Nevzat Laleli

Nevzat Laleli

Sorumluluk Şuuru

Sorumluluk Şuuru

Gençlik inceleme yazı serisi


Sorumluluk duygusu ve bunun bir şuur olarak yerleşmesi, ancak insanda görülmektedir. Biliriz ki hiçbir hayvanda sorumluluk şuuru yoktur. Bu duygu belki insanla hayvanı birbirinden ayıran en önemli özelliklerden birisidir.
Ne yazık ki insan olduğunu söyleyen bazı kimseler de bu sorumluluk duygusu ve şuuru henüz yerleşmemiştir. Bakarsınız, “adamın sureti suretinize (dış görünüşü), sireti siretinize (iç âlemi) benzer.” Ama hiçbir sorumluluk yüklenmez ve sürekli sorumluluktan kaçar. Hâlbuki hiçbir iş, o işe ait sorumluluğu yüklenmeden yapılamaz.
Sorumluluğun kaynağı akıldır. Yaratıcımız, insana akıl gibi bir büyük nimet vermiş onu yapacağı bütün işlerde muhayyer (tercihli) bırakmış ama yaptığı her işten de sorumlu tutmuştur.
Ve sonra bizi imtihana tabi tutmuştur ki… Sorumlusu olduğumuz her şeyden, konuştuklarımızdan, yaptıklarımızdan, kazancımızdan, harcamalarımızdan, ailemizden ve evlatlarımızdan, yapmamız gerekirken yapmadıklarımızdan her şeyden ama her şeyden imtihana tabi tutulmuşuz.
Sonra bu imtihanı o kadar mükemmel yapmıştır ki, hayatın hiçbir noktasında imtihan olup olmadığımızın farkına varmazken imtihan olduğumuzu ancak sadık habercilerden yani Peygamberlerden ve ilahi kitaplardan öğrenebilmekteyiz.
SUÇUN SORUMLUSU ARANIR
Yaşadığımız dünyada bir olay oluyor ve olayın hemen akabinde Polis hemen çalışma ve incelemelerine başlıyor. Bu suçu bu adam tek başına mı işledi, yoksa örgütsel yani organize bir suç mu? Bu suçu işlerken bunun azmettiricisi var mıdır? Suç planlı bir şekilde mi işlenmiş yoksa fevri (şartlar karşısında gösterilen tepki) bir davranış biçimi şeklinde mi olmuştur? gibi daha bir çok unsur araştırılır.
Bu araştırmalardan sonra eğer işlenen suçun bir azmettiricisi varsa onun, olayın silahının nereden, nasıl ve kimden temin edilmişse onun da bu suçtan itham edilerek mahkemeye sevk edilmektedir.
Azmettirici; “Efendim bu işin aklını ben verdim ama onun da aklı vardı. Yaptığının bir suç olduğunu bilmesi ve bunu yapmaması gerekirdi” diyerek kendisini savunması mümkün değildir. Aynı suça ortak olmaktan yargılanır ve ceza yer.
Zilzület suresinde;“Yaptığımız en küçük bir iyiliğin mükâfatının ödeneceği, en küçük bir kötülüğün de cezasının verileceği…” bildirilmektedir.
Bir Hadis-i Şerifte Peygamber efendimiz; “Kim bir iyiliğin yapılmasına sebep olursa o da o iyiliği yapmış gibi olur. Kim de bir kötülüğün yapılmasına sebep olursa o da o kötülüğü yapmış gibi cezaya çarptırılır” buyurmaktadır.
İşte sorumluluk şuuru (bilinci) burada karşımıza çıkmakta ve bir işe başlanacağında o işten dolayı sorumlu olunup olunmayacağı, baştan kestirilerek ona göre ya işe destek olunmakta veya olunmamaktadır.
İSTİKAMET ÜZERİNDE OLMAK
Âlimlerimiz ve büyüklerimiz kendisini dinleyenlere her türlü öğütleri verdikten sonra son bir nasihat daha yaparlar ve derler ki; “Ne olursanız olun. İster Cumhur Başkanı olun ister bir evin hizmetçisi. Sakın ola ki istikametten ayrılmayın. Sonra yanarsınız”
