Sevgi ve Kardeşlik Toplumu
İnsanlık tarihinde gerçekten insan haysiyetini zedeleyen pek çok kara lekeye rastlanır. Bunlardan birisi de adına Cahiliye Dönemi denilen Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in gönderildiği dönemdir. İnsan olma hakikatinin neredeyse kaybedildiği bir utanç dilimi idi o dönem. İnsanların Allah’ı unutarak birtakım putlar edinmesi de, bu meselenin aslî sebebi idi.
Sayılmakla bitirilemeyecek kadar fazla olan o dönemin hastalıklarını göz önüne getirdiğimiz zaman, “Âlemlere rahmet olarak gönderilen” Peygamberimizin, mücadelesi sonucundaki başarısını anlamak çok daha kolay olacaktır. O, tabiri caizse vahşi bir toplumu, nasıl medenî ve insanî, şefkat ve merhamet toplumu haline getirmiş, buna şaşmamak mümkün değil gerçekten. Bataklıklarda debelenen, birbirlerinin kellelerini uçuran bu insanlara ne oldu ki, hem de aç kalma pahasına, bir zamanlar öldürdükleri insanları doyurmaya başladılar? Bunun delilleri olan pek çok misal vardır ki bunlar, anlatmakla bitirilemez. Sadece bir koyun başının altı kapıyı dolaştıktan sonra yedinci kapı olarak ilk çıktığı kapıya dönmesi bile, bu eşsiz ve anlatılmaz kardeşlik destanlarını ortaya koymaya yeter de artar. Her devir ve asra en güzel örneklik teşkil eden bu insanlar tabiî ki, toplumların “en hayırlısı” olarak takdim edilecekti.
Bu manânın en başında insan sevgisi yatıyordu. “En güzel örneğin,” insanlığa “en güzel örnek toplum” olarak yetiştirdiği toplumun mayası işte buydu. O eşsiz ve nadide insan ki, Allah’ın yarattığı bütün insanları çok seviyor ve onları “ateşe düşmesinler diye eteklerinden tutup asılıyordu.” Uykularını onlar için terk ediyor, çile ve ıstıraplara onlar için katlanıyordu. Yemiyor yediriyor, onlardan çok daha fazla aç kalıyordu. Müşfik bir babadan çok daha fazla onları düşünüyor, nasihatlerini tatlı ve yumuşak bir üslûpla yapıyordu. Yerine göre onlar için ağlıyor ve Rabbine kurtuluşları için iltica ediyordu. Bu durum bazen o kadar ileriye gidiyordu ki, Yüce Rabbi kendisini teselli ediyordu. Bunlar ve daha zikredemediğimiz onca hasletler, tebliğciler için çok önemli örnekler teşkil etmektedir.
İşte en güzel sevgi ve kardeşlik toplumu bu manâlar doğrultusunda ortaya çıkmıştı. Bütün devirler için örnek teşkil eden bu destansı toplumdan alacağımız çok şey vardır. Ama bunun yolu onun eşsiz tebliğcisinin hayatını öğrenmekten geçer. Bir toplumun kardeş olması ancak onların aynı iman hakikatinde birleşmesine bağlıdır. İman kardeşliğini elde etmiş toplum ise, inancının gerektirdiği hususları ortaya koymalı ki, gerçek kardeşlik de ortaya çıkmış olsun.
Kardeşlik olgusunun Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’i sevmekle bağlantılı olduğunu hiçbir zaman unutmamak gerekir. Şüphesiz ki o bizi Allah sevgisine götürecek ve böylece de yaratılışın ilahi tecellisi ortaya çıkmış olacaktır.
Kutlu Doğum Haftası'nın bu yılki temasının kardeşlik olduğunu biliyoruz. Hafta boyu hatta neredeyse bir ayı doldururcasına bu konu işlendi. Bu çok güzel bir şey. Ümit edilir ki zaman içerisinde bu gerçekleri hayata geçiren nice nesiller yetişir.
