MGV Nasıl Büyüdü
Hatıralar canlanıyor… (7)
80 ihtilalıyla birlikte ülkemizdeki bütün sosyal ve siyasal çalışmalar, bıçakla kesilmiş gibi kesildi. Ülke idaresi, kendisini TBMM yerine koyan dört konsey üyesinin verdiği kararların, bir kanun gibi uygulanması dönemi başladı.
Konsey aldığı bir kararla da “ihbarcılığın” önünü de açtı. İhbar edenin kimliğinin gizlendiği bu uygulamada, kim kime düşmanlık besliyorsa, kimin kime kini varsa o, onu ihbar ederek yakalanıp hapse atılmasını sağladı. Ülke büyük bir kaosun içine yuvarlandı.
Bu arada (demek benim de düşmanın varmış) yapılan bir ihbar sonucu beni de Ankara’dan aldılar ve Konya’ya naklederek 40 gün ulaştırma taburunda açtıkları 40 – 50 kişilik bir koğuşta, “Gözetim adı” usulüyle misafir olmamı sağladılar. Solcuların, ülkücülerin ve biz hocaların (namaz kıldığımız için bize hoca deniyordu) aynı koğuşta geçirdiğimiz 40 gün, hatıralarım arasında önemli bir yeri vardır. Bir gün bu hatıralarımı da yazmak nasip olursa size oradan çok değişik olaylar anlatacağımı bilmenizi isterim.
80 yılının kışı hayli soğuk geçiyordu. Birkaç genç bana ulaştılar ve;
“Biz, Milli Gençlik Vakfı’nın açmış olduğu Cebeci Öğrenci Yurdu’nda kalıyor ve 300 kişilik yurtta sadece 30 kişi barınmaya çalışıyoruz. Zira kaloriferlerimiz yanmıyor, elektriklerimiz ve hatta sularımız kesiktir. Çünkü idare bunlara ait faturaları ödemediği (ödeyemediği) için kesilmiştir. Büyük bir öğrenci gurubu (270 kişi) yurdu terk etmişlerdir. Bizim de gidecek yerimiz olmadığı için burada kalıyoruz. Ancak bu soğuk binada donuyoruz. Ne ders çalışmamız ve ne de huzurlu ortamı elde etmemiz mümkün olmuyor. Maalesef vakıf yöneticilerinden kimse de bu durumla ilgilenmemektedir. Siz Kur’an Kursları Federasyonu Genel Başkanlığı yapmış insansınız. Ne olur bizi kurtarın (!)” dediler.
Kendim, kaloriferle ısıtılmış sıcacık odada otururken, soğuktan inleyen bu geçlerin bana yaptıkları bu davete seyirci kalmam mümkün değildi. Benim bu kararım, kesintisiz 17 yıl sürecek olan (1980 – 17 Ağustos 1997) MGV Milli Gençlik Vakfı Genel Başkanlığı’nın bir başlangıcı oluyordu.
İhtilal ortamında ve para toplamanın çok zor olduğu bir dönemde bulunuyorduk. Onun için konuyu halka açmak imkânsızdı. Sadece yakın çevremden topladığım paralarla, önce yurdun fueloil, elektrik, su ve birikmiş sigorta borçlarını kapattım. Aldığım bir miktar fueloil ile de binayı ısıttım ve öğrencilerin rahat bir ortama kavuşmasını sağladım.
MGV’NİN GENEL BAŞKANI
80 ihtilalıyla birlikte ülkemizdeki bütün sosyal ve siyasal çalışmalar, bıçakla kesilmiş gibi kesildi. Ülke idaresi, kendisini TBMM yerine koyan dört konsey üyesinin verdiği kararların, bir kanun gibi uygulanması dönemi başladı.
Konsey aldığı bir kararla da “ihbarcılığın” önünü de açtı. İhbar edenin kimliğinin gizlendiği bu uygulamada, kim kime düşmanlık besliyorsa, kimin kime kini varsa o, onu ihbar ederek yakalanıp hapse atılmasını sağladı. Ülke büyük bir kaosun içine yuvarlandı.
