Seçim Barajına Karşı Siyaset Üretmek
Türkiye’de seçim barajı hep tartışılmıştır. Büyük partiler seçim kanunlarıyla oyun hamuru gibi oynayarak olayı hep kendi taraflarına yontup “Nasıl olsa elimde yetki ve güç var. Bu fırsat elimdeyken ne yapabilirsem kar” diyerek olaya pragmatist yaklaşıyor.
Küçük partiler ise milletin temsil edilmediğinden, hak-adalet olmadığından, demokrasinin oturmadığından dem vurarak kendini yırtsa, parçalasa da sonuç değişmiyor ve umutlar hep başka bahara kalıyor.
Üst kademede geliştirilip tabu gibi değiştirilmeyen ve aşağıya dayatılan kararlar yüzünden taşra teşkilatlarında binlerce saf dava adamının halisane gayret ve çabaları boşa çıkıyor.
Bu temiz insanların duyguları “Biz zafere değil, sefere talibiz” ya da “Bizim görevimiz çalışmak, sonuç Allah’ın takdiridir” gibi sloganik cümlelerle istismar ediliyor. Elbette biz seferle, tebliğle, çalışmakla mükellefiz ve sonucun takdiri Allah’a aittir ama Allah, insana bir akıl fikir vermiş ve insanlardan ayrı müminlere bir de firaset ve basiret vermiş.
İslam’ın Peygamberi Efendimiz (sav) “Mü’min bir delikten iki kere sokulmaz” demiş. Yine aynı Allah Rasülü “Mümin akıllıdır, zekidir” buyurmuş. Aynı hatayı bir değil, iki değil, defalarca yapan adama ne denir, ben bir şey söylemek istemiyorum!
Hicret’te Mekke’den Medine istikametine gidecek olan Allah’ın Nebisi bir siyaset geliştirerek niçin ters istikametteki Sevr Mağarası’na giderek yolunu, stratejisini değiştirmiş ve sonuçta sağ salim Medine’ye vasıl olmuştur? Bu siyasetiyle müşrikleri nasıl ters köşe yapmıştır?
Seçime “İlla ki partimizin bayrağı altında gireceğiz” diye inat etmek parti bayrağını kutsallaştırmak değil midir?
Beyler, parti bayrağı dediğiniz nedir ki? Bugün gül, yarın sümbül. Bir gün üç yıldız, öbür gün beş yıldız… Mesele partinin adı, bayrağı, rengi, şekli, şemali değil senin zihniyetinin, fikrinin, inancının, siyasetinin, dünya görüşünün temsil edilmesi, hakim olması değil midir?
Parti, bayrak, flama, rozet, amblem… amaç mı, araç mı, onun adını niçin doğru dürüst koymayıp ta kutsuyoruz?
Ben meramım, Meram’a gitmekse; Meram Yeni Yoldan da, Eski Yoldan da, Yaka Yolu’ndan da hatta daha başka yollardan da gidebilir ve aynı sonuca varırım. Eğer Eski Yol’da buzlanma varsa Yeni Yolu, Yeni Yol’da barikat varsa Yaka Yolu’nu, orada da tamirat varsa Tıp Yolunu kullanarak yine Meram’a varırım. Beni hedefime vardıracak olan en kestirme, en güvenli, en zararsız, en ekonomik yol hangisi ise onu tercih ederim.
Adamlar bir strateji geliştirip, senin Meram’a hep inat ederek Eski Yol’dan gittiğini tesbit ettiler ve o yolu da kapattılarsa “Hayır ben illa da ordan geçmeyi deneyeceğim” demenin alemi yoktur. Biz bir zamanlar “Denenmiş, denenmez” demiyor muyduk? Öyleyse çıkmaz sokağı denemekte niye ısrar ediyoruz?
Bu yazıyla ezber bozup fincancı katırlarını ürküttüğümün farkındayım. Bazılarının bana çok kızacağını da biliyorum. Hiç te umurumda değil. Ona buna kızanlar, kendilerinde bu kızma hakkını nereden görüyorlar ki? Ben de en az bana kızacaklar kadar kızma hakkına sahibim!
Mesele kızmak, köpürmek değil, “inancından, idealinden sapmadan” siyaset üretmek, strateji geliştirmek, zamana, zemine uygun karar alabilmektir. Hem de geç kalmadan…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.