Sorunlarla boğuştuğumuz dünyamıza baktığımız zaman diyoruz ki;
Efendimizin hayatını bir kez anlasaydık bütün sorunlarımız çözülmüş olacaktı. Çünkü Allah (c.c.) onu, bütün bunların çözümü için göndermişti.
Evet. O bizim rehberimiz, önderimiz, örnek alacağımız insandır. Onu anlamak hayatını bilmekten geçiyor. Onun hayatını öğrenmek ve hayata geçirmek bizim için adeta candır. Canlar nasıl kıymetliyse, bu hakikat de öylece kıymetlidir. Yani onun sünnetlerine sahip çıkmamız elzemdir.
O halde birbirimiz arasındaki kardeşliğe önem vermemiz gerekir. Birbirimizin ayıp ve kusurunu araştırmayalım. Birbirimizin gıybetini yapmayalım. “Gökler ve yer genişliğinde olan cennete” girmek için birbirimizle yarışalım. Allah'ı ve Rasul'ünü seviyorsak, Allah Rasul'ünü izleyelim ki, “Allah da bizi sevsin ve bağışlasın.” Bilelim ki “Âlemlere Rahmet” olan o eşsiz insanın davranışlarını uygulayabiliyorsak, ancak o zaman kurtuluşa ermişiz demektir. Allah'ı sevmek, sözde olmaz, özde olur.
Bugün İslâm dünyasının içinde bulunduğu yozlaşmayı iyi araştırdığımız zaman göreceğiz ki, bundan kurtulmanın yegâne yolu, Peygamberimiz’in bizlere çizmiş olduğu yoldur. Ancak bu yolda ilerlemekle kurtuluş ve başarı mümkün olacaktır. Bu gerçek zaten daha öncesinde de görülmüş ve yaşanmıştır.
Bu vesileyle diyoruz ki; okullarımızda ders olarak okutulmaya başlanacak olan “O’nun Hayatı” ve “O’nun Mesajı”na iyi yapışmalı, nesillerimiz için Allah’ın bize lûtfettiği bu fırsatı iyi değerlendirmeliyiz. Bilelim ki bunun için nice fedakâr öğretmenlere ihtiyacımız vardır.
Allah yâr ve yardımcımız olsun. O’na emanet olunuz!
Sayılmakla bitirilemeyecek kadar fazla olan o dönemin hastalıklarını göz önüne getirdiğimiz zaman, “Âlemlere rahmet olarak gönderilen” Peygamberimizin, mücadelesi sonucundaki başarısını anlamak çok daha kolay olacaktır. O, tabiri caizse vahşi bir toplumu, nasıl medenî ve insanî, şefkat ve merhamet toplumu haline getirmiş, buna şaşmamak mümkün değil gerçekten. Bataklıklarda debelenen, birbirlerinin kellelerini uçuran bu insanlara ne oldu ki, hem de aç kalma pahasına, bir zamanlar öldürdükleri insanları doyurmaya başladılar? Bunun delilleri olan pek çok misal vardır ki bunlar, anlatmakla bitirilemez. Sadece bir koyun başının altı kapıyı dolaştıktan sonra yedinci kapı olarak ilk çıktığı kapıya dönmesi bile, bu eşsiz ve anlatılmaz kardeşlik destanlarını ortaya koymaya yeter de artar. Her devir ve asra en güzel örneklik teşkil eden bu insanlar tabiî ki, toplumların “en hayırlısı” olarak takdim edilecekti.
Bu manânın en başında insan sevgisi yatıyordu. “En güzel örneğin,” insanlığa “en güzel örnek toplum” olarak yetiştirdiği toplumun mayası işte buydu. O eşsiz ve nadide insan ki, Allah’ın yarattığı bütün insanları çok seviyor ve onları “ateşe düşmesinler diye eteklerinden tutup asılıyordu.” Uykularını onlar için terk ediyor, çile ve ıstıraplara onlar için katlanıyordu. Yemiyor yediriyor, onlardan çok daha fazla aç kalıyordu. Müşfik bir babadan çok daha fazla onları düşünüyor, nasihatlerini tatlı ve yumuşak bir üslûpla yapıyordu. Yerine göre onlar için ağlıyor ve Rabbine kurtuluşları için iltica ediyordu. Bu durum bazen o kadar ileriye gidiyordu ki, Yüce Rabbi kendisini teselli ediyordu. Bunlar ve daha zikredemediğimiz onca hasletler, tebliğciler için çok önemli örnekler teşkil etmektedir.
