Seçimlerle nereye gidiyoruz (7) Oy Vermek Onay Vermektir
Önümüzdeki yerel seçimler milletimiz için tarihi bir fırsattır, dönemeçtir. Çünkü insanlar seçimlerde, aslında partileri değil, kendi geleceklerini seçmektedirler. Herkesin geleceği oy verip desteklediği partinin zihniyetiyle belirlenecektir.
Oylarımızda sadece kendimizin ve yakın çevremizin değil, 70 milyon milletimizin ve hatta milyarlarca ezilenin hakkı vardır. Oy verdimiz partilerin bütün iyilik ve kötülükleri ile bunların yan etkilerine ortak olunmaktadır.
Bu seçimler, iktidar ve ana muhalefet partilerinin meydanlarda birbirlerine atıp tutmasının kafalarda doğurduğu “işte karşımızda iki parti var” imajından ibaret değildir. Aslında sandık başına giden bir vatandaşımız yirmi parti arasından birini değil, IMF’ciler veya Milli görüşçülerden birini seçecektir.
IMF faiz ve sömür demektir, “ümüğümüzün sıkılması” demektir. IMF, bağımlılık demektir, işbirlikçilik demektir. Aldığımızı zannettiğimiz dış kredi ile her şeyimizin kontrolünü onlara bırakmamız demektir. Yıllardır “belimizin doğrulmaması”nın sebebi demektir. IMF işsizlik, açlık, yokluk ve zillet demektir.
Eğer bugün IMF ile bütün görüşmeler tamamlanmış iş sadece imza aşamasına gelmişse (ki bu gün varılan durum budur) bunun seçimleri IMF’ci bir partinin kazanması halinde anlaşma imzalanacak ve milletimiz bu günkü ekonomik, sosyal ve siyasal krizlerden daha kötüsüyle karşılaşacak demektir.
Oysa mikroptan ilaç yapıldığı, faizden fayda sağlandığı, IMF reçeteleriyle bir ülkenin kalkındığı asla görülmemiştir. Venezuala ve Malezya bu sebeple IMF’yi ülkelerinden kovmuş ve görüşmelerini kesmişlerdir.
YA MİLLİ GÖRÜŞ
Size, “Milli görüşün” edebiyatını yapmaktan daha çok 1973 – 1978 arası ile 1996 – 1997 arasında yarım yamalak (koalisyon halinde) iktidara gelmiş olan “Milli Görüşlü hükümetlerde” neler yapılmış milletimize neler kazandırılmış bunları iyice düşünmenizi tavsiye ediyorum. Hatırlamakta zorlananlar veya yaşı küçük olup da o yakın devreleri henüz bilemeyenler yaşı müsait olan büyüklerinden sorup öğrenebilirler.
“Ağır sanayi hamlesi, fabrika yapan fabrika, her ile bir fabrika…” gibi hamlelerle 200 ağır sanayi fabrikası kurulması için yoğun çalışmalar yapılmış, 1978 sonunda bu hükümet düşürülürken, fabrikalardan 70 tanesi bitirilmiş, 130 tanesi ise programı gereği zaman içerinde bitirileceği var sayılmıştır.
Bunların içerisinde “Motor fabrikası (Konya) Traktör fabrikası (Konya) Elektronik cihazlar fabrikası (Aydın) Elektromekanik (gaz ve su türbinleri) cihazlar (Diyarbakır) Hidrolik makineler (Trabzon), TUSAŞ Türk uçak sanayi A.Ş’nin Uçak sanayi fabrikaları, İş makineleri fabrikası (Polatlı ve Kulu) ve daha yüzlerce ağır sanayi fabrikası…” iç ve dış borçların faizlerinden kurtarılan paralarla yapılmaya çalışılmıştır.
Şimdi bu fabrikaların yerinde yeller esmektedir.
