Papa ve Papazların Hıristiyanlığa Soktuğu Kötü İnançlar -2-
5-Tesettürü Papazlar Kaldırmıştır
Hıristiyanlıkta da tesettür, yani kadınların el, yüz ve ayakları dışında kalan yerlerini örtme anlayışı ve inancı vardır. (1) Kiliselerde bol bol bulunan Hz. Meryem resim ve tasvirlerinden bir tane başı açık bulmak mümkün değildir. 100-150 sene öncesini konu alan, kitaplara, romanlara, filmlere, dizilere bakalım Hıristiyan kadınların başlarının örtülü olduğunu görürüz. Bugün bile dizilerde Rahibe rolü canlandıran kadınları başı açık veya mini etekli görmek mümkün değildir. (2) Hz. İsa’nın doğumunun 2000’inci yılı münasebetiyle İstanbul'da toplantıya gelen rahibelerin hepsi tesettürlü idi... (3)
6-Vaftiz
Hıristiyan geleneğine göre her Hıristiyan bebek ya bütünüyle kutsal suya sokularak veya üzerine su serpilerek vaftiz edilir. Vaftiz günahlardan temizlenmenin ve Hıristiyanlığa girmenin bir simgesidir. Vaftiz edilmeyen Hıristiyan sayılmaz ve bu törenin mutlaka bir kilisede bir papaz eliyle yapılması mecburiyeti vardır. Bu adet Hıristiyanlık öncesi Yahudilikte de vardır.
Hıristiyan olmak için bile birilerinin aracılığına, karmaşık törenlere, vaftiz olmaya… ihtiyaç vardır. Ama Müslüman olmak için hiçbir kimsenin aracılığına gerek yoktur. Bilirsen Everest Tepesi’nde bile Kelime-i Şahadet getirip Müslüman olabilirsin.
Hıristiyanlıkta ibadet etmek için mutlaka kiliseye gitme, günahlardan temizlenebilmek için, yani tövbe edebilmek için bile mutlaka papaza gitmek, sırlarını, gizli hallerini, işlediğin suçlarını başka birine itiraf etmek mecburiyeti vardır. İslâm’da ise gizlilik esastır. Hiç kimseye özellerini söylemek mecburiyeti yoktur. Sadece Rabbine, Yaratıcına halini arz edebilirsin.
İncil’de kaydedildiğine göre Hz. İsa Havârilerinden Petrus ve Andreas’a (dolayısıyla sonradan gelecek Hıristiyanlara) şöyle demiştir: “Ardımca gelin, sizi insan avcıları yapacağım”(4), “Gökte ve yerde bütün hâkimiyet bana verildi. Şimdi siz gidip bütün milletleri şahit tutun. Onları baba, oğul ve Rûhü’l Kudüs ismi ile vaftiz eyleyin, size emrettiğim her şeyi tutmalarını onlara öğretin ve işte ben bütün günler, dünyanın sonuna kadar sizinle beraberim” (5)
İslam’da temizlik baş tacı edilmiş, dış dünya ile temas eden vücut bölümlerinin günde beş defa abdestle yıkanması bile kâfi görülmemiş, ayrıca yemeklerden önce, sonra, yıkanması tavsiye edilmiş, misvak, gusül vb. usullerle insanların tertemiz olmaları sağlanmıştır. Hıristiyanlıkta ise papazlar pis durmayı dini bir vecibe telakki etmişler, ilk doğuş günlerinde vaftiz suyuna batırıldıktan sonra, bu kutsal suyun üstüne bir daha bedenlerine su değdirmemeyi tavsiye etmişler, Endülüs’ten (İspanya’dan) Müslümanları çıkardıktan sonra onlardan kalan hamamlara gidip yıkanan Hıristiyanları aforoz edip dinden çıkarmışlar, böylece ortaçağ boyu kokuşmuşlardır. Zaten kiliselerde bulunan ve Roma’dan getirilen kutsal suyla! aşılanan vaftiz suları, uzun müddet bekletildiği için, kendisi kokuşmuş durumda olurmuş.
Parfümeriyi bu kokularını bastırmak için icat etmişlerdir. Selahaddin Eyyubi, Kudüs’ü Müslümanlardan almaya gelen Haçlı orduları kumandanı Aslan Yürekli Richard’a hediye olarak çalar saat, sabun vb. şeyler göndermiş, onlar sabunu bilmedikleri için peynir zannedip yemeye kalkmışlar, çalar saat da ötünce; “bunun içinde şeytan var” diye taşa çarptıkları vesikalarla sabittir.