İstikamet üzeri olmak veya Sırat-ı müstegiym ne demektir? Yapılan her işte o iş üzerindeki Allah’ın hükmünü aramaktır. Eğer yapılan iş Allah’ın yasakladığı bir iş ise o iş hemen terk edilir, yok eğer Allah’ın rızasına uygun bir iş ise o iş severek yapılır.
“Ben İslam’ı iyi bilmiyorum, nasıl hareket edeceğim” diyenler, o konuda bilgi sahibi kimselere danışmalı, işlerini ona göre tanzim etmelidirler.
İstikamet üzerinde olmak, ille de çoğunluğun bulunduğu yerde olmak veya kendinden önceki atalarının yolunda olmak manasını taşımaz. “Uydum kalabalığa…” diyerek kalabalığın gittiği yöne araştırmadan gidenler, kusura bakmasınlar sorumluluk şuurundan yoksun insanlardır.
Asrımızın büyük şairi Necip Fazıl; “Divan” isimli şiirine; “Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!/Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak” diye başlamaktadır.
Toplumlarda büyük çoğunlukları takip edenler bulunurken, bazen de kendinden önce yaşamış atalarının hallerini kendilerine örnek alırlar. Hâlbuki çoğunluktakiler olsun, evvelki ataları olsun dalalet (sapkınlık) içinde olabilirler.
Eğer bu zahiri (görünen) ölçülere yani çoğunluk veya atalarının yoluna uymak yanlışsa bu takdirde “İstikamet nerededir” diyerek o aranır ve azınlıkta olsa istikamet üzerinde olanlar tercih edilir. Ancak bu şekilde davranmak o insanı mesuliyetten (sorumluluktan) kurtulabilir.
Mekke döneminde, 1. ve 2. Akabe biatlerinde, hicrette, Bedir, Hendek ve Uhut savaşlarında Peygamberimiz hep azınlık olarak bulunmuştur. Ancak Mekke’nin fethi ve Veda hutbesi esnasında 100.000 sahabeye erişen Peygamberimiz müşriklere ve münafıklara karşı çoğunluğu elde edebilmiştir. Hiçbir Sahabe; “Peygamberimiz azınlıktadır. Hele o biraz daha güçlensin de ben ondan sonra kendisine destek olayım” diye düşünmemiştir.
BİZLER DE SORUMLU İNSANLARIZ
Kontrolü millet düşmanlarının eline geçmiş bulunan medya kuruluşları, maalesef “Akı kara, karayı ak…” göstermektedir. Ne yazık ki bazı din adamlarımız hatta ilahiyatçı Profesörlerimiz bile medyanın tesiri altında kalmakta ve bırakın başkalarının istikamet üzerinde olmalarını yardımcı olmak, kendilerinin istikametleri bozulmuş da bundan bile haberleri yoktur. “Ya inandığınız gibi yaşarsınız veya yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız” ilahi kanunu hükmünü icra etmiş bulunmaktadır.
Medrese eğitimi de görmüş ilahiyat profesörü bir arkadaşımızla konuşmamızda; “Hocam. Bir şey değerlendirilirken o işin sistemi üzerinde durulur. Muhal ya… Bu sizin kendilerinden sitayişle bahsettiğiniz bu adamlar, evimizin önüne kadar bütün yolları altınla kaplatsalar ama Allah’ın razı olmayacağı bir düzenin yürümesine ses çıkarmasalar… Biz bu adamlara destek olabilir miyiz? diye sormuştum.
İşin sevinilecek tarafı bu arkadaşımız, “Evet olabiliriz” diyememişti.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nevzat Laleli Arşivi