İşte en güzel sevgi ve kardeşlik toplumu bu manâlar doğrultusunda ortaya çıkmıştı. Bütün devirler için örnek teşkil eden bu destansı toplumdan alacağımız çok şey vardır. Ama bunun yolu onun eşsiz tebliğcisinin hayatını öğrenmekten geçer. Bir toplumun kardeş olması ancak onların aynı iman hakikatinde birleşmesine bağlıdır. İman kardeşliğini elde etmiş toplum ise, inancının gerektirdiği hususları ortaya koymalı ki, gerçek kardeşlik de ortaya çıkmış olsun.
Kardeşlik olgusunun Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’i sevmekle bağlantılı olduğunu hiçbir zaman unutmamak gerekir. Şüphesiz ki o bizi Allah sevgisine götürecek ve böylece de yaratılışın ilahi tecellisi ortaya çıkmış olacaktır.
Kutlu Doğum Haftası'nın bu yılki temasının kardeşlik olduğunu biliyoruz. Hafta boyu hatta neredeyse bir ayı doldururcasına bu konu işlendi. Bu çok güzel bir şey. Ümit edilir ki zaman içerisinde bu gerçekleri hayata geçiren nice nesiller yetişir.
Sorunlarla boğuştuğumuz dünyamıza baktığımız zaman diyoruz ki;
Efendimizin hayatını bir kez anlasaydık bütün sorunlarımız çözülmüş olacaktı. Çünkü Allah (c.c.) onu, bütün bunların çözümü için göndermişti.
Evet. O bizim rehberimiz, önderimiz, örnek alacağımız insandır. Onu anlamak hayatını bilmekten geçiyor. Onun hayatını öğrenmek ve hayata geçirmek bizim için adeta candır. Canlar nasıl kıymetliyse, bu hakikat de öylece kıymetlidir. Yani onun sünnetlerine sahip çıkmamız elzemdir.
O halde birbirimiz arasındaki kardeşliğe önem vermemiz gerekir. Birbirimizin ayıp ve kusurunu araştırmayalım. Birbirimizin gıybetini yapmayalım. “Gökler ve yer genişliğinde olan cennete” girmek için birbirimizle yarışalım. Allah'ı ve Rasul'ünü seviyorsak, Allah Rasul'ünü izleyelim ki, “Allah da bizi sevsin ve bağışlasın.” Bilelim ki “Âlemlere Rahmet” olan o eşsiz insanın davranışlarını uygulayabiliyorsak, ancak o zaman kurtuluşa ermişiz demektir. Allah'ı sevmek, sözde olmaz, özde olur.
Bugün İslâm dünyasının içinde bulunduğu yozlaşmayı iyi araştırdığımız zaman göreceğiz ki, bundan kurtulmanın yegâne yolu, Peygamberimiz’in bizlere çizmiş olduğu yoldur. Ancak bu yolda ilerlemekle kurtuluş ve başarı mümkün olacaktır. Bu gerçek zaten daha öncesinde de görülmüş ve yaşanmıştır.
Bu vesileyle diyoruz ki; okullarımızda ders olarak okutulmaya başlanacak olan “O’nun Hayatı” ve “O’nun Mesajı”na iyi yapışmalı, nesillerimiz için Allah’ın bize lûtfettiği bu fırsatı iyi değerlendirmeliyiz. Bilelim ki bunun için nice fedakâr öğretmenlere ihtiyacımız vardır.
Allah yâr ve yardımcımız olsun. O’na emanet olunuz!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.