Osmanlılar Avrupa, özellikle Rus elçileri gelince öyle pis kokarlarmış ki, hamama götürüp iyice temizlemeden Sadrazam veya Padişahla asla görüştürmezlermiş. Osmanlı elçiliklerinde tercüman olarak içimizdeki azınlıklardan insanlar çalıştırılırmış. Yakın tarihimizin en büyük şairlerinden kabul edilen Abdülhak Hamit İran elçisi iken, tercüman olarak İstefenaki isimli birisi çalışırmış ve öyle pis kokarmış ki, şair şöyle yazmak durumunda kalmış:
Öyle murdar kokuyor üstü fena ki,
Midem bulanır geldiğinde İstefenaki
Ecdadımız çeşit çeşit hamamlarda pırıl pırıl yıkanırken, Batılılar 100 sene öncesine kadar tuvalet ve banyoyu bilmiyorlardı. Filmlerde gördüğümüz gibi fıçıların içinde yıkanmaya çalışırlardı. Bunun delili de, tarihi saraylarının hiçbirinde tuvalet diye bir şey yoktur. Şöyle bir latife ile makalemizi bitirelim: Fransa’nın meşhur Versay Sarayı’nı turistler geziyormuş, birisi tuvalet sormuş, görevli “burada tuvalet yok, tarihi orijinalliğini bozmasın diye yakın tarihte de yapmadık” demiş. Turist; “peki geçmişte burada yaşayan insanlar ihtiyaçlarını nerede giderirlermiş?” der, görevli; “erkekler şu ağaçların arasına, kadınlar şu duvar diplerine…” deyince turist yine hayretle sormuş; “peki Kral”, görevli “ha o istediği yere yaparmış” diye cevap verir. Ama bugün bu hususta, özellikle çevre temizliği hususunda falan bizi solladılar, bunu da kabul etmek gerek.
----------------------------
1) Milliyet, 30.08.2000.
2) Tesettürle ilgili tarihi bilgiler bkz: İsmail Hâmi Dânişmend, Türk Irkı Niçin Müslüman Oldu, Milli Ülkü Yay. Konya 1978, s. 100.
3) Milliyet, 30.08.2000.
4) Matta İncili, 4-19.
5) Matta İncili, 28, 19-20, Markos İncili, 16-15.
Hıristiyanlıkta da tesettür, yani kadınların el, yüz ve ayakları dışında kalan yerlerini örtme anlayışı ve inancı vardır. (1) Kiliselerde bol bol bulunan Hz. Meryem resim ve tasvirlerinden bir tane başı açık bulmak mümkün değildir. 100-150 sene öncesini konu alan, kitaplara, romanlara, filmlere, dizilere bakalım Hıristiyan kadınların başlarının örtülü olduğunu görürüz. Bugün bile dizilerde Rahibe rolü canlandıran kadınları başı açık veya mini etekli görmek mümkün değildir. (2) Hz. İsa’nın doğumunun 2000’inci yılı münasebetiyle İstanbul'da toplantıya gelen rahibelerin hepsi tesettürlü idi... (3)
6-Vaftiz
Hıristiyan geleneğine göre her Hıristiyan bebek ya bütünüyle kutsal suya sokularak veya üzerine su serpilerek vaftiz edilir. Vaftiz günahlardan temizlenmenin ve Hıristiyanlığa girmenin bir simgesidir. Vaftiz edilmeyen Hıristiyan sayılmaz ve bu törenin mutlaka bir kilisede bir papaz eliyle yapılması mecburiyeti vardır. Bu adet Hıristiyanlık öncesi Yahudilikte de vardır.
Hıristiyan olmak için bile birilerinin aracılığına, karmaşık törenlere, vaftiz olmaya… ihtiyaç vardır. Ama Müslüman olmak için hiçbir kimsenin aracılığına gerek yoktur. Bilirsen Everest Tepesi’nde bile Kelime-i Şahadet getirip Müslüman olabilirsin.
Hıristiyanlıkta ibadet etmek için mutlaka kiliseye gitme, günahlardan temizlenebilmek için, yani tövbe edebilmek için bile mutlaka papaza gitmek, sırlarını, gizli hallerini, işlediğin suçlarını başka birine itiraf etmek mecburiyeti vardır. İslâm’da ise gizlilik esastır. Hiç kimseye özellerini söylemek mecburiyeti yoktur. Sadece Rabbine, Yaratıcına halini arz edebilirsin.
