Nikâh, kadını ve haklarını korur
Yuvamız yazı serisi
HAY-DER Hayırda Yarışanlar Derneği, haftalık “Cuma sohbetleri” saatinde bu hafta Genel Başkan Müh. Nevzat Laleli konuştu ve “Nikâh, kadını ve onun haklarını koruyan bir manevi kalkandır” dedi.
Allah (c.c) Âdem’i Cennet’te yaratmış ve ona; (Al kulum sana namütenai (sonsuz) nimetlerin bulunduğu bir cennet. Burada gönlünce yaşa…) dememiş, hemen yanına bir de Havva validemizi de yaratarak onların birlikte olmalarını, böylece yaşadıkları ortamdan haz almalarını ve mutlu olmalarını sağlamıştır. Adem (a.s) dan bu yana insanlar Adem ile Havva’dan çoğalarak gelmişlerdir.
Hazret-i Âdem’den başlayarak bütün Peygamberler, insan olarak erkek ve kadın birleşmeleri için nikâhlı olmalarını tavsiye ve emretmişler, nikâhsız birlikteliği yasaklamışlardır. Hatta Kur’an-ı Kerim bu birlikteliğe zina adını vererek, “zinayı yapmayın dememiş, zinaya yaklaşmayın buyurarak” insanları zinaya götürebilecek yolları da kapatmıştır.
Allah kadın ile erkeğe, onları birbirini çekecek cazibeler halk etmiş, adına karşı cinsin birbirlerinden hoşlanma, sevgi ve aşk denilen duygular yaratmış ve cinsel ilişkiyi temin için şehveti ve bu birleşmeden zevk almayı sağlamıştır. Eğer bu duygular ve bu şehvet hissi olmasaydı, insanlar birbirlerine yakınlaşmaz, böylece de insan nesli yok olurdu.
İnsan neslinin yok olmasını sağlayan önemli bir durum da zina ile insanların birbirlerine yaklaşmalarıdır. Zinanın yaygın olduğu toplumlarda (Batı âleminde) nüfus artışı durmuş ve mevcut nüfus yaşlı insanlardan meydana gelmiştir. Hükümetler buna bir çare aramışlar ne kadar da maddi ve manevi teşvikler vermişlerse de nüfuslarını artırmaya muvaffak olamamışlardır.
Ülkemizde 2002’den başlayarak 2012 yılına kadar kürtajda görülen artışı bu grafik göstermektedir. Böylece toplumumuzun durumu açıkça ortadadır.
NİKÂH VE ZİNA KARŞILAŞTIRMASI
Nikâh, “Allah’ın emri, Peygamberin kavli ile…” başlayan kız isteme usulü ile başlamakta kız ve oğlan ile bunların aileleri, evlendirme çalışmaları ile bu evlikten büyük hazlar almakta, evliliği ilan için nişan, düğün merasimleri yapmakta yemekler vererek bu evliliği taçlandırmaktadır.
Bu evlilikten hâsıl olan bebeğe hamile kalan kadının etrafında başta kocası olmak üzere büyük sevgi ve saygı gösterilmekte, doğum yaklaştıkça, sanki uzaktan gelen bir ağır misafir nasıl karşılanırsa, bebeği karşılamak için çalışmalar yapılmakta ona elbiseler, patikler, beşik ve hatta bebek arabaları alınmakta, onun gelişi dört gözle beklenmektedir.
Bebek doğar doğmaz o ev başta olmak üzere kız ve oğlanın baba evlerinde ve akrabaların evlerinde büyük bir bayram havası yaşanmakta, bebeğe hediyelik eşyalar alınmakta ona “çeyrek/yarım altın”lar takılmaktadır.
Bu sevinç ortamı bebek büyüyerek kendi ayağı üzerinde duruncaya kadar (askerlik çağına kadar) devam etmektedir.
Kadınla erkeğin nikâhsız birlikteliği olan zina ise baştan aşağıya bir büyük pişmanlık ve bir büyük azap olarak her iki insanı da kavramakta onları sarsmaktadır.
Önce kadın ile erkek, (imandan ve inançtan uzak olsalar bile) Allah’ın yasak kıldığı bir haramı yapmış olmanın pişmanlığını yaşamaktadırlar.
Zina yapan erkek bir müddet kadını kullandıktan sonra ve hele de onun hamile kaldığı öğrenilmesi üzerine kadını terk etmekte, her hangi bir babalık sorumluluğunu taşımamaktadır. Kadın karnındaki bu zina mahsulü çocukla baş başa kalmakta, çocuktan kurtulabilmenin çarelerini araştırmaktadır.
Eğer büyük bir para bulabilmişse karnındaki bebeğe kürtaj yaptırmakta, masum bebek cani doktorlar tarafından parça parça edilerek kadının karnından alınmaktadır. Eğer para bulamamışsa, bebeği saklı gizli doğurmakta ve o doğduktan sonra ya öldürerek ya da sağ olarak bir kundak içinde ya bir çöp bidonuna veya bir cami avlusuna bırakmaktadır. Böylece Allah’ın büyük suç saydığı iki suç omuzlarına binmekte “zani (zina eden) ve cani (adam öldüren)” unvanlarına kavuşmaktadırlar.
Görüleceği üzere fiil aynı fiil (erkek ve kadının birbirlerine yakınlaşması) olmakla birlikte sonuçları itibariyle ne kadar farklı sonuçlar doğurmaktadır. Tabii İslam inancı insanların bir de ahiret hayatları olduğunu bildirmekte, bu suçlardan dolayı onların cezalandırılacakları bildirilmektedir.
ŞEHVET TERAZİSİ
İnsanlardaki “atsan atılmaz, satsan satılmaz…” durumunda ki şehveti bir teraziye benzetirsek, bu “terazinin bir kefesi nikâh’ı, diğer kefesi ise zinayı” tartmaktadır. Bir toplum eğer nikâh’a ağırlık verirse gençler nikâhlanacaklarından şehvetlerini bu yolla tatmin edecek ve yukarıda belirttiğim mutlukları yaşayacaklardır. Ahirette ki mutlulukları da ayrıdır.
Bu gün olduğu gibi eğer bir toplum nikâh’a ağırlık vermezse terazinin zina kefesi ağır basacak nikâh kefesi yukarıya kalkacaktır. O toplum da yapılan zindan toplumun sorumlu olmasının sebebi de budur. Ondan sonra topluma inecek felaketler zina karları da nikâh’a ağırlık vermeyen toplumu da helak edecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.