ABD ve PKK
Genelkurmay Başkanı Sayın Necdet Özel, 21 Haziran 2012 tarihinde, Kandil Dağı’na operasyon yapmanın şartını şu üç şarta bağlamıştır: “Devlet kararının olması, ABD’nin ikna edilmesi ve ağır kayıplara karşı kamuoyu hazırlıklı olmalıdır.”
Silahlı terör, otuz küsur yıldır sürmektedir. Yaklaşık kırk bin evladımızı kaybettik. Bu terörün sona erdirilebilmesi için kamuoyu Kandil’e girilmesini zaman zaman dile getirmektedir. Bunun üzerine Kandil’e girmenin şartlarını söz konusu Genelkurmay Başkanı bu şekilde açıklamıştır.
Bunu başarabilmemiz için şu şekilde bir yol haritası ortaya koymamız gerekir: Birincisi, ekonomik bakımından güçlü olmamız gerekir. Bunun için yavaş yavaş kapitalist ekonomik sistemden, kâr ve zarar ortaklığına dayanan ekonomik sisteme geçmemiz gerekir. Çünkü faize dayanan ekonomik sistemde egemen güçler, dünya gelirinin % 95’ini ellerinde tutmaktadır. Bu sistemin çarkı böyle işlemektedir.
Bu, mümkün değil, demeyin azmedilirse olur. Bakın, bugün IMF ile kredi almak için masaya oturmuyoruz. IMF’nin oluşturduğu havuza 5 milyar dolarlık yardım yapacağız.” Şu haberi birlikte okuyalım: “Türkiye 47 yıl boyunca IMF ile 19 ayrı stand-by anlaşması imzaladı. Bu anlaşmaları sonucunda yaklaşık 50 milyar dolarlık kredi sağladı. 2008 yılında IMF ile sonlanan anlaşmanın ardından Türkiye bir daha IMF ile kredi almak için masaya oturmadı. Şimdi ise IMF'nin oluşturacağı fona katkıda bulunmak üzere oturacak. Türkiye, ekonomik darboğazdaki Avrupa ülkelerini kurtarmak için IMF'nin (Uluslararası Para Fonu) oluşturduğu havuza 5 milyar dolarlık yardım yapacak.”
Ekonomik bakımından güçlü olur ve savunma sanayimizi geliştirirsek o zaman devlet kararı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda devlet, ABD’ye rağmen Kandil’e giremez; çünkü ikinci şart, ABD’nin ikna edilmesi gerekir. Demek ki, PKK, ABD’nin yapılandırdığı bir örgüttür. 12 Eylül darbesi ve 12 Eylül darbesinden sonra insanlık dışı işkenceler bunun için yapılmıştır! Malumunuz PKK terör örgütü 12 Eylül darbesinin bir ürünüdür. Bu durumda biz kiminle savaşıyoruz, PKK ile mi yoksa ABD ile mi? Başka bir ifade ile PKK ile mi yoksa NATO ile mi savaşıyoruz?
ABD’nin ikna edilebilmesi için söylediğim hususa ağırlık verilmelidir. Güçlü olursanız, ABD’yi ikna edebilirsiniz. ABD’nin, PKK’yı AK Parti iktidara geldiği günden beri sıkça üzerimize göndermesinin sebebi, Ortadoğu’da ikinci bir gücün olmasını istememesidir. ABD’nin Türkiye ile mücadelesinin sebebi budur. Türkiye, AK Parti ile Osmanlı’nın tarihte hâkim olduğu topraklarda yeniden söz sahibi olması yönünde bir politika izlediği için ABD sürekli Türkiye’yi PKK ile meşgul etmektedir.
Türkiye uçağını Suriye’nin değil, Lazkiye açıklarında Rus deniz üssünün düşürdüğünü yerli ve yabancı basın yazmaktadır. Suriye’nin düşürdüğünü düşünelim. NATO, yeşil ışık yakmasaydı, Suriye veya Rusya veya başka bir güç uçağımızı düşürebilir miydi?
Geçen yazımda ifade ettiğim gibi, uluslararası hukuk, egemen güçler içindir; Batı’nın mazlum uluslar için değildir. Mavi Marmara Gemisi de uluslararası suda İsrail tarafından vurulmuştu; uluslararası hukuk işletebildi mi?
Suriye olayından sonra NATO dışında savunma sistemimizin olması için harekete geçilmeli. NATO sadece kendi çıkarı için savaşır. Bizim için asla savaşmaz: bunu böyle bilin.
ABD’nin, Türkiye kontrol edilemeyecek şekilde büyüyeceğini hissettiği zaman NATO’yu devreye sokacağından hiç şüpheniz olmasın. Geçen yazımda verdiğim bir misale ek olarak şu örneği vereyim: Bir televizyon kanalından, eski Başbakanlardan Bülent Ecevit’in ağzından işitmiştim. Şöyle diyordu: “NATO, bana geldi, bir meseleden dolayı “Sultan Ahmed’i bombalarız, demiştir.”
Ağır kayıplara karşı kamuoyunu hazırlayabilmek için ise, laiklik anlayışından kurtulup dinimizi detaylı bir şekilde devletin de yardımıyla öğrenmemiz gerekir. 82 Anayasası iyice incelendiği zaman görülür ki, laiklik, din sadece inanç manzumesinden ibarettir, anlayışı üzerine bina edilmiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.