İncil’de kaydedildiğine göre Hz. İsa Havârilerinden Petrus ve Andreas’a (dolayısıyla sonradan gelecek Hıristiyanlara) şöyle demiştir: “Ardımca gelin, sizi insan avcıları yapacağım”(4), “Gökte ve yerde bütün hâkimiyet bana verildi. Şimdi siz gidip bütün milletleri şahit tutun. Onları baba, oğul ve Rûhü’l Kudüs ismi ile vaftiz eyleyin, size emrettiğim her şeyi tutmalarını onlara öğretin ve işte ben bütün günler, dünyanın sonuna kadar sizinle beraberim” (5)
İslam’da temizlik baş tacı edilmiş, dış dünya ile temas eden vücut bölümlerinin günde beş defa abdestle yıkanması bile kâfi görülmemiş, ayrıca yemeklerden önce, sonra, yıkanması tavsiye edilmiş, misvak, gusül vb. usullerle insanların tertemiz olmaları sağlanmıştır. Hıristiyanlıkta ise papazlar pis durmayı dini bir vecibe telakki etmişler, ilk doğuş günlerinde vaftiz suyuna batırıldıktan sonra, bu kutsal suyun üstüne bir daha bedenlerine su değdirmemeyi tavsiye etmişler, Endülüs’ten (İspanya’dan) Müslümanları çıkardıktan sonra onlardan kalan hamamlara gidip yıkanan Hıristiyanları aforoz edip dinden çıkarmışlar, böylece ortaçağ boyu kokuşmuşlardır. Zaten kiliselerde bulunan ve Roma’dan getirilen kutsal suyla! aşılanan vaftiz suları, uzun müddet bekletildiği için, kendisi kokuşmuş durumda olurmuş.
Parfümeriyi bu kokularını bastırmak için icat etmişlerdir. Selahaddin Eyyubi, Kudüs’ü Müslümanlardan almaya gelen Haçlı orduları kumandanı Aslan Yürekli Richard’a hediye olarak çalar saat, sabun vb. şeyler göndermiş, onlar sabunu bilmedikleri için peynir zannedip yemeye kalkmışlar, çalar saat da ötünce; “bunun içinde şeytan var” diye taşa çarptıkları vesikalarla sabittir.
Osmanlılar Avrupa, özellikle Rus elçileri gelince öyle pis kokarlarmış ki, hamama götürüp iyice temizlemeden Sadrazam veya Padişahla asla görüştürmezlermiş. Osmanlı elçiliklerinde tercüman olarak içimizdeki azınlıklardan insanlar çalıştırılırmış. Yakın tarihimizin en büyük şairlerinden kabul edilen Abdülhak Hamit İran elçisi iken, tercüman olarak İstefenaki isimli birisi çalışırmış ve öyle pis kokarmış ki, şair şöyle yazmak durumunda kalmış:
Öyle murdar kokuyor üstü fena ki,
Midem bulanır geldiğinde İstefenaki
Ecdadımız çeşit çeşit hamamlarda pırıl pırıl yıkanırken, Batılılar 100 sene öncesine kadar tuvalet ve banyoyu bilmiyorlardı. Filmlerde gördüğümüz gibi fıçıların içinde yıkanmaya çalışırlardı. Bunun delili de, tarihi saraylarının hiçbirinde tuvalet diye bir şey yoktur. Şöyle bir latife ile makalemizi bitirelim: Fransa’nın meşhur Versay Sarayı’nı turistler geziyormuş, birisi tuvalet sormuş, görevli “burada tuvalet yok, tarihi orijinalliğini bozmasın diye yakın tarihte de yapmadık” demiş. Turist; “peki geçmişte burada yaşayan insanlar ihtiyaçlarını nerede giderirlermiş?” der, görevli; “erkekler şu ağaçların arasına, kadınlar şu duvar diplerine…” deyince turist yine hayretle sormuş; “peki Kral”, görevli “ha o istediği yere yaparmış” diye cevap verir. Ama bugün bu hususta, özellikle çevre temizliği hususunda falan bizi solladılar, bunu da kabul etmek gerek.
----------------------------
1) Milliyet, 30.08.2000.
2) Tesettürle ilgili tarihi bilgiler bkz: İsmail Hâmi Dânişmend, Türk Irkı Niçin Müslüman Oldu, Milli Ülkü Yay. Konya 1978, s. 100.
3) Milliyet, 30.08.2000.
4) Matta İncili, 4-19.
5) Matta İncili, 28, 19-20, Markos İncili, 16-15.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.