Halil İbrahim Türkmen

Halil İbrahim Türkmen

Ahlâksız Ekonomi, Yıkılan Toplumlar: İktisat ve İnsan Ahlâkı Arasındaki Tehlikeli Bağlantı

Ahlâksız Ekonomi, Yıkılan Toplumlar: İktisat ve İnsan Ahlâkı Arasındaki Tehlikeli Bağlantı

İktisat ve insan ahlâkı arasında nasıl bir bağlantı var? Bu sorunun cevabını hepimiz bilmeliyiz. Çünkü iktisadi faaliyetlerin ahlâkî değerlerden uzaklaşması, hepimizi etkileyen büyük çöküşlere yol açmakta. Bu çöküşlerin nedeni, iktisadi faaliyetlerin insanlar üzerindeki etkilerini göz ardı etmektedir. İnsanların ihtiyaçlarını karşılamak için yapılan iktisadi faaliyetler, insanların hayatını iyileştirmek için yapılmalıdır. Ama bazen iktisadi faaliyetlerin amacı sadece kâr elde etmek oluyor. Bu durumda, iktisadi faaliyetlerin ahlâkî boyutu kaybolur ve insanlar arasındaki güven azalır.

Bunu anlamak için birkaç örnek verelim. Hatırlarsanız ki – okuma yazma konusunda sorunlu kıymetli kardeşlerime bu konuda güvenmiyorum-, 2008 yılında küresel bir finansal kriz yaşandı. Bu krizin sebebi, bankaların kâr elde etmek için riskli yatırımlar yapmasıydı. Bu yatırımlar zarar ettiğinde, bankalar batmaya başladı. Bu da milyonlarca insanın işsiz kalmasına ve evlerini kaybetmesine neden oldu. Çünkü vatanın ve milletin faizci bir kuruma bağlı kaldığı bir düzen içerisindeyiz. Bu durumda bankaların ahlâkî değerleri kaybolmuş! -Hiç var olmadı ki- diye söylenenleri duyar gibiyim- ve insanların hayatını olumsuz yönde etkilemiştir. Görüldüğü gibi mevcut sistem özet olarak şudur ki; “Filler tepişir, çimenler ezilir” Mevduat sahiplerinin ahlâksızca açlığı yüzünden bankalara mahkûm olan halk kimsenin umurunda değildir. Hakka inananlar hariç!

Bir başka örnek de işçilerin haklarıdır. İnsanların ihtiyaçlarını karşılamak için yapılan iktisadi faaliyetlerde, işçilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve adil ücret alması gerekmektedir. Ama bazı şirketler bu hakları ihlal ederek çalışanlarına kötü muamele yapabilirler. Bu durumda şirketlerin ahlâkî değerleri kaybolur ve insanların hayatını olumsuz yönde etkiler. -Bu şirketlere örnek vermek gerekirse de yeri gelince tüm reklamlarını ücretsiz şekilde yapacağımı buradan dile getirelim.-

Bu örneklerden anlayacağınız gibi, iktisat ve insan ahlâkı arasında yakın bir ilişki vardır. İktisadi faaliyetlerin ahlâkî değerlere uygun olması, hem bireylerin hem de toplumun refahını arttırır. Ama iktisadi faaliyetlerin ahlâkî değerlerden uzaklaşması, hem bireylerin hem de toplumun zararına olur. Bu yüzden, iktisadi faaliyetleri yapanlar ve denetleyenler, insanların hayatını iyileştirmek için çalışmalıdır.

Yukarıdaki son cümle kendi içerisinde 3 hayatî mesaj içermektedir!

  1. … İktisadi faaliyetleri yapanlar ve denetleyenler, insanların hayatını iyileştirmek için çalışmalıdır. +


  1. ... İktisadi faaliyetleri yapanlar ve denetleyenler çalışmalıdır! +


  1. … İktisadi faaliyetleri yapanlar ve denetleyenler hayatını iyileştirmek için çalışmalıdır! -

İlk iki maddeyi dikkate almanızı öneririm, 3. Madde zaten sürekli faaliyette!

Şimdi iktisadi faaliyetleri yapanlar ve denetleyenler deyince Davranışsal İktisat mevzusuna da değinmezsek kendimizi tam ifade etmemiş oluruz. Dikkat edersek kavramların ve bağlamların yeryüzünü şekillendirdiğini görürüz! Nasıl şekillendirdiğinden bahsetmeyeceğim çünkü görünen köy uzakta değildir derler! Esasında ‘görünen köy kılavuz istemez’ olmalıdır.

