Sağlam Toplumu Oluşturmak
Hayırda Yarışanlar yazı serisi(7)
Kaybettiğimiz güneşi bulmak demek de olan “sağlam toplumu oluşturmak” hem en kolay ve hem de çok zor bir iştir.
Dinimiz, ayet ve Hadis-i Şerifler de tevhidi, vahdeti emredip dururken bu ayet ve hadisleri uygulamak imanının bir gereği olan Müslümanlar için gayet kolay bir iştir. Ancak çok zor bir iştir ki her bir Müslüman “birer buz dağı mesabesinde ki…” nefsini bir başkasının nefsine, onun emir ve yasaklarına bağlayabilsin ve uydurabilsin. Zira zamanımızda “ben çok iyi bir Müslüman’ım” zannıyla yaşayanlar bile dinimizin toplum için koyduğu kurallara uymadığı için eksiktirler, Allah’ın bu yapmadıkları ve yaşamadıkları ayetleri karşısında sorumludurlar.
Bir ikinci sorumlulukları ise zayıf ve çürük bir toplum olmanın verdiği dezavantajlar yüzünden bu gün dünyanın her yerinde Müslümanlar ezilmekte, can, mal ve ırz gibi en tabii haklarına tecavüz edilmektedir. Bu tecavüzlerin sorumluları da elbette sağlam toplumu oluşturmakta ihmal eden bu muhterem zevata düşmektedir. Onlar ise namazlarını kılmakta, oruçlarını tutmakta, zekâtlarını vermekte, sık sık da hac ve umreye de gitmektedirler.
SAĞLAM TOPLUMUN KURALLARI
Şurası kesindir ki, sağlam toplumun en önemli kuralı ve her işin temeli, toplumu oluşturan insanların imanlı insanlar olmasıdır. Tarih boyunca imansız olan toplumların sağlam toplumu vücuda getirdikleri görülmemiştir. İmansızlıkları bunları maddeciliğe ve bencilliğe itmiş, bunlar da her işlerini kendi çıkarlarına göre ayarlar olmuşlardır.
Silah, alet ve edevat bakımından zayıf ama insanları imanlı nice ordular, kendilerinden her bakımdan kat kat üstün orduları mağlup etmişlerdir. Bedir’de 300 kişilik Sahabi ordusu 1000 kişilik Mekke müşrik ordusunu yenmiş ve dağıtmıştır. Alparslan’ın Malazgirt’te 40.000 kişilik ordusuyla Romen Diyojenin 100.000 kişilik ordusunu yenmesi, İstiklal savaşlarımızda karşımıza çıkan ve vatanımızı işgal etmiş bulunan “Garbın çelik zırhlarını parçalayıp…” yedi düvelin ordularını yenmemiz ve vatanımızdan kovmamız bu iddiamızın ispatıdır.
Denilebilir ki bu savaşlarda Allah’ın yardımı olmuştur da onun için yenmişizdir. Evet, bu doğrudur. Ama sevgili Peygamberimizin bir Hadis-i Şeriflerinde bildirdiği gibi “Allah’ın rahmeteli, cemaat (ümmet) üzerinedir” İşte bu ümmet kavramı, Müslümanların oluşturduğu sağlam toplumun ilk ve önemli şartlarından biridir. Biz bu yapıda olunca, Allah da bizim yardımcımız olmuştur.
Bir başka Hadis-i Şerifte, Allah’ın yardımının, daha ordular birbirlerine kavuşmadan “onların kalbinde Müslümanların korkusunu oluşturmasıdır”. Çünkü Müslümanlar; “Düşman askerlerinin yaşamayı sevdikleri kadar ölümü seven insanlardan oluşmaktadır.” Kendilerine gelen ölümü, düğün bayram kabul eden insanlarla kim savaşabilir ki…
Asr-ı Saadet Müslümanları, tek bir fert dahi bu kuralın dışında kalmadan birbirlerine emir-kumanda zinciri ile bağlı idiler. Bunların bağlanmasına “Biat etmek” denmekteydi. Bunlar, “kim kime bağlı, kim kendine bağlı…” konusunu halletmiş insanlardı.
Nitekim Peygamberimiz; “Zamanın imamını (emir, başkan, lider) bilmeden ölen, cahiliye ölümü üzerine ölmüş olur” buyurarak, Müslümanların mutlaka birbirlerine bağlı olmaları gerektiğini vurgulamaktadır. Burada ki bilmek tabiri, sadece tanımayı değil, onun reisliğinin hakkını yerine getirmek olduğudur.
Özetle, Müslüman hangi devirde yaşarsa yaşasın, toplumda insanlar arasında oluşturulan zincirin hangi halkasının kendisi olduğunu bilmeye mecburdur.
Aralarında bu şekilde bağ bulunan bir topluma “ümmet veya asker millet” denir. Çünkü bu şekilde millet sivil hayatında bile askeri kuralları tatbik etmektedir.
DİĞER ÖNEMLİ KURALLAR
Toplum aile ile başlar. Sağlam aile sağlam toplumun nüvesi, çekirdeğidir. Ailesi evlendikten üç gün sonra bozulan bir toplum, sağlam toplumu oluşturamaz. Onun için aileyi daha başta kurulurken sağlam kurmak lazımdır.
Aileyi kurarken hislerle karar verilmemeli, akıl ve mantıkla karar verilmelidir. His dediğimiz şey gençler arasında yaşanan sevgi ve aşk kelimeleri ile ifade edilen duygulardır. Bu türlü karar, bize batıdan gelen “Flört metodu ile evlenmelerde…” karşımıza çıkmaktadır.
Allah, ayrı cinsten insanların birbirlerine yaklaşmalarını, evlenerek yuva kurmalarını ve nesillerini devam ettirmelerini murat ettiği için onların gönlüne ve kalbine sevgi ve aşk gibi duygular koymuş, ayrıca şehvetle bu duyguları desteklemiştir.
Burada önemli olan, evlenmeye karar verirken hisler mi önde olmalı yoksa akıl mı önde olmalıdır, sorusunun cevabıdır. Elbette akılla evlenmeye karar veren çiftlerin daha sonra birbirlerini görmesi ve tanışmaları sağlanacağından, hisler de uyanacak ve çiftler bir ömür yuvalarında mutlu yaşayacaklardır. Atalarımız bu kuralı hayatlarında uygulamış ve karşımıza eksik tarafları da olsa “görücü metodu ile evlenmeyi” çıkarmışlardır.
Yine bizler biliyoruz ki sevgili Peygamberimiz kurulan yuvaların küçük sarsıntılarda yıkılmasını önlemek için “Bir talak (boşanma) olursa arş titrer” buyurarak, eşlerin her zaman itidalde (sabırla hareket etmek) olmaları gerektiğini ifade etmiştir.
“Namuslu bir kadına zina isnat etmeyi (iftira)…” büyük günahlardan sayan dinimiz, araları bozulan karı – kocanın arasını bulabilmek için, söylenmesi kesinle yasak olan yalanı bile burada mubah (söylenebilir) kılmıştır.
Atalarımız, sağlam aile kurulmasını sağlamak maksadıyla adına “Dünürbaşı” denilen sevilen ve güvenilir insanları oluşturmuş, evliliklerin herhangi bir devresinde eşler arasında çıkabilecek bir ihtilafı (anlaşmazlığı) Dünürbaşı ile çözmüştür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.