakmak bu tahlili yapmaya yeter! Meselâ, çocuklarımıza eğitim veren okullarımıza bakalım ben bir eğitimci olarak diyorum ki, ahlâkî verilerin hiç yer bulmadığı yalnızca diploma vermeye endeksli kurumlar hâline geldi okullar ve şu an her türlü ahlaksızlığın kol gezdiği yerler durumunda. Devlet kurumlarında memurların çalışma düzenlerindeki hak-hukuk gözetilmeyen halleri ise içler acısı! Aile içinde yaşanan eşler arası veya ebeveyn-çocuklar arası olan saygı-sevgi çerçevesine sığmayan iletişim bozuklukları, herkesin hayâtını yaşama takıntıları hat safhada. Yaygınlaşan bencillik, bireysellik, tembellik de cabası…
Toplumsal bazda yaşanan İslamsız hayatlar müminleri ‘işte yaşanan hayat bu’ gerçeğine götürüyor. Oysa Müslüman böyle olmamalı. Bugün İslamsızlığın acılarını çok ağır bir şekilde ödüyoruz. Başımız belâdan kurtulmuyor. Düğünlerimize bakın hiç İslam düğünlerine benziyor mu? Hocalarımıza bakın hiç doğru fetvalar veriyorlar mı? Kimse darılmasın cinsinden neredeyse her yanlışa onay verecekler! Güyâ (!) dîni olan toplantılarımıza bakın kadın-erkek karmakarışık. Cenâzelere bakın tören mangasına çevrilmiş! Mübârek Ramazan-ı Şerif ayında, bin bir israfla dolu iftar dâvetleri görürüz, bir yanda da ekmek-yemek bulamayanlar! Hakikaten bu nasıl iştir? Biz Müslümanlığın neresindeyiz, Hak aşkına?
Yaşanan hayatta geçer kurallardan hareket ediliyor o zaman bireysel talepler nerede kalıyor? Hayır, hayır yaşanan hayâtın hiçbir safhası Cenâb-ı Hakk’ın koyduğu kuralların dışında olmamalı. Ne olursa olsun neşemizde-üzüntümüzde, sabrımızda-hüznümüzde, düğün ve derneklerimizde İslam’ca olmalı. Davranış sınırımızı güzel dînimizin ölçüleri çizmeli. Yoksa işte bugün olduğu gibi açık söyleyelim iflah olmayız. Mal-mülk edinme, ticâret yapmadaki dürüstlük ve hak gözetme esâsı çiğnenmemeli. Bir araya gelindiğinde boş-lüzumsuz şeyler konuşmak yerine kendimizi düzeltmek Hak katında daha iyi olabilmek ve kardeş olmak adına bir şeyler yapılmalı. Kimse kimseyi ayrıştırmadan, tefrikaya düşmeden her sohbet Hak rızâsı için olmalı. Vay efendim o benden değil, at gitsin deme lüksüne ve hakkına sâhip değiliz. Nedir bu hâlimiz, ne zaman uyanacağız?
Hele şu ümmeti-Muhammed’in hâline bir bakın? Kutsal mekanlar câmiler bombalanıyor, türbeler yerle bir ediliyor, ölüler, yaralılar, harap olan şehirler, talan edilen milli sermâyeler, parçalanan aileler, zulme uğrayan nice mâsumlar, kolu-bacağı kopanlar, şehitler, acılar, oluk oluk akan ve bir türlü dur durak bilmeyen kan. Nedir bu içler acısı hâlimiz? Yüzleri güldürecek tek umut ışığı değerlerimize sıkı sıkıya ama hasbîce sarılmaktır. Ama öyle uydurukça, sâdece kılıftan, ucundan-kıyısından değil tamı tamına, bütünce. Olduğu kadar değil, dostlar alışverişte görsünce değil ihlasla, şuurla, idrakla… Yoksa hâlimiz perişan…
“Rabbimiz, bizi ve bizden önce îmân etmiş olan kardeşlerimiz bağışla ve kalplerimizde îman etmiş olanlara karşı kin bırakma. Rabb’imiz gerçekten Sen, çok şefkatlisin, çok merhametlisin.”(1)
------------
[1]- Haşır, 10
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.