Davranışsal iktisat da esasen insanların ekonomik kararlarını nasıl verdiğini ve bu kararların piyasaları nasıl etkilediğini inceleyen bir alandır. Davranışsal iktisatçılar, insanların her zaman rasyonel olmadığını -biz buna evrensel mantığa aykırı olmak diyelim-, duyguların, önyargıların ve sosyal etkilerin kararlarını etkileyebileceğini savunurlar. Bu nedenle, davranışsal iktisat, insan psikolojisini de dikkate alarak ekonomik modeller geliştirmeye çalışır. Kısaca böyle tanımlayabiliriz. Bizim şuan asıl ilgilendiğimiz nokta Davranışsal İktisadın Politik etkisi olmalı.

Davranışsal iktisadın politikadaki etkisi nedir?

Politika yapıcıların hem vatandaşların hem de kendilerinin davranışlarını daha iyi anlamalarına ve yönlendirmelerine yardımcı olabilir. Örneğin, davranışsal iktisat, vergi ödeme oranlarını artırmak için nasıl teşvikler verilebileceğini, seçmenlerin oy verme davranışlarını etkileyen faktörleri, politikacıların karar alma süreçlerindeki hataları veya kamu hizmetlerinin verimliliğini artırmak için nasıl tasarlanabileceğini gösterebilir.

Davranışsal iktisat ayrıca, politika yapıcıların insanlara daha fazla seçenek sunmak yerine daha az seçenek sunarak veya varsayılan seçeneği değiştirerek daha iyi sonuçlar elde edebileceklerini de gösterir. Bu zorla oluşturulan bir davranış biçimi olarak algılanmasın! Bu yaklaşım, ‘zorunlu olmayan seçim mimarlığı’ olarak adlandırılır. Yani insanların özgür iradelerine müdahale etmeden onların refahını artırmayı amaçlar! Örneğin, emeklilik tasarrufu için otomatik katılım, organ bağışı için varsayılan onay gibi davranışsal müdahaleler, insanların refahını artırabilir mi, emin değilim. Çünkü bazen insan kendini mecbur hissediyor! Ya da hissettiriliyor! Öyle anlaşılıyor ki; arkasında sapkın inançları doğrultusunda ulus devletleri yok saymaya çalışan küresel şirketler ile anlaşan politika yapıcılar var! Allah onlara fırsat vermesin. Âmin.

İşte tam bu noktada iktisat alanından çıkıp, insan davranışlarını terbiye ve kontrol eden İslâm’a doğru yola çıkıyoruz aslında. İktisat bahsine bu konu ile giriş yapmak istememin sebebi bu nedenledir. Her şeyden önce İslam’a inanan bireyler olarak öncelikle bu noktaya dikkat çekmemiz gerekmektedir.

Bir toplumda, kalplerin düzeltilmesi nasıl sağlanabilir? Piyasaların iyileştirilmesi, evliliklerin, aile hayatlarının, toplumsal uyumun, komşularla dayanışmanın sağlanması, iyiliğin emredilmesi ve kötülüğün menedilmesi nasıl sağlanabilir?

Buradaki son cümle ise kendi içerisinde 2 hayatî sorgulama içermektedir!

  1. Kalplerin düzeltilmesi nasıl sağlanabilir?


  1. Piyasaların iyileştirilmesi, evliliklerin, aile hayatlarının, toplumsal uyumun, komşularla dayanışmanın sağlanması, iyiliğin emredilmesi ve kötülüğün menedilmesi nasıl sağlanabilir?

Sonuç olarak:

Dünyanın bugünkü hâlini; Müslüman (milletimizin) ahlâk ve maneviyattan uzaklaşarak tercih ve istek noktasında aklını değil, nefsini merkeze almasının bir sonucu olduğunu rahatlıkla tespit edebiliriz.

İşte! Ülkemizde; ekonomi, eğitim ve adalet sisteminin bozuk olmasının yegâne sebebi budur. Ahlâklı birey olma yolunda naralar atarken, farkında olmadan inancımızın (dinimizin) emir ve yasaklarından kopuşumuz tüm nizamı çökertmiştir. Cezayirliler beni e

Önceki ve Sonraki Yazılar
Halil İbrahim Türkmen Arşivi