Bu arada (demek benim de düşmanın varmış) yapılan bir ihbar sonucu beni de Ankara’dan aldılar ve Konya’ya naklederek 40 gün ulaştırma taburunda açtıkları 40 – 50 kişilik bir koğuşta, “Gözetim adı” usulüyle misafir olmamı sağladılar. Solcuların, ülkücülerin ve biz hocaların (namaz kıldığımız için bize hoca deniyordu) aynı koğuşta geçirdiğimiz 40 gün, hatıralarım arasında önemli bir yeri vardır. Bir gün bu hatıralarımı da yazmak nasip olursa size oradan çok değişik olaylar anlatacağımı bilmenizi isterim.
80 yılının kışı hayli soğuk geçiyordu. Birkaç genç bana ulaştılar ve;
“Biz, Milli Gençlik Vakfı’nın açmış olduğu Cebeci Öğrenci Yurdu’nda kalıyor ve 300 kişilik yurtta sadece 30 kişi barınmaya çalışıyoruz. Zira kaloriferlerimiz yanmıyor, elektriklerimiz ve hatta sularımız kesiktir. Çünkü idare bunlara ait faturaları ödemediği (ödeyemediği) için kesilmiştir. Büyük bir öğrenci gurubu (270 kişi) yurdu terk etmişlerdir. Bizim de gidecek yerimiz olmadığı için burada kalıyoruz. Ancak bu soğuk binada donuyoruz. Ne ders çalışmamız ve ne de huzurlu ortamı elde etmemiz mümkün olmuyor. Maalesef vakıf yöneticilerinden kimse de bu durumla ilgilenmemektedir. Siz Kur’an Kursları Federasyonu Genel Başkanlığı yapmış insansınız. Ne olur bizi kurtarın (!)” dediler.
Kendim, kaloriferle ısıtılmış sıcacık odada otururken, soğuktan inleyen bu geçlerin bana yaptıkları bu davete seyirci kalmam mümkün değildi. Benim bu kararım, kesintisiz 17 yıl sürecek olan (1980 – 17 Ağustos 1997) MGV Milli Gençlik Vakfı Genel Başkanlığı’nın bir başlangıcı oluyordu.
İhtilal ortamında ve para toplamanın çok zor olduğu bir dönemde bulunuyorduk. Onun için konuyu halka açmak imkânsızdı. Sadece yakın çevremden topladığım paralarla, önce yurdun fueloil, elektrik, su ve birikmiş sigorta borçlarını kapattım. Aldığım bir miktar fueloil ile de binayı ısıttım ve öğrencilerin rahat bir ortama kavuşmasını sağladım.
MGV’NİN GENEL BAŞKANI
Resim; MGV’nin, Karabük Şubesi’nde vakıf mensuplarıyla yapılan bir basın toplantısında şube ve bölge başkanımız İbrahim Erdöl ile birlikte…
Vakıf senedinin ilgili maddesi, vakıf yönetiminin (Mütevveli heyetin) Genel kurullarla seçilmesi gerektiğini amirdir ve bütün dernekler kapatılmışken vakıflar dernek olmadıklarından çalışmalarını sürdürebilmektedir.
Vakfın kurucularından toplayabildiğim kadarını topladım ve yaptığımız bir olağanüstü kongreyle, vakfın sevk ve idaresini devraldım. Benim için bir dönüm noktası olan Milli Gençlik Vakfı’nın resmen Genel Başkanı olarak çalışmalarıma başladım.
Milli Gençlik Vakfı’nın vakıf senedinde (tüzüğü) “vakfın gayesi” Üstat Necip Fazıl Kısakürek ifadesiyle şu şekilde belirtilmiştir. “Şahsiyet ve iç bünye kökünde milli ruha, usul ve müspet bilgi dallarında müspet akla ermek…”
Biz bu ifadeyi çalışmalarımızda “Milli ve manevi değerlere bağlı bir gençlik yetiştirmek…” şeklinde ifade ediyor ve gereğini de yerine getiriyorduk.
