Nesrin Ercan

Nesrin Ercan

Sınalgı: Modern yanılgı

Sınalgı: Modern yanılgı

Görüntüler, sesler, renkler, düşünceler, mesajlar, yönlendirmeler, çokça özenti, çokça aldatmaca…

Hiçsiz, manasız ve amaçsız bir yaşayışla taçlanmak. Kontrolsüzlük, faydasızlık, şuursuzca boyun eğiş… Tutukluk, hissettirilmeyen tutukluluk, saplantı haline dönüşen merak duygusu!

Değişime vurulan ket, var olma nedenimizi yok sayan, manevi hallerimizi alt üst eden “modern” bir tuzak..

Öyle bir tuzak ki; hayatı ve hayal kurmayı unutturan, çevremizi, insanı, insanlığı keşfetmeyi rafa kaldırtan, iplerin asla bizim elimizde olmadığı, hiçbir şeye vakit yetiremediğimiz halde, onun için zamanı durdurduğumuz, en verimli çağlarımızı yok etmekte mahir bir isim o…

Üstelik tedavülden kalkması gereken eski bir fikir; gittikçe de eskiyen bir fikir olmasına rağmen yıllardır popüler olma ve daha da rağbet görme konusunda da oldukça başarılı !

Bu satırları okuduktan sonra “ bizi bu kadar etkileyen şey acaba ne olabilir? “ dediğinizi duyar gibiyim. O zaman birkaç küçük ipucu daha…

Her hafta hatta her gün büyük ilgiyle takip ettiğimiz programlar ya da gerçeklikten çok uzak diziler desem, evimizin en değerli köşesi desem, ekranın karşısında zorunluymuş gibi oturduğumuz heba olan ortalama 4 saat desem sanırım neyi kastettiğimi anlamış olursunuz.

Evet. Tam da tahmin ettiğiniz gibi, hepimizin evinde baş köşede duran, çok kıymetli televizyonlarımızdan bahsediyorum. Şu bizi neredeyse hayattan soyutlayan, vaktimizi yöneten, en güzel sohbetlerimizin – muhabbetlerimizin celladı olan televizyonlarımızdan…

Nitekim yazıma böyle bir başlık seçmemin sebebi de tüm bu yazdıklarımı destekler nitelikte. “Sınalgı” kelimesi Kırgızca da ‘televizyon’ anlamında kullanılan bir kelime. Fakat sözcük olarak tam bir anlamı, karşılaştırmalı bir açıklaması ne yazık ki yok. Kelimeyi oluşturan heceler farklı pek çok manaya gelse de, insanlığın gelişimi açısından kayda değer bir bilgi bulunmamakta. Tıpkı televizyonun hayatımızda edindiği yer gibi…

Basit, boşuna, bayağı. Aynı zamanda büyük bir yanılgı. Gün geçtikçe devleşen modern bir yanılgı…

Şöyle çok detaylı olmasa da üstünkörü bir düşündüğümüzde bile televizyonun bizi pek çok yönden yanılttığını kolayca anlayabiliriz. Özellikle önceki yazılarımda da belirttiğim gibi sosyal yaşamımızda önemli yer tutan tüketim konusunda. Üzücü ki artık; vizyonsuz ama dev ekran televizyonlu bir toplum oluyoruz. Televizyonun bize dayattığı zorunlulukları hiç sorgulamadan bünyemize almış oluyoruz.

Peki televizyonun temel amacını oluşturan söz konusu bu zorunluluklar sizce neler olabilir? Aslında bu sorunun cevaba oldukça basit…

Ticaret ve reklam.

Sonsuz tüketimi tetikleyen bu iki unsur televizyon yayıncılığının temel ilkesi. Dizi izlemek, günlük programları hiç kaçırmadan takip etmek her ne kadar bize masum gibi görünse de ne yazık ki öyle değil. Özellikle söz konusu bu yayınların arasında gösterilen reklamların insanlara öğrettiği çok alışveriş, daha çok alışveriş, daha fazla tüketim, hunharca tüketim; bize her şeyi anlatabilir aslında. Bizim için sıradanlaşan pek çok şeyi farklı yönleriyle algılamamızı sağlayabilir. Mesela ortalama 1 saatlik televizyon izleme süresinin 12 dakikasını yalnızca reklamları izleyerek geçirdiğinizi biliyor muydunuz? Ya da ekranın bir köşesinde sürekli, izlediğiniz programa kaç dakika kaldığını gösteren bir uygulamanın sizi ekran başında tutabilmek için hayata geçirilen bir uygulama olduğunu. “Efsane Cuma”, “Kara Cuma”, “ Muhteşem Salı”, “ Harika cumartesi” gibi bilinçaltını tamamen belli bir odak noktasına iten, insanların belirlenen bu günlerde alışveriş yaparak, kendilerini sürekli indirimlerden yararlandıklarını düşündürmek te, tabii ki tek amacı ‘para’ olan kurnaz akılların işi olabilir öyle değil mi?

Yine başka bir örnek verecek olursak eğer, bu kesinlikle reklamlarda kullanılan kelime ve cümleler olur herhalde:

Aldın aldın! “ , “ Yetişen alıyor! “ , “ Bu fırsat kaçmaz! “ , “ Mutlu et kendini! “ , “ Hizmette sınır yoktur! “ , “ İndirimleri kaçırmayın! Üzülürsünüz. “ , “Yok böyle fırsat! “, “ Yoksa siz hala denemediniz mi?”

Görüldüğü gibi eşsiz ve en büyük hedefi ticaret ve reklama dayalı; devasa, hayal bile edemeyeceğimiz gelirler sağlayan televizyon bizleri aptallaştırmakta ve nihayetsiz bir tüketime itmektedir. Sonu hiç gelmeyen bu tüketim ise bize asıl kimliğimizi unutturmakta, fıtratımızla denk düşmeyecek davranışlar sergilememize ve değişen alışkanlıklarımızla birlikte bizi kanaatkarsızlığa, doyumsuzluğa ve tabiri caizse açgözlülüğe sürüklemektedir.

Bunun en gerçek örneğini ise yaşadığımız Pandemi sürecinde; ilan edilen ilk sokağa çıkma yasağında takındığımız ‘saldırgan’ tavırdan, aç kalma korkusuyla evlerimizi gıda deposu haline getirip, stok yapmamızdan anlayabiliriz. Maalesef..

Nitekim bu konuda yazılacak daha çok şey olmasına rağmen sözlerimi İbni Haldun’ un çok sevdiğim bir sözüyle noktalamak istiyorum:

İnsanları açlık değil, alıştıkları tokluk öldürür. “

İdrak edebilme temennisi ile…

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Nesrin Ercan Arşivi