Öz Ana Fedakârlığı Arayın
Nereye gidiyoruz yazı serisi
Seçimlere giderken meydanları dolduran halkın, televizyon haberlerinde ekranları seyreden seyircilerin, trajı yüksek gazetelerin okuyucularının bulamayacağı göremeyeceği bazı gerçekleri ben, aşağıda okuyucularıma sunmak istiyorum. Onlar da sözleri geçen çevresinde ki insanlara bu durumu bildirerek insanların “dolduruşa gelmeleri”ni önlemeye çalışmalıdırlar. Yoksa Allah (c.c) korusun olabilecek kötü sonuçlardan hepimiz mesul oluruz.
Meydanlarda, TV ekranlarında ve gazete manşetlerinde, Parti Genel Başkanlarının “horoz dövüşü”nden fırsat bularak bu gerçekler üzerinde konuşmalarını ve milletin bu dertlerine çözüm tekliflerini arz etmelerini beklerdim. Millet de bunları dinlemeli ve hangi siyasi partinin konuşmasını uygun buluyorsa ona rey vermesi gerekirdi. Fakat hey hat…
Herkes bilmelidir ki bu milletin bir de “öz anası” vardır. Bu öz ana, çocuğunun kesilmesi karşısında onun sahte anaya gitmesine razı olabilmektedir.
Peygamber Sultan Süleyman’a bir çocuk üzerinde hak iddia eden iki anne getirirler. Bu iki anne de çocuğun kendisine ait olduğunu söylemekte ve çocuğun kendisine verilmesini istemektedirler. Peygamber, kadınlardan hiç birinin bu iddiasından vazgeçmediğini ve analık hakkının kendisine ait olduğunda ısrar ettiklerini görünce, adamlarına;
“Bana bir kılıç getirin ve çocuğu da şu karşı masaya yatırın” der.
Durumun ciddi bir hal almaya başladığını gören analardan birisi Peygambere sorar.
“Ne yapacaksınız, kılıçla… Çocuğu niçin masaya yatırıyorsunuz?” diye sorar.
Peygamber Sultan Süleyman; “Her ikiniz de çocuk hakkında analık davasından vazgeçmediğinize göre bu çocuğu kılıcımla ikiye keseceğim. Bir parçasını sana diğer parçasını öteki kadına vereceğim” der demez, soruyu soran kadından bir çığlık yükselir.
“Aman kesmeyin çocuğu… Ben analık hakkımdan vazgeçiyorum. Çocuğu öteki kadına verin. Yeter ki çocuk ölmesin” der.
Peygamber kadından duyduğu bu söz üzerine çocuğu bu anneye verir ve öteki kadını da zindana attırır. Ve çevresindekilere şu açıklamayı yapar;
“Gerçek anne, çocuğunun kesilmesine asla razı olamaz”
Sizlere dünyadan ve ülkemiz Türkiye’den bazı gerçek istatistikî bilgileri sunmak istiyorum. Kapitalizmin sömürüsünde Dünya’da önemli olaylar;
*2 milyar insan günde 2 dolar ile geçiniyor.
*Bugün dünyanın % 50'sinin yoksul olduğu açıklandı
*Açlık sınırında yaşayan insan sayısı ise 1 milyar 100 milyon kişi
*Her yıl 6 milyon çocuk açlıktan ve kötü beslenmeden hayatını kaybediyor.
*24 saatte 24 bin çocuk yine açlık nedeniyle ölüyor.
*ABD'de bile 11 eyalette 5 yaş altındaki çocukların dörtte biri, 3,5 milyon çocuk açlıkla karşı karşıya.
*Ve insanların ahlakı akıl almaz boyutlarda bozulmaktadır. Bu yapıya sahip bir toplumlarda ise içki, kumar, tecavüz, soygun, hırsızlık, cinayetler giderek artmaktadır.
Türkiye'de adil olmayan ekonomi model ve inanç zayıflığı yüzünden;
*Milli gelirin %50'sini üst düzey % 20 zengin alıyor.
*Alt dilim %20 ise % 5'ini alabiliyor.
*Çalışan 20 milyon kişinin 10 milyonu kaçak, kayıtsız.
* Kayıtlı çalışanların 4 milyonu 630 lira asgari ücret alıyor.
*Ülkemizdeki açlık sınırı ise 800 liradır.
*Resmi rakamlara göre 15 milyon kişi ise işsiz durumdadır. Gerçek işsizlik ise çok daha yukarılardadır. İşsizlik rakamları hesaplamalarında önceleri 3 ay içinde 1 gün çalışan bir insan işsiz sayılmazken, şimdilerde 3 ay içinde 1 saat çalışmış olanlar işsiz sayılmamaktadır.
*Ülkemizde kredi kartı kullananların kart borcu 45 katrilyon liraya ulaşmıştır.
*2 milyon kart sahibi ödeme yapamadığı için adli takipte ve icradadır.
*10 milyon kart sahibi borçlarını başka kartla veya tüketici kredisi alarak ödemeye çalışmaktadır.