Milli Gençlik Vakfı sadece Ankara’nın gençliğini değil ülkemizdeki bütün gençlerin milli ve manevi değerlerimize göre yetiştirilmelerine amirdi. Biz bu çalışma ortamını kurabilmek için vakfı üç boyutlu bir genişlemeye tabi tuttuk. Bunlardan ilki boyuna veya dikey genişleme dediğimiz il, ilçe, belde ve büyük köylere kadar teşkilatlanma, diğeri yatay boyutta teşkilatlanmadır ki her il, ilçe ve beldelerimizin kendi sahalarına giren gençler arasında teşkilatlanma bir diğeri ise şubelerimizin hizmetlerin gerektirdiği başkanlıkları ihdas ederek bu birimlerde programlı bir çalışma yapmalarıdır.
Vakfın şu kuruluşları için ise vakıf senedinin 25. maddesinde önce “vakıf mütevelli heyeti dilediği yerde, istediği kadar şube açabilir” derken Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün (Hükümetin) isteğiyle vakıf senedi mahkeme kararı ile değiştirilmiş, maddeye “vakfın yetkili mercilerinden izin almak…” kaydı eklenmiştir.
Bu kayıt ile şube açılışlarımız Demokratik ülkelerde olduğu gibi “bildirim…” esasını terk etmiş ve Demirperde gerisi ülkeler (Rusya ve bağlı devletler) gibi izin almaya mecbur bırakılmıştır.
“Her derdin çaresi vardır. Siz çareyi helalinde arayın” buyuran Peygamberimizin Hadis-i Şerifini dikkate alarak biz bir ile şube açıyor ve şubeyi o ilin bütün yerleşim merkezlerinde yetkili kılıyorduk. Şubelerimizin, ilçelerde açtıkları vakıf ünitelerine “Temsilcilik” Belde ve büyük köylerde açtıkları vakıf birimlerine ise “Büro” ismini veriyorduk. Bu kuruluşlarımız sayısı, ben vakıftan 17 sene sonra ayrılırken 1878’e erişmiş bulunmaktaydı. Bunların 78’i illerde Şubelerimizi, 900’ü ilçelerde Temsilciliklerimizi ve 900 kadarı da Belde ve büyük köylerde ki bürolarımızı oluşturmaktaydı.
DERT VE ÇARE
Biz gerçekte bir şairin şu mısralarında ifade ettiği hakikati, hem “DERT ve ÇARE” adında poster haline getirmiş, bunu bütün ülkemize dağıtmış ve bu gerçeğin milletimize duyurulmasına çalışılmıştır.
“İpi kopan tespihim,/Dağılmış tane tane.
Acı ama teşbihim,/ Hani nerde imame?
Daneleri toplayın,/ Hak ipine derleyin,
Bir imame bağlayın,/ Tevhit gelsin meydane”
Genel merkezimizin yurdumuzun uygun bir yerinde ve bütün şubelerimiz için programladığı faaliyetlere (29 Mayıs Fetih ve Gençlik Günleri stadyumlarda) hep birlikte katılıyorduk. Yine genel merkezimiz tarafından programlanan ancak her şubemizin (temsilcilik ve bürolarımız dâhil) hep birlikte ilgili şubede yaptıkları faaliyetler. Bu faaliyetlere “Sünnet şölenlerimizi, Kur’an-ı Kerim okuma yarışmalarını, sportif müsabakaları ve depremlerde, büyük kazalar ve afetlerde ölenlerimiz için ülke genelinde okuttuğumuz Mevlitleri örnek olarak gösterebiliriz.
Vakıf senedinin ilgili maddesi, vakıf yönetiminin (Mütevveli heyetin) Genel kurullarla seçilmesi gerektiğini amirdir ve bütün dernekler kapatılmışken vakıflar dernek olmadıklarından çalışmalarını sürdürebilmektedir.
Vakfın kurucularından toplayabildiğim kadarını topladım ve yaptığımız bir olağanüstü kongreyle, vakfın sevk ve idaresini devraldım. Benim için bir dönüm noktası olan Milli Gençlik Vakfı’nın resmen Genel Başkanı olarak çalışmalarıma başladım.