1996’da Refah-yol hükümeti kurulduğu zaman “asgari ücret belirleme komisyonu” toplantı halindeydi ve bir evvelki Başbakan Mesut Yılmaz, kendi iktidarında işçiye % 5 – 10 gibi zamlar verirken yeni hükümeti müşkül durumda bırakmak için “Hükümet işçiye % 30 zam vermelidir” diye bir beyanat verdi. Ama yeni hükümet milli görüşçü bir hükümetti. İlk zam % 50 oldu. Arkasında 6 ay sonra bir % 50 zam daha verdi. Millet şoke olmuştu (!)
Memuru böyle, emeklisi, dul ve yetimi böyle zamlar aldı. Köylüsü, çiftçisi, üreticisi böyle yüksek taban fiyatları aldılar. Bir anda milletimiz zengin olmuştu.
Sonra 28 Şubat’ın tahribatı ve 28 Şubat’ın ürünü olan partiler birbiri arkasına hükümete geldiler. Ve milletimiz şu anda ekonomik, sosyal ve ahlaki sıkıntıların içerisine sokuldu, krizlerle boğuşur hale getirildi.
SAADET Mİ, FELAKET Mİ?
Siyasi hayatımızda belirgin çizgilerle ortaya çıkan üç dönem göze çarpmaktadır.
1950 – 1974 dönemi, “Efendim ne lazım… İthal edelim… Dışarıdan alalım…”
İkinci dönem, “Milli Görüş zihniyetinin” hükümette bulunduğu dönem;
1974 – 1979 dönemi, “Bir şey mi lazım? Efendim, kendimiz yapalım…” dönemi,
Üçüncü dönem AKP’nin tek başına iktidar olduğu dönemler;
2002 – 2009 “Nemiz var nemiz yoksa satalım… Satalım efendim…” dönemi.
Bu dönemde ülkemizde bu da bizim diyebileceğimiz bir şey kalmamış bütün fabrikalarımız, televizyonlar, bankalar, arazi ve arsalar yabancılara satılmıştır. Türk Telekom, cep telefonları hatları, stratejik mal ve malzeme üreten tesisiler, “Ne olmuş yani alıp da götürmüşler mi?” sloganlarıyla, “Babalar gibi satarım” beyanlarıyla satılmıştır.
Bu satışlardan elde edilen paralar nerede mi? Onu ne siz sorun ne biz cevap verelim. Bunlar “Dış borç faizleri” olarak (2009 yılında 57 milyar dolar – her hafta bir milyar dolardan fazla - faiz ödeyecekler) yine yabancılara verilmiştir. Şimdi ne elimizde kurulu tesisler vardır, ne de paralar… Borcumuz mu? Bu kadar ödemeye rağmen borcumuz da bunların faizleri de azalmamış, artmıştır.
GENEL SEÇİME BASAMAK
“Önümüzde ki seçimler bir genel seçim olmayıp yerel seçimlerdir. Dolayısıyla iktidarı değiştiremeyiz” sözü doğrudur. Ancak bu seçimde iktidarın partisinin aldığı oyların, iktidarın icraatlarının onaylanması, desteklenmesi olacağının iyi bilinmesini isterim.
İkincisi de bu seçimler bir geçiş döneminin başlamasını sağlayacaktır. Ya IMF’ci partileri (Milli görüş dışındaki bütün partiler) iktidara taşımanın provasını veya Milli görüşün partisi Saadet Partisini iktidara taşımanın provasını yapmış olacağız. Bu bakımdan da bu seçimler çok önemlidir.
“Ben iktidarın beleye reisini onaylamıyorum ama bu gelmezse ana muhalefet partisinin başkanı belediyeye gelir, onun icraatı bundan daha kötüdür” diyenlere,
“Biz, iki şerden birini tercih etmeye mecbur değiliz. Önümüzde hayrın kendisi var. Hepimiz ona yönelir, hiç olmazsa evlatlarımızın ve torunlarımızın geleceğini kurtarırız”
İyinin, yönetime getirilmesinin tek yöntemi de budur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.