A. Galip Doğan

A. Galip Doğan

12 Eylül 1980 ihtilalda yaşadıklarımız

12 Eylül 1980 ihtilalda yaşadıklarımız

6 Eylül 1980 günü Konya’da Kudüs yürüyüşü yapıldı.  Çok görkemli, oldukça kalabalıktı. İhtilal hazırlıkları aylarca önce yapılmış ama Kudüs mitingi bahane edilmiştir. Ufukta bir ihtilal havası esiyordu.

12 Eylül günü sabah namazını evde kıldım, işrak namazını kılmak için zikirle meşgul idim. Hiçbir şeyden haberimiz yok. Erken saatte kapı çalındı. Açtım bir albay ve bir manga askerle karşılaştım. İhtilaldan bir saat sonra evi bastılar. İfade alacaz, ihtilal oldu dediler. O günlerde İrşad Dayanışma Derneğimiz yüzlerce öğrenciye burs veriyoruz, Kız Kur’an kursumuz, erkek Kur’an kursumuz, Arapça kurslarımız devam ediyor. Ayrıca Akdeniz, İç Anadolu sendikasının da temsilciliğini de yapıyorum.

Bizi içeriye bir aldılar bir daha evimden bile haber alamıyorum. Bizi eski istihbarat binasına koydular. Solcu, sağcı, şeriatçı hep bir aradayız. Aramızdan birini götürüyorlar, iki gün sonra baygın koğuşa atıyorlar. Bir sağdan, bir soldan işkence masalarında insanın edebinden cereyan veriyorlar. İşkence olanlar günlerce yerine gelemiyordu. Bir gün benimle beraber 2 kişiyi işkenceye aldılar. 75 saat hiç oturmadan kuru karanlık bir odada dolaştık. Nöbetçiler 15 dakikada bir geliyor, bizi odada koşturuyordu.

Bir gün sabah ezanı okunuyordu. Ağlayarak dinledik. Duvarda teyemmüm yapıp sabah namazını kıldırdım, çok dua ettim. Orhan hoca duygulanmış, ağladı. Ben böyle bir namaz kılmadım dedi. Gözlerimiz kapalı ifadeye çağırıyorlardı. O ifadeler bize ölümden beter olurdu. Küfürler, hakaretler. Gözü kapalı ifademi alırken birden senin tarikatın var mı dediler. Ben de var dedim – tarikatı Muhammedi. Onun şeyhi kimler dediler. Şeyhim Muhammed dedim. Onlar ulan biz de Müslüman’ız, bizim peygamberimiz (s.a.v) Muhammed’dir dediler, daha sonra Mehmet Zait Kotku’yu tanır mısın? Ben İstanbul’da İskender Paşa Cami’de imamdır dedim. Sonra çok enteresan bir soru sordular. Mehmet Zait Kotku ölürse yerine kim geçer? Ben de yüzeysel bu manevi bir zat yerine kimin geçeceğini ben bilemem. Bu beni çok düşündürdü. Gerçek ehlisünnet olanlara tuzaklar kuruluyor, fitne çıkarıyor, kardeşi kardeşe kaldırıyordu. O günlerde istihbaratın baskıları namaz kılan Müslümanlar üzerine yoğunlaşmıştı. Hiç unutamadığımız bir olay: Askerlerden kirli küflü bir teneke aldım. Onun üzerine oturup kafamı pencereye yasladım. 20 dakika uyumuşum. Mustafa Tuğlu betona uzanmış yatmış. Mustafa çağırdığım halde duymuyordu. Yarım saatten fazla odada koşturdum. Eğer öyle koşmasaydı sakat kalacaktı. Böyle nice gençleri sakat bıraktılar, nice gençleri idam ettiler.

76 saat kaldık. İfadeye çağırır, faili meçhulleri kabullenmemizi istiyorlardı. Dediler ki, gözlerin kapalı, dışarıda kireç kuyusu var atarız, düştü deriz, kimse de bize hesap sormaz. Bana sorduklarında Kudüs mitingine katıldım. Derneğimiz var, burs veriyoruz, kurs yapıyoruz diyordum. Onlar bana küfrediyor, oğlum sana ne, sen kimsin burs veriyorsun, yardım ediyorsun, devlet misin? Camiler açık sabaha kadar namaz kıl, bütün yıl oruç tut, amma derneğe karışma. Sana ne sen kimsin de yardım edeceksin diye bin bir hakaretler ediyorlardı. 76 saat sonra beni koğuşa gönderdiler. Yolda giderken düştüm, beni tutan asker Minyeli Abdullah’ı unutmam, çile çekmeden bu dava gerçekleşmez dedi. Burada ilk duruşmaya kadar işkencelerden geçtik. İlk duruşmadan sonra bizi serbest bıraktılar.

Mahkememiz Ankara Mamak’ta devam etti. Çıktıktan sonra resmi memurluğumuzu iptal ettiler. Beş yıl işsiz kaldım. Yiyecek ekmeğe muhtaç olduk. Unutamadığım bir anekdotu okuyucularla paylaşmak isterim. 1981 yılının ilk aylarındayız. Süleyman Nalvaran’ın düğününde yemekteyiz. Sofrada rahmetli Sarı Emmi ile birlikteyiz. Sarı Emmi kırklardan bir zattı. Birçok şeylerine şahit oldum. Yemekte kulağıma eğildi seninki tokatı yedi dedi. Yemekten sonra yalnız kalınca sordum: Benimki kim? Sarı Emmi Kenan Evren dedi. Birisi kolundan kurşunladı. Karısına fena vurdular. Felç oldu. İflah olmaz dedi. Ben Sarı Emmi, yanlış yapmışsınız, esas felç olacak Evren değil mi? Bana kızdı, senin aklın ermez, onun bazı gizli sebepleri var dedi. Ben yine itiraz ettim. Bunun sırrı nerde, neden böyle oldu diye sordum. O zaman bana şunu söyledi: Emminin oğlu, görmüyor musun, hacısı, hocası hep Allah razı olsun diye dua ediyorlar. Öyle bir zaman gelecek ki, Allah onu rezil edecek. Öyle olacak ki, Allah razı olsun diyeni kalmayacak. Onun için fırsat verildi. Bunu hiç kimse bilmiyordu. Bir ay sonra Evren Uşak’ta konuşurken bir Kenan ölür, ama laiklik ölmez. Hanımının gerçekten felç olduğunu basın yazıyordu. O, öyle gitti. Sarı Emmi’nin kerametini şimdi çok açık görüyoruz. Zalimlerin sonu nasıl oldu, ibret olsun diye Allah (cc) yaşayanlara gösterdi. Şuna inandım ki, bu Türkiye alttan idare ediliyor. İnşallah bir gün ayağa kalkar D-8’ler faaliyete geçer, D-60’lar faaliyete geçer, Kudüs kurtulur. Güçlü bir İslam Birliği kurulur. Rabbim inşallah o günleri göstersin. Amin.

Ali Galip DOĞAN

İrşad Dayanışma Vakfı Başkanı

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
A. Galip Doğan Arşivi