Milli Gençlik Vakfı’nın vakıf senedinde (tüzüğü) “vakfın gayesi” Üstat Necip Fazıl Kısakürek ifadesiyle şu şekilde belirtilmiştir. “Şahsiyet ve iç bünye kökünde milli ruha, usul ve müspet bilgi dallarında müspet akla ermek…”
Biz bu ifadeyi çalışmalarımızda “Milli ve manevi değerlere bağlı bir gençlik yetiştirmek…” şeklinde ifade ediyor ve gereğini de yerine getiriyorduk.
Milli Gençlik Vakfı sadece Ankara’nın gençliğini değil ülkemizdeki bütün gençlerin milli ve manevi değerlerimize göre yetiştirilmelerine amirdi. Biz bu çalışma ortamını kurabilmek için vakfı üç boyutlu bir genişlemeye tabi tuttuk. Bunlardan ilki boyuna veya dikey genişleme dediğimiz il, ilçe, belde ve büyük köylere kadar teşkilatlanma, diğeri yatay boyutta teşkilatlanmadır ki her il, ilçe ve beldelerimizin kendi sahalarına giren gençler arasında teşkilatlanma bir diğeri ise şubelerimizin hizmetlerin gerektirdiği başkanlıkları ihdas ederek bu birimlerde programlı bir çalışma yapmalarıdır.
Vakfın şu kuruluşları için ise vakıf senedinin 25. maddesinde önce “vakıf mütevelli heyeti dilediği yerde, istediği kadar şube açabilir” derken Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün (Hükümetin) isteğiyle vakıf senedi mahkeme kararı ile değiştirilmiş, maddeye “vakfın yetkili mercilerinden izin almak…” kaydı eklenmiştir.
Bu kayıt ile şube açılışlarımız Demokratik ülkelerde olduğu gibi “bildirim…” esasını terk etmiş ve Demirperde gerisi ülkeler (Rusya ve bağlı devletler) gibi izin almaya mecbur bırakılmıştır.
“Her derdin çaresi vardır. Siz çareyi helalinde arayın” buyuran Peygamberimizin Hadis-i Şerifini dikkate alarak biz bir ile şube açıyor ve şubeyi o ilin bütün yerleşim merkezlerinde yetkili kılıyorduk. Şubelerimizin, ilçelerde açtıkları vakıf ünitelerine “Temsilcilik” Belde ve büyük köylerde açtıkları vakıf birimlerine ise “Büro” ismini veriyorduk. Bu kuruluşlarımız sayısı, ben vakıftan 17 sene sonra ayrılırken 1878’e erişmiş bulunmaktaydı. Bunların 78’i illerde Şubelerimizi, 900’ü ilçelerde Temsilciliklerimizi ve 900 kadarı da Belde ve büyük köylerde ki bürolarımızı oluşturmaktaydı.
DERT VE ÇARE
Biz gerçekte bir şairin şu mısralarında ifade ettiği hakikati, hem “DERT ve ÇARE” adında poster haline getirmiş, bunu bütün ülkemize dağıtmış ve bu gerçeğin milletimize duyurulmasına çalışılmıştır.
“İpi kopan tespihim,/Dağılmış tane tane.
Acı ama teşbihim,/ Hani nerde imame?
Daneleri toplayın,/ Hak ipine derleyin,
Bir imame bağlayın,/ Tevhit gelsin meydane”
Genel merkezimizin yurdumuzun uygun bir yerinde ve bütün şubelerimiz için programladığı faaliyetlere (29 Mayıs Fetih ve Gençlik Günleri stadyumlarda) hep birlikte katılıyorduk. Yine genel merkezimiz tarafından programlanan ancak her şubemizin (temsilcilik ve bürolarımız dâhil) hep birlikte ilgili şubede yaptıkları faaliyetler. Bu faaliyetlere “Sünnet şölenlerimizi, Kur’an-ı Kerim okuma yarışmalarını, sportif müsabakaları ve depremlerde, büyük kazalar ve afetlerde ölenlerimiz için ülke genelinde okuttuğumuz Mevlitleri örnek olarak gösterebiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.