*100 katrilyona çıkan tüketici kredisi borcu, bütün birikimleri elden çıkarmaktadır.
Ülkemizde bu sıkıntılar yüzünden ve maneviyat eksikliği sebebiyle;
*5 saatte bir kişi cinayete kurban gidiyor.
*Yılda 110 bin, günde 30 aile boşanıyor
*Ülkenin % 15'i uyuşturucu, % 55'i alkol kullanıyor.
*Cezaevi kapasitesi 90 bin olan ülkemizde 95 bin kişi mahkûm bulunuyor.
*Araştırma şirketi sahibi Adil Gür yaptığı çarpıcı tespitinde şunları söylüyor: “Sekiz yıldır Türkiye’de dindar insanların sayısı artmıyor, azalıyor. Sadece dindar görünen insanlar ön plana çıktığı için durum yanlış algılanıyor. Türkiye muhafazakârlıktan uzaklaşıp daha modernleşiyor!” diyor.
Doğru yaşanıldığında, görevler doğru yapıldığında ve hakça bölündüğünde, dünya nimetleri insanlara yeter de artar bile.
Başarılı olmak sadece kazanmak değil, aynı zamanda başkasına faydalı olmaktır.
Elbette “Her derdin bir çaresi vardır” buyuran Peygamberimiz, Hadis-i şerifin devamında “siz çareyi helalinde arayın” buyurarak, ülkenin ve insanların temel fikirlerini kendilerine fikir olarak alan, (kedi köpek kavgası yerine) ülkenin ve insanlarımızın derdiyle meşgul olan siyasi kuruluşumuzu çözümün başına getirmeliyiz.
Bu insanlarda ki temel özellik; çalışmaların başında “Milli ve manevi değerlerimize” öncelik vermeleridir. Bunlar; kindar olmak yerine dindar olmayı tercih edenlerdir. “Yatılan, her canlıyı yaratan aşkına sevenlerdir.”
Birbiri ardından iktidara gelen ve fakat her biri dertlerimizi daha da azdıran “Batı görüşlü” partiler yerine “Milletimizin görüşünü” kendilerine görüş kabul eden insanlar olmalarıdır. Faiz bataklığında çırpınan değil, adil ekonomik düzende refaha kavuşanlardır. Şu anda olduğu gibi “tüketim ekonomisini ve ithalatı” benimsemeyip, “üretim ekonomisi ve ihracatı” devreye sokanlardır. Yeter mi bu kadar özellik?
Biraz da bizim bunları arayarak, bulmamız ve kendilerine yardımcı olmamız gerekmez mi?
Seçimlere giderken meydanları dolduran halkın, televizyon haberlerinde ekranları seyreden seyircilerin, trajı yüksek gazetelerin okuyucularının bulamayacağı göremeyeceği bazı gerçekleri ben, aşağıda okuyucularıma sunmak istiyorum. Onlar da sözleri geçen çevresinde ki insanlara bu durumu bildirerek insanların “dolduruşa gelmeleri”ni önlemeye çalışmalıdırlar. Yoksa Allah (c.c) korusun olabilecek kötü sonuçlardan hepimiz mesul oluruz.
Meydanlarda, TV ekranlarında ve gazete manşetlerinde, Parti Genel Başkanlarının “horoz dövüşü”nden fırsat bularak bu gerçekler üzerinde konuşmalarını ve milletin bu dertlerine çözüm tekliflerini arz etmelerini beklerdim. Millet de bunları dinlemeli ve hangi siyasi partinin konuşmasını uygun buluyorsa ona rey vermesi gerekirdi. Fakat hey hat…
Herkes bilmelidir ki bu milletin bir de “öz anası” vardır. Bu öz ana, çocuğunun kesilmesi karşısında onun sahte anaya gitmesine razı olabilmektedir.
Peygamber Sultan Süleyman’a bir çocuk üzerinde hak iddia eden iki anne getirirler. Bu iki anne de çocuğun kendisine ait olduğunu söylemekte ve çocuğun kendisine verilmesini istemektedirler. Peygamber, kadınlardan hiç birinin bu iddiasından vazgeçmediğini ve analık hakkının kendisine ait olduğunda ısrar ettiklerini görünce, adamlarına;
“Bana bir kılıç getirin ve çocuğu da şu karşı masaya yatırın” der.
Durumun ciddi bir hal almaya başladığını gören analardan birisi Peygambere sorar.
“Ne yapacaksınız, kılıçla… Çocuğu niçin masaya yatırıyorsunuz?” diye sorar.
Peygamber Sultan Süleyman; “Her ikiniz de çocuk hakkında analık davasından vazgeçmediğinize göre bu çocuğu kılıcımla ikiye keseceğim. Bir parçasını sana diğer parçasını öteki kadına vereceğim” der demez, soruyu soran kadından bir çığlık yükselir.
“Aman kesmeyin çocuğu… Ben analık hakkımdan vazgeçiyorum. Çocuğu öteki kadına verin. Yeter ki çocuk ölmesin” der.
Peygamber kadından duyduğu bu söz üzerine çocuğu bu anneye verir ve öteki kadını da zindana attırır. Ve çevresindekilere şu açıklamayı yapar;
“Gerçek anne, çocuğunun kesilmesine asla razı olamaz”
Sizlere dünyadan ve ülkemiz Türkiye’den bazı gerçek istatistikî bilgileri sunmak istiyorum. Kapitalizmin sömürüsünde Dünya’da önemli olaylar;
*2 milyar insan günde 2 dolar ile geçiniyor.
*Bugün dünyanın % 50'sinin yoksul olduğu açıklandı
*Açlık sınırında yaşayan insan sayısı ise 1 milyar 100 milyon kişi
*Her yıl 6 milyon çocuk açlıktan ve kötü beslenmeden hayatını kaybediyor.
*24 saatte 24 bin çocuk yine açlık nedeniyle ölüyor.
*ABD'de bile 11 eyalette 5 yaş altındaki çocukların dörtte biri, 3,5 milyon çocuk açlıkla karşı karşıya.
*Ve insanların ahlakı akıl almaz boyutlarda bozulmaktadır. Bu yapıya sahip bir toplumlarda ise içki, kumar, tecavüz, soygun, hırsızlık, cinayetler giderek artmaktadır.
Türkiye'de adil olmayan ekonomi model ve inanç zayıflığı yüzünden;
*Milli gelirin %50'sini üst düzey % 20 zengin alıyor.
*Alt dilim %20 ise % 5'ini alabiliyor.
*Çalışan 20 milyon kişinin 10 milyonu kaçak, kayıtsız.
* Kayıtlı çalışanların 4 milyonu 630 lira asgari ücret alıyor.
*Ülkemizdeki açlık sınırı ise 800 liradır.
*Resmi rakamlara göre 15 milyon kişi ise işsiz durumdadır. Gerçek işsizlik ise çok daha yukarılardadır. İşsizlik rakamları hesaplamalarında önceleri 3 ay içinde 1 gün çalışan bir insan işsiz sayılmazken, şimdilerde 3 ay içinde 1 saat çalışmış olanlar işsiz sayılmamaktadır.
*Ülkemizde kredi kartı kullananların kart borcu 45 katrilyon liraya ulaşmıştır.
*2 milyon kart sahibi ödeme yapamadığı için adli takipte ve icradadır.
*10 milyon kart sahibi borçlarını başka kartla veya tüketici kredisi alarak ödemeye çalışmaktadır.
*100 katrilyona çıkan tüketici kredisi borcu, bütün birikimleri elden çıkarmaktadır.
Ülkemizde bu sıkıntılar yüzünden ve maneviyat eksikliği sebebiyle;
*5 saatte bir kişi cinayete kurban gidiyor.
*Yılda 110 bin, günde 30 aile boşanıyor
*Ülkenin % 15'i uyuşturucu, % 55'i alkol kullanıyor.
*Cezaevi kapasitesi 90 bin olan ülkemizde 95 bin kişi mahkûm bulunuyor.
*Araştırma şirketi sahibi Adil Gür yaptığı çarpıcı tespitinde şunları söylüyor: “Sekiz yıldır Türkiye’de dindar insanların sayısı artmıyor, azalıyor. Sadece dindar görünen insanlar ön plana çıktığı için durum yanlış algılanıyor. Türkiye muhafazakârlıktan uzaklaşıp daha modernleşiyor!” diyor.
Doğru yaşanıldığında, görevler doğru yapıldığında ve hakça bölündüğünde, dünya nimetleri insanlara yeter de artar bile.
Başarılı olmak sadece kazanmak değil, aynı zamanda başkasına faydalı olmaktır.
Elbette “Her derdin bir çaresi vardır” buyuran Peygamberimiz, Hadis-i şerifin devamında “siz çareyi helalinde arayın” buyurarak, ülkenin ve insanların temel fikirlerini kendilerine fikir olarak alan, (kedi köpek kavgası yerine) ülkenin ve insanlarımızın derdiyle meşgul olan siyasi kuruluşumuzu çözümün başına getirmeliyiz.
Bu insanlarda ki temel özellik; çalışmaların başında “Milli ve manevi değerlerimize” öncelik vermeleridir. Bunlar; kindar olmak yerine dindar olmayı tercih edenlerdir. “Yatılan, her canlıyı yaratan aşkına sevenlerdir.”
Birbiri ardından iktidara gelen ve fakat her biri dertlerimizi daha da azdıran “Batı görüşlü” partiler yerine “Milletimizin görüşünü” kendilerine görüş kabul eden insanlar olmalarıdır. Faiz bataklığında çırpınan değil, adil ekonomik düzende refaha kavuşanlardır. Şu anda olduğu gibi “tüketim ekonomisini ve ithalatı” benimsemeyip, “üretim ekonomisi ve ihracatı” devreye sokanlardır. Yeter mi bu kadar özellik?
Biraz da bizim bunları arayarak, bulmamız ve kendilerine yardımcı olmamız